Bugün Filistin'in ağabeyine veda edildi: İsmail Heniyye sonsuzluğa uğurlandı

Kalır dudaklarda şarkımız bizim
Kalır dudaklarda şarkımız bizim

Ona bakmak Filistin’e bakmak, onu sevmek Filistin’i sevmek demekti bizim için. Onu izlemek, sadece İsmail Heniyye isminde bir Müslümanı izlemek değil Filistin halkının gelmiş geçmiş bütün onurlu insanlarını izlemek demekti.

Yokuşlar kaybolur çıkarız düze

Kavuşuruz sonu gelmez gündüze

Sapan taşların yanında füze

Başka alemlerle farkımız bizim

N. Fazıl Kısakürek

“…Filistin’de her çocuk bir direnişçi olarak doğuyor…”

Filistin çalışmaya başladığımdan bu yana hiç aklımdan çıkmayan bir söz bu. Filistin’de her çocuk, bir direnişçi olarak doğuyor ve direnişçi olarak şehit oluyordu. Son 100 senedir daima böyle olmuştu bu. İster Kudüs’te olsun, ister Hayfa’da, isterse Gazze’de…Her çocuk büyük bir haysiyet kavgasının ortasına açıyordu gözlerini. Ve zalimlere karşı korkusuzca mücadele eden bir halkın evladı olmanın gururunu son nefesine kadar şerefle taşıyordu üzerinde. Onların hikayelerinin kıyısında büyüyorduk bizler de. Çocukken cesaretleri ile göğsümüzü kabartan güzel evlatlarımız oluyorlar, büyüdükleri vakit ise sarsılmaz iman güçleri ile gözlerimizi yaşartan ağabeylerimiz haline geliyorlardı.

Biz şimdi, Filistin direnişinin büyük kumandanlarından ağabeyimiz İsmail Heniyye’yi cennete yolcu ettik. Biz İsmail’imizi, bir büyük haysiyet davası uğruna kurban verdik. Biz ağabeyimizi, o tertemiz ve masum büyük kalabalıkla birlikte dualarla uğurladık ahiret yurduna. Milyonlarca yürek hep bir ağızdan “İyi bilirdik” diye haykırdık. Biz İsmail’imize, gözyaşlarımızı içimize akıtarak veda ettik. 1963 senesinde Gazze Şeridi’ndeki bir mülteci kampında dünyaya gelen ve henüz 4 yaşındayken 67 Arap-İsrail Savaşı’na şahitlik eden ancak hiçbir şart altında başını öne eğmeyen, yetiştiği kamptan çıkarak Gazze İslam Üniversitesi’nden mezun olan, 1. İntifada ile birlikte büyük bir kavganın orta yerine atılan ve defalarca tutuklanmasına, en ağır işkencelere maruz kalmasına, evlatlarını ve en yakın dostlarını şehit vermesine rağmen bir gün olsun yeise kapılmayan, Allah’tan umudunu kesmeyen ağabeyimizi gururla yolcu ettik. Ne güzel şey zalimlere boyun eğmeden yaşamak ve son nefesini de bu şekilde vermek, diyerek uğurladık.

Filistin’de her çocuk bir direnişçi olarak doğuyor.
Filistin’de her çocuk bir direnişçi olarak doğuyor.

Bizim ağabeyimiz, hangi yaşta olursa olsun çocuk masumiyetine ve öfkesine sahip bir İsmail’di. Çocukluktan bir anda çıkarak, kendini sarp yolların ortasında bulduğu tüm çaresizlik günlerinde ve en zor anlarda dahi ayakta durmaya ve mücadele etmeye devam eden bir İsmail’di. Hüzünlü bir mevsim geçişi gibi sürgüne gitmek zorunda kalırken bile yapacakları üzerine düşünmeye devam eden bir İsmail’di. Sadece Filistin halkının değil hepimizin ağabeyi olan İsmail Heniyye, büyük bir semboldü bizler için bu nedenle. Allah için sevmiştik onu. Hakkında anlatılanları dinledikçe, bizlerle olan konuşmalarına kulak verdikçe, göğsünün ortasında bir kuş gibi çırpınan büyük imanına ve zorlu yaşam öyküsüne daha yakından şahitlik ettikçe, daha da büyümüştü sevgimiz. Onu sevmemek, gıpta etmemek, hayranlıkla izlememek mümkün değildi zira etrafına çekilen tüm dikenli tellerin arasından adeta bir kuş gibi uçup kurtulmayı başarmış ve ulaşabileceği en yüksek irtifaya ulaşmıştı. Burası öyle bir yerdi ki, orada sadece insan haysiyeti, iman, özgürlük, adalet ve dostluk değer görüyordu.

Bu yüzden onunla ilgili kelimeler hep boğazımıza düğümlendi, sevincimiz ya da hüznümüz hem büyük oldu ona dair. Ne kadar ağır bedeller ödemek zorunda bırakıldığını bilmek, daima kalbimizi acıttı. Bizim ağabeyimiz onurlu bir insandı, şerefli bir insandı. Ve Filistin’in bütün acıları, onun şahsında tek bir vücutta toplanmıştı adeta.

Ona bakmak Filistin’e bakmak, onu sevmek Filistin’i sevmek demekti bizim için. Onu izlemek, sadece İsmail Heniyye isminde bir Müslümanı izlemek değil Filistin halkının gelmiş geçmiş bütün onurlu insanlarını izlemek demekti. Çünkü ağabeyimizin hikayesi, adeta Filistin tarihinin tüm dönemlerini kapsayan, yani şimdiye kadar çekilen tüm ızdırapları ve isyanı içerisinde barındıran bir insan hikayesiydi aynı zamanda. Dışarıdan bakıldığında İsmail Heniyye isminde tek bir insandan ibaret gibi görünse de, gerçekte öyle büyük bir kalabalıkla doluydu ve öğle büyük bir kalabalığın gelmiş geçmiş bütün hikayesini içinde barındırıyordu ki. Hayfa Limanı’ndaki yoksul işçiler, Kudüs’te yazı masasında şehit edilen şairler, Gazze’de işgalciler karşısında elinde sapanla direnen çocuklar, evlatlarını kendi elleriyle toprağa veren analar, babalar, yiğit Kassam askerleri… Bizim İsmail’imiz böyle bir ağabeydi işte.

Biz İsmail’imizi kavgamızın orta yerinde kurban verdik. Bir keresinde Filistinli bir arkadaşım şöyle söylemişti: “Bizi, sadece bizimle olan anlar. Bizi, soylu kavgamızın ortasında bizimle birlikte dimdik ayakta durmaya çalışanlar anlar.” Biz, bir mülteci kampında dünyaya gözlerini açan ağabeyimize şimdilik veda ettik. Kavgasını miras bıraktı bizlere. Güzeller güzeli Filistin ülkesini emanet etti. Her birinin bakışlarında ondan izler göreceğimiz Filistinli çocukları emanet etti. Zeytin ağaçlarını ve portakal bahçelerini emanet etti. Mescid-i Aksa’yı emanet etti. Bizim İsmail’imiz haysiyetli bir yaşamın ardından şerefli bir ölümle ayrıldı aramızdan.

Helal olsun…. Helal olsun… Helal olsun…

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.