Bir yazarın kütüphanesi yıllar içinde nasıl şekillenir?

Bir yazarın kütüphanesi yıllar içinde nasıl şekillenir?
Bir yazarın kütüphanesi yıllar içinde nasıl şekillenir?

Türk edebiyatının en önemli kalemlerinin kütüphanesinde hangi kitapların olduğunu, o isimlerin neler okuduğunu merak ediyorsanız, sizler için, o isimler ile kendi kütüphaneleri hakkında konuşmaya, sohbet etmeye “Biblioteka” bölümünde devam ediyoruz...

Kütüphanenizi ne zaman oluşturmaya başladınız?

Aslında birkaç kez kütüphane oluşturdum. Çocukluk yıllarımda daha ziyade çocuk klasiklerinden, Kemalettin Tuğcu kitaplarından ve Reşat Nuri, Memduh Şevket, Hüseyin Rahmi gibi birkaç Cumhuriyet dönemi yazarının eserlerinden oluşan mütevazı bir kütüphanem vardı, üstünü halk kütüphanelerinden, okul kütüphanelerinden tamamlıyordum. Üniversite yıllarında öğrenci evleri arasında dolaşırken yanımda taşımaya gayret ettiğim yine küçük bir kütüphane oluşturdum, edebiyat ağırlıklı ve daha çok yabancı yazarların eserleri vardı. Bunların çoğu da dağılıp gitti, yine de elimde kalan değerli eserler oldu. Düzenli hayata geçtikten sonra bu temel üzerine yavaş yavaş yeni kitaplar ekleyerek bugünkü kütüphanemi oluşturmaya başladım. Uzun yıllar edebiyat ağırlıklı kitap almaya ve okumaya devam ettim. Sonra başta kaynak kitaplar olmak üzere dini eserlerden bir zemin oluşturmaya gayret ettim, tefsir, siyer, hadis derlemeleri… Gelenekle modernlik çatışmaları üzerinde özellikle durdum, bu bağlamda kitaplar kütüphanemde yerlerini aldılar. Daha sonra geleneğin önemli bir parçası olan tasavvufa ilişkin kitaplar ilgimi çekmeye başladı. Bu bir ruh çağırma operasyonuydu adeta, kuru ve içsiz bir din algısının günümüzün önemli bir sıkıntısı olduğunu iyice hisseder hale gelmiştim. Zamanla bilim, kozmoloji, eş zamanlı olarak biraz sosyoloji, biraz felsefe, özellikle psikoloji kitapları kütüphaneme eklenmeye başladı. Edebiyat birikimi de devam ediyordu tabii.

Kütüphaneniz hâlâ büyüyor mu? Hangi tür kitaplar alıyorsunuz, bir ayrımınız var mı?

 Profesyonel bir kitap okuyucusu değilim, buna çok ihtiyaç da duymuyorum.
Profesyonel bir kitap okuyucusu değilim, buna çok ihtiyaç da duymuyorum.

Evet, daha yavaş ama büyümeye devam ediyor. Deli gibi kitap okuyan biri değilim, yavaş ve birkaç kanaldan okumalar yapıyorum. Kendi arayışlarım, tercihlerimle ilerliyorum. “Herkes şunu okuyor, ben de okumalıyım.” demiyorum. Başkalarına çok sistematik gelmeyebilir seçimlerim. Son yıllarda kişisel olarak beni çok hayati biçimde etkilemeyen metinleri okuma listeme almamaya başladım; malum, yaş ilerliyor, okuyabileceğiniz kitap sayısının geriye kalan zamanınızla orantısını kurmak zorunda hissediyorsunuz. Gözler yorgun, zinde kalabildiğiniz zamanlar azalıyor. Ben daha ziyade zihinsel ve kalbi güzergahımın taşlarını döşeyebilecek kitaplara yöneliyorum. Her şeyi okumalıyım, her şeyden haberdar olmalıyım dönemlerini geçtim. Gerçekten okumayı istediğim kitapları okuyorum, büyük yankı bulmuş kitaplar bile olsa ilgimi gerçekten çekmeyen kitaplara dönüp bakmıyorum. Profesyonel bir kitap okuyucusu değilim, buna çok ihtiyaç da duymuyorum. Buna rağmen kütüphanem büyüyor, çünkü bir şeylere ilgi duyduğumda o şeyler beni başka şeylere götürüyor, kapı kapıyı açıyor. Diğer taraftan, hep olduğu gibi günün bir yerinde doğrudan edebiyata ihtiyaç duyduğumu hissediyorum. İnsanlar yazmaya, hayata yeni edebi açılımlar, heyecanlar, başkalıklar katmaya devam ediyor. Görür görmez alıp kütüphaneme koymak istediğim kitaplar oluyor, alıyorum ben de.

O melun soruyu da sormamız gerekiyor: Hepsini okudunuz mu? (Bir kütüphane içindeki kitapların okunması için mi oluşturulur?)

