Bugün kötülüğün kaynağı üzerine İslam ve Hristiyanlık farkı nasıl okunmalı

Arşiv
Arşiv

Biz insanın, ömrünün son gününde yapacağı iyilikle, hayatında yaptığı bütün kötülükleri izale edebileceğine inanıyoruz.

Bir kere kötülüğün kaynağı problemi ile saf kötülük ve arızi kötülük birbirinden farklı şