Bir terekeden yükselen çığlık

Kendimizi satmayacağız. Mefisto'yla pazarlık yapmayacağız.
Kendimizi satmayacağız. Mefisto'yla pazarlık yapmayacağız.

Secde şerefinden mahrum kalmamak için hep dua edeceğim. Şiir söyleyeceğim. Yumruklarıma sahip çıkacağım. Onu sıkacağım ve günü geldiğinde düşmanın yüzünde patlatacağım. Bir bomba gibi taşıyacağım göğsümde bu aşkı. Bir çiçek bahçesi. İçinde bütün sevdiklerim. Kardeşlerim. Köle olmamak için direnenler. Bizim bir şeyden korkumuz yok. Bizim aşağılık ve dünyevi beklentilerimiz yok.

Sayın Müdürüm!

Beni çok sıktınız. Dört duvarın arasında saatler boyu beklettiğiniz bir buçuk milyon öğrencinin sıkıntısı var bu dilekçede. 10 yıl boyunca bu sıkıntıyı gidermek için millî eğitimin bir şeyler yapmak istediğine şahit olmadım. İyi öğretmenlerin bireysel çabası hariç kurum çalışanlarında yalnızca çarkın dönmesine yönelik bön bir çabalama gördüm.

 Dört duvarın arasında saatler boyu beklettiğiniz bir buçuk milyon öğrencinin sıkıntısı var bu dilekçede.
Dört duvarın arasında saatler boyu beklettiğiniz bir buçuk milyon öğrencinin sıkıntısı var bu dilekçede.

Sistemin güçlü çarkları pek çok güzel ve kavi insanı da etkisiz hâle getiriyor. Ertelemek ve idare etmek eğitim sisteminin en çok tutulan iki yöntemi. Kendisini bu çarkın bir dişlisi olmaktan kurtaramamış bir kişi de sizsiniz sayın müdürüm. Size söyleyeceklerimi anlayıp kabulleneceğinizden çok şüpheliyim. Hayır, biliyorum siz eğitimin büyük amacı için sesimi duymazlıktan geleceksiniz. Klişelerle idare etmeye devam edeceksiniz.

Kuş sesleri içeri girmesin ve öğrencilerin dikkati dağılmasın diye bir yönergeyle ders zamanı sınıf pencerelerinin kapatılmasını buyuracaksınız. Buyurun bakalım. Sesinizi yükseltin ve emir buyurun. Çocuklar ve gençler daha çok isyan yüklesinler damarlarına. Damarlarına damarlarına... Kritik zamanlarda size, otoriteye ve bu anlamsız zorbalığa isyan kötüdür diyemeyiz. Fakat biz bir şeylerin temsilcisiyiz. İyi bir şeyler vadediyoruz. Güya iyi şeyler, idealler, gerçekler adına o odadayız. O müdür odasında. O danışman odasında. O genel müdür odasında. O müsteşar odasında. O bakan odasında.

Sayın Müdürüm!

  • O odalara ne kadar güzel şeyi hapsettik. Onların sahibi ve dağıtıcısı olduğumuz inanışına kapıldık. Mühür ve imza bizde olduğuna göre mutlak doğrular da bizdeydi. Mutlak doğrular bizde olduğuna göre hangi şıkkın doğru olduğuna da karar verecek olan da bizlerdik.

Bize hürmet göstermeyen suçluydu. Kötüydü. Bu fikrinde ve davranışında ısrar edenler suçluydu. Suçlular disipline sevkedilmeliydi. Cezalandırılmalıydı. Ayıplanmalıydı. Korkutulmalıydı. Dinlemeye ve anlamak için çabalamaya gerek yoktu. Yasalar, genelgeler ve yönergeler bütün doğruları içeriyordu. Hayata böyle baktınız ve akışı kontrol edebileceğinizi düşündünüz. Yanıldınız Müdürüm. Nerdeyse bütün müdürler yanıldı. Yasalara, yönergelere, genelgelere ve resmî prosedürün yanılmazlığına inanan herkes yanıldı. Devlete iman eden herkes yanıldı. Devletin kalbi yoktur çünkü. Devletin aklı bilhassa zor zamanlarda sadece kendi menfaatini düşünebilecek kapasitede kurgulanmıştır .

Müdürüm!

Tedrisatı karanlık ve dar odalara kilitleyerek Türkiye'yi hep aynı savunma biçimiyle muhafaza edebileceğiniz konusunda kendinizi ve gençlerimizi aldattınız.
Tedrisatı karanlık ve dar odalara kilitleyerek Türkiye'yi hep aynı savunma biçimiyle muhafaza edebileceğiniz konusunda kendinizi ve gençlerimizi aldattınız.

Kalbi ihmâl ettiniz veya yok saydınız. Akıl ve bilim dediniz güya. Kaç yüzyıldır böyle akıl bilim lafları arasında telefata sebep oldunuz. Evlatlarının kalbini ihmâl eden, zayıf düşüren, yok sayan hiçbir müessese memleketinin hayrına iş yapamaz. Akla ne yaptınız? Kalbin ihmâl edildiği yerde akıl ancak azmanlaştırılır. Siz onu da yapamadınız. Ama akla bir şey yaptınız. Onu iğdiş ettiniz. Sınırsızlığına ve yüksek gücüne vurgu yaparak aklı saçma sapan ideolojilerle iğdiş ettiniz. Onu Kemalizm'in dar sınırlarına hapsederek onun kapasitesine zulmettiniz. Onu saldırılara karşı yetersiz ve bazen absürt mühimmatla tahkim edebileceğinize inandığınız için evlatlarınız için de bunu yeterli ve mecburî gördünüz. Tedrisatı karanlık ve dar odalara kilitleyerek Türkiye'yi hep aynı savunma biçimiyle muhafaza edebileceğiniz konusunda kendinizi ve gençlerimizi aldattınız. Suçlusunuz, bön ve kibirlisiniz. Sizi yargıladım ve suçlu buldum. İstifa ederek sizi cezalandırıyorum.

Müdürüm!

Biliyorum. Yukardaki paragrafın son cümlesini okuyunca güldünüz. Hem de istihza ile... Eğer gerçekten böyle dudağınıza ve tüm yüzünüze yerleşen bir istihza ile güldüyseniz siz kaybedeceksiniz demektir. Mütekebbirler kaybetmeye mahkumdur. Biz size mecbur değiliz. Siz öyle zannettiniz yıllarca ve hâlâ öyle zannediyorsunuz. Yanılıyorsunuz. Şiir kazanacak. Düşünce kazanacak. Fikir ve karşılıklı etkileşim kazanacak. Kalbi olan kazanacak. Kazanır. Kazanmıştır. Kalb cennete götürür Müdürüm ve akıl da kalbin içindedir, onun bir fonksiyonudur.

Müdürüm!

Bizim nasıl kazanacağımızı merak ediyorsunuzdur belki. Anlatayım. Sezai Karakoç. O soylu şair ve düşünür. Mesela o bizi kazandı.

Şiiriyle, düşünceleriyle, sıhhatli akıl yürütmeleriyle. Yani bulanık olmayan ve eyyamcı olmayan ve sadece hakikate âşık olan duruşuyla o bizim üstadımız oldu. Binlerce kalbi kazanandan daha kazançlı kim olabilir?

Biz kazanıyoruz, çünkü İsmet Özel'i sevmeye devam ediyoruz. Onun sayesinde daha uyanığız, daha zindeyiz, insana bahşedilen “en güvenlikli alan”da olmanın imtiyazını haiz olduğumuzun farkındayız. Ahmet Murat benim arkadaşım. Hakan Arslanbenzer'le Üsküdar'da buluşuyor ve bütün dünyayı rahatsız ediyor olacağız.

Rasim Özdenören, Tahsin Görgün, İhsan Fazlıoğlu, İbrahim Tenekeci, İsmail Kılıçarslan, Hakan Albayrak, Gökhan Özcan, Hasan Aycın, İlhan Kutluer, Ali Emre, Cemal Şakar, Cihan Aktaş, Mehmet Akıncı, Murat Menteş, Yıldız Ramazanoğlu... ve daha niceleri o soylu büyüklerin açtığı yollarda yürüyorlar ve çiçek serpiyorlar gönüllere. Duvarları, anlamsız ve gereksiz kuralları, genelgeleri ve yasaları aşacak ve yıkacak güce sahip kelimeleri, çizgileri var. İnsanın bütünlüğünü ve bölünmezliğini ihmâl etmeden söz söyleyen herkese dostuz ve böylece kulaklarımız işittikçe, kalbimiz attıkça dünyanın ve tarihin en zinde gücüyüz. Bizi kim durdurabilir? Bize kim mağlûbiyet yaşatabilir. Biz bütün yasaları ve kuralları aşan bir Kitab'a boyun eğmişiz. Bu boyun eğiş bizi aziz ve mübarek kılıyor.

Müdürüm!

Sadece öğrencilerimi geride bıraktığım için üzgünüm.
Sadece öğrencilerimi geride bıraktığım için üzgünüm.

Gidiyorum. Sadece öğrencilerimi geride bıraktığım için üzgünüm. Sevgilimden gelen aşk mektupları sizi rahatsız etmiş. Etsin. Rahatsız olmasaydınız ben kendimden ve sevdiğimden şüpheye düşerdim. Sizi Müslüman'ın merhametli oluşu kurtardı. Bilesiniz. Bu iğrenç eyleminizden haberdar olduğumda beni bulacağım bir silahla odanıza dalmaktan alıkoyan şey bir ailenizin olmasıydı. Sizi çocuklarınıza bağışladım. Yalnız bir şey soracağım Müdürüm. Siz o pis ellerinizi neden ve hangi hakla değdirdiniz bana gelen mektuplara? Siz gestapo musunuz? Burası askeriye mi? Siz bana böyle hakkınız olmayan taciz edici sorular soruyorsunuz ya Allah da sizi sorgulayacak. Allah bizi ve sizi orada örtüsüz kudretiyle karşılayacak. Bahaneler ve numaralar olmayacak. Her şey çırçıplak bir şekilde görünüyor olacak. Sizi Allah'a havale ediyorum. Korkmuyor musunuz? Sizinle sizin dünyanızda kapışmamaktan, kapışamamaktan yoruldum. Savaşmayı ve hak bölüşümünü başka bir zamana bırakıyorum. Sizi Allah'ın şaşmayan adaletine havale ediyorum.

Müdürüm!

Dilekçemin sonuna yaklaşıyorum. Size fazla söz söylemek de israftır ve israfın her çeşidi haramdır. Okulda daha fazla kalarak mahkûmunuz, esiriniz, memurunuz olmayacağım. Memur olmadım ve olmayacağım. İnsan olarak kalacağım. Secde şerefinden mahrum kalmamak için hep dua edeceğim. Şiir söyleyeceğim. Yumruklarıma sahip çıkacağım. Onu sıkacağım ve günü geldiğinde düşmanın yüzünde patlatacağım. Bir bomba gibi taşıyacağım göğsümde bu aşkı. Bir çiçek bahçesi. İçinde bütün sevdiklerim. Kardeşlerim. Köle olmamak için direnenler. Bizim bir şeyden korkumuz yok. Bizim aşağılık ve dünyevi beklentilerimiz yok. Kendimizi satmayacağız. Mefisto'yla pazarlık yapmayacağız. Kendimizi uğruna feda edebileceğimiz yüce şeyler için yaşayacağız. Savaşacağız.

Müdür!

Kork! Benden, bizden değil. Biz adaletle hükmederiz inşallah. Bizim de size benzememizden kork. Korkun. Size benzememek için karanlık odalarınızdan ve binalarınızdan uzaklaşıyorum. Kitaplarımı alıp gidiyorum. Haykırışım ve isyanım koridorlarda ve zihinlerinizde yankılansın. Bütün izmler yıkılacak. Bütün beşeri sahte kaleler yerle bir olacak. Hakikat susmaz, eskimez, hapsedilemez, engellenemez. Hakikate teslim olan kurtulur. Son Elçi'ye teslim olan kurtulur. Biz inancımızın, namusumuzun, kardeşliğimizin bekçileriyiz. Kendimizi bütün tasallutlardan ve yalanlardan korumak için her meşru yola başvururuz. Biz bu memleketin çocuklarıyız. Hakikatten korkmayın Müdür Bey! Güneş balçıkla sıvanmaz. Oyunuzu balçıktan yana kullanmayın. Gözlerinizi kamaştırsa bile ancak güneştir bizi sizi yaşatacak ve ışıtacak olan. Selam hidayete tâbi olanların üzerinedir.

....................

27/05/20..

Ahmet Niyazi / Esenşehir