Boykot hep boykot

Zulüm devam ediyor, ne yapalım?
Çocuklar ölüyor, dünya uyuyor, dünya ölüyor, ne yapalım?
Bir balyoz gibi inmeli bu sorular beynimize.
Filistin’in bir mesele olarak hayatımızda yer etmesi elbette 7 Ekim ile başlamadı. Konuya vakıf olmayanların ya da Filistin’i bir mesele olarak görmeyenlerin hayatlarına yeni giren bu çağdışı soykırım, İsrail’in varlığından bu yana devam eden bir süreç. İngiliz kışkırtmasının bir sonucu olarak adım adım ilerleyen bu işgal; sadece toprakları ele geçirmekle kalmıyor, Müslüman varlığını da o topraklardan yok etmeye varan bir vahşeti yaşatıyor İsrail’e. Görünen yüzüyle İsrail’e dersek daha yerinde olur. Dünya üzerinde Müslüman’a düşman kim varsa İsrail’in yanında durmaya devam ediyor, Filistin’i de görmemeyi bir maharet sanan bir hainlik canlılığını koruyor.
Şimdi de tüm Ortadoğu’yu kana bulayacağını söylüyor İsrail. Buna rağmen yine dünyanın çok gelişmiş (!) ülkelerinden tek ses duyamıyoruz.
Dünya büyük bir körlük ve sağırlığı yaşarken bizde durum nedir?
Türkiye’de her zaman canlı duran bir diriliş ruhu var. Bazen az, bazen toplumun büyük kesimine yayılan bir bilinç kuşanması ile Filistin davasına sahip çıkan bir ümmet kuşanmışlığından bahsetmek mümkün. Dünyanın tüm ümmet coğrafyasına yüreğini açan bir Anadolu irfanı her zaman canlılığını koruyor.
Sezai Karakoç, Diriliş dergisinde 1969 yılında “Ey Yahudi” şiirini yazıyor. Nuri Pakdil, 1969 yılında yayına başlayan Edebiyat dergisinde Kudüs üzerine yazılarını ve şiirlerini yayımlıyor. Yani bizdeki Filistin meselesinin tarihi eskilere dayanıyor.
“Ne yapalım?” diyenlere karşı ya da “Yaptıklarımız yeterli oluyor mu?” sorusunu soranlara her zaman sözümüz diri, yüreğimiz ayakta olmalı. İnsanın nerede durduğu önemli. Hangi yolu tuttuğu kişinin insanî değerlerinin zirvesinde durmakta. “Kimin yanındayız?”, “Kiminleyiz?” sorularına en net cevabı verebilmek için en sağlam adımı atarak yola çıkmalı.
Bir karınca misali de olsa durduğu yeri sağlamlaştırarak yaşamak insanlık onurunun bir gereğidir. Gazze’ye her gün bombalar yağarken, bebeklerin ve çocukların cansız bedenleri şehrin her yerini doldurmuşken günü birlik hiçbir bahane bizlere zihni savrulmaları yaşatamaz.
Filistin’i savunmak bir onur meselesidir. Gazze’nin acısını duymak, insan vicdanının en içli sesidir. Şehadet nasıl ki Filistin’in alnına yazılmış en ak yazıdır, elindeki taşı zalimin üstüne doğru savurmak da her Filistinli için bitmek bilmeyen bir cihattır.
Boykot, her Müslümanın onurudur. Bir yanda canlar yitip giderken, az da olsa konforundan vazgeçmeyenlerle yol yürünmez. Emperyalist güçler nasıl ki tek güç olarak saldırıyor mazlumlara; Müslümanlar da tek yürek olarak, “Boykot, hep boykot!” diyebilmeli.
Zaman geçiyor. İnsanın ruhunu saran unutma ve alışma hastalığı yavaş yavaş süzülüyor içimize doğru. Haberlerde bile Gazze’ye yapılan saldırılar 4., 5. sıraya düştü. Gazze’deki ölümlerin bir sayıdan ibaret olmadığını bilmek yetmiyor. Hassasiyetler hep canlı tutulmalı.
Cihat mı istiyorsun? Elini, ateşe değmiş gibi bir boykot ürününden çekebiliyorsan işte senin cihadın da budur.
Ümmet olalım ve bunun gereklerini yerine getirelim. Filistin bizden bir parça. Bir vücudun uzvuna sahip çıkıyor gibi yürekten sarılalım kardeşlerimize. Bir taş, bir dua, bir boykot… Zafer inananların olacak!