Biraz tedbirsizlik başka bir şey değil

Olmayan düşmanı ve olmayan kaleyi savunup duruyoruz.
Olmayan düşmanı ve olmayan kaleyi savunup duruyoruz.

Kaldığımız her yerde “başka gidecek bir yer bilmiyorum” gizli. Bunu mekâna dönüşmeyi peşinen kabul etmiş olmamızda arayabiliriz. Gidecek başka yer aramayan insanların çoğu tedbirlidir. Çünkü hiçbirimiz bir “acaba”nın içine düşmeden, “burası bizim yerimiz” diyemeyiz, her zaman bir acaba vardır.

“Balık ağa girdikten sonra aklı başına gelir.”

I

Nasıl geldiğimizin bile farkında olmadığımız bir binanın içinde merdivenleri çıkıp duruyoruz. Gücümüzün bu merdivenleri çıkmaya yettiğine inandırmış durumdayız kendimizi. Bir “son” hayali yok bu merdivenleri çıkıp duruşumuzda. Çünkü bir sona gitmek hayali, içinde başlı başına bir tedbirsizliği barındırır. Sona gitmek, herkesin içinde yürüyüp durduğu o binadan çıkıp, binaya dışarıdan bakmak cesareti gerektirir. O bina gündelik hayatını “beğeni” üzerine inşa eden aynıları ve tedbiri elden bırakmayanları, bir sonun olmadığı fikrine çoktan ikna etmiştir. Aynı zamanda bu bina, onlara “son” olmayan bir “son” da sunar. Balık aslında aklı başındayken ağa girmeyi kabul etmiştir.

Sona gitmek, herkesin içinde yürüyüp durduğu o binadan çıkıp, binaya dışarıdan bakmak cesareti gerektirir.

II

Kaldığımız her yerde “başka gidecek bir yer bilmiyorum” gizli. Bunu mekâna dönüşmeyi peşinen kabul etmiş olmamızda arayabiliriz. Gidecek başka yer aramayan insanların çoğu tedbirlidir. Çünkü hiçbirimiz bir “acaba”nın içine düşmeden, “burası bizim yerimiz” diyemeyiz, her zaman bir acaba vardır. Bu “acaba”nın terki bizi naylondan bir mini yurdun içinde vatandaş kılar. Resmi evraklarda vatandaşızdır artık; ama yurdumuzun neyi temsil ettiği konusunda fikrimiz yoktur. “Acaba”yı çoktan sergene kaldırmışızdır. İsmet Özel, “Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum” derken, başka gidecek yerler bulmak istiyorum der aslında. Başka gidecek bir yer bilmiyorum değil, başka gidecek yerler bulacağımdır doğrusu.

Kuşatma kalktığında ne olacak bunu da düşünmeliyiz.
Kuşatma kalktığında ne olacak bunu da düşünmeliyiz.

III

“Söyleyemediklerimiz” diye bir kale var. Bu kalenin surlarını da surlarının dışındaki düşmanları da sadece biz biliyoruz. Kalenin nasıl kuşatılacağını da bizden başka bilen yok, hangi duvarın hangi topla yıkılacağının farkındayız. Ama “söyleyemediklerimiz” dünyanın en güvenli alanı. Çünkü sadece neyi söylemediğimizi biz biliyoruz ve sonuçlarını az çok sezebiliyoruz. Tedbirliyiz. Olmayan düşmanı ve olmayan kaleyi savunup duruyoruz. Kuşatma kalktığında ne olacak bunu da düşünmeliyiz.

IV

“Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği” der Turgut Uyar “Terziler Geldiler” şiirinin sonunda. Her şeyi düzeltmeye kalkışmak da cesareti ve cüreti olan, aynılıktan bıkan ama yine de tedbire âşık olanların giriştiği bir şey. Ya tamamen aynılığa tabii olacağız ya da her şeyi düzeltmeye kalkışıp başka bir aynılığın gelişmesi için bir süreç başlatacağız. Bunu böyle açıklayabiliriz sanırım. Her şeyi düzeltmeye kalkışmak yerine Enes Kılıç’ın “gücümün yetmeyişini açıkça söylüyorum” dizesini daha tedbirsiz bulmam da bu yüzden. Gücümüzün neye yeteceğini bildiğimiz kadar tedbirsiz olabiliriz. Sadece bunu bilmek bile bizi merdivenlerden ve hayali surlardan alıkoymaya yetecektir.

  • V
  • Tedbirsizlikle başlanan siyasi ya da başka türlü mücadelenin sonunda, bütün kazanımlarla beraber düşmana benzemek de tedbirlilik olarak okunabilir. Bu yüzden Gandi bütün kazanımların sonunda tedbirsizken, Mandela tedbirlidir. Dünyaya kendini, düşmanlarının oyunlarıyla açıklamaya kalkıştığı için. “Batı medeniyeti diye bir şey olsa iyi olur” diyen Gandi, tedbirsizliği elden hiç bırakmamıştır.

VI

Ortada yuvarlak bir masa varsa, tedbir de vardır. Masa varsa her şey aynı kalacaktır. Bunun kararı alınır. Merdivenler arada bir temizlenecek, insanların kılık kıyafeti değiştirilecek ve yürüyüp durduğumuz o binanın sahte sonu başka bir sahte sonla değiştirilecektir. “Bir daha çekilemeyen o sahnenin ilk hâli” diye bir şey yoktur orada. Sahne farklılaşsa da bunu bize fark ettirmezler. Masa varsa tedbir de vardır. Alınan her karar da hepimizin nasıl aynı kalacağına dair birtakım fikirler ortaya atılır. Masa aynılıktır. “Yalnızım ve en güçlü tarafım da bu” diyen tedbirsizlerin o masada yeri yoktur.

Âşık adam aynı zamanda yalnızdır ve gücünü buradan alır.
Âşık adam aynı zamanda yalnızdır ve gücünü buradan alır.

VII

“Seni seviyorum, bu bir yerde yanlış yapıyorumun Arnavutçasıdır” derken Furkan Çalışkan, âşık olmanın tedbirsiz bir şey olduğunu söyler. Âşık adam aynı zamanda yalnızdır ve gücünü buradan alır. Âşık adam sevdiğine kavuştuğu an tedbirliler kervanına katılır. Daha doğrusu “gidecek başka bir yer bilmiyorum” demeye kalkarsa o kervana katılır. O an itibariyle onun “söyleyemediği” şeylerden oluşan kale yerini “söyleyebildiği” şeylere bırakmıştır. Kale vardır, kuşatma vardır, askerler gerçektir, tedbirlerin alınması gerekir. Sadece artık kuşatmanın nereden geleceğini bilmez. Kendi tedbirini başkasına da anlatmak zorundadır. Bütün bunlara rağmen iki kişi tedbirsiz olmanın yollarını aramalıdır.

VIII

Son. İnsan arada bir kaldığı yerlere şunu sormalı: İpin uzunluğunu sen belirledikten sonra, iplerin benim elimde olmasının ne anlamı var?