Herhalde kütüphanesindeki bütün kitapları okumuş çok az insan vardır. Okumaya meraklı insanların kitaplara dönük irrasyonel hevesleri de olabiliyor. Ucuz bulup alıyorsun, bir gün okurum, bulunsun diye alıyorsun, kapağını beğendiğin için alıyorsun, şu yazarın bende hiç kitabı yok deyip alıyorsun vesaire… Ancak tamamını baştan sona okumuş olmasanız bile, kitapları gerçekten seviyorsanız, elinizin değmediği bir kitap pek olmuyor kütüphanenizde. Kimini baştan sona okuyor, etkileniyor, zenginleşiyorsunuz. Kimini karıştırıp içinden bir şeyler buluyor, onları kendinize katıyorsunuz. Kimi ise gerçekten okunmayı bekliyor, çünkü kitap okumak çok zamana ihtiyaç gösteren bir uğraş… Zaman gelip geçiyor, hâlâ kitaplarımın çoğunu okuyamadım gibi bir gerginlik yaşamıyorum. Her şey insanın nasibince… Ayrıca kitapların kütüphanede durmasının okunmak dışında da işlevleri oluyor. Kütüphanenin karşısına geçip kitapları seyretmekten de hoşlanabiliyor mesela insan. Evi ısıtan, ortama heyecan katan bir yanı da olabiliyor iyi bir kütüphanenin. İçsel seyrinizi kitaplar üzerinden okumak gibi bir imkânınız da olabiliyor mesela. Her kütüphane bir otobiyografik makale aynı zamanda. Oradan hayatınızı okuyabilirsiniz.

Kütüphanenizin iskeleti olan eserler var mı?

Onlar daha ziyade benim zihinsel, duygusal, insani seyrimin yapı taşları… Beni ben kılan süreç içinde bana dokunmuş, insanlığıma derinlik katmış, ses olarak, muhteva olarak, arayış olarak kendimden bir parça gibi gördüğüm eserler… Bir zaman çıkıp etrafta dolaşıp sonunda yine kapısına geldiğim kitaplar… Küçük Prens mesela, Rilke’nin Malte Laurids Brigge’nin Notları kitabı mesela, Erbain mesela, Yerçekimli Karanfil, Şahdamar-Körfez… Tutunamayanlar, Ya Tahammül Ya Sefer, Yaşamak… Kurt Vonnegut kitapları ve başka mizah tonu, ironisi yüksek eserler… Tasavvufa dönük meraklarımı arttıran Muhyiddin Şekur’un Su Üstüne Yazı Yazmak isimli kitabı oldu, o da değerli benim için… Asırlar boyunca hayatta kalmış gönül açıcı tasavvufi, irfani metinler… Guenon, Lings, Schuon, Nasr, Eaton, Chittick gibi gelenekçi ekol yazarlarının eserleri… Tabii birkaç tefsir ve siyer külliyatı… Ve şu an burada not etmeyi unuttuğum başka kitaplar…

Bir hırsız evinize girdi ve tüm kütüphanenizi çaldı. Ancak arkasında üç kitap bırakmış. Onlar hangileri?

Erbain, Tutunamayanlar ve Martin Lings’in Hz. Muhammed kitabı ya da yerine geçebilecek efendimizin hayatına ilişkin bir kitap muhtemelen… Hırsızı da gerçekten takdir ettim bu arada.

Kütüphanenizin sizden sonra da yaşamasını istiyor musunuz? Yoksa dağılabilir, parçalanabilir mi?

Sadece kitapları gerçekten seven, okuyup değerlendirebilecek birinin eline geçmesini isterim. Parça parça da olabilir bu bütün olarak da… Benim kütüphanem olduğu için değil, kitaplara kıyamadığım, sağda solda telef olup gitmelerine gönlüm razı olmadığı için söylüyorum bunu. Doğrusunu isterseniz özel bir korumayı hak edecek nitelikte bir kütüphanem olduğunu çok düşünmüyorum. Herkesin aşağı yukarı bir araya getirebileceği kitaplar bunlar… Böyle özel kütüphaneler var, bir değer ifade ediyor ve bütün olarak korunmayı hak ediyor. Çünkü anlamlı, çerçevesi olan ve mesela belli alanlarda insanlara rehberlik edebilecek, büyük bir titizlikle oluşturulmuş, çok zengin kütüphaneler var. Benim kütüphanem daha mütevazı, daha subjektif ihtiyaçlarla oluşturulmuş, daha sıçramalı, daha seyrek bir kütüphane… Ben böyle seviyorum çünkü. Benden sonra birilerine geçecekse bir bütün olarak değil de tek tek kitaplar bazında anlamı olabilir daha çok bu mirasın. Birilerinin okuyup yararlanmasını isterim elbette, kitap kıymetli ve doğurgan bir şey nihayetinde.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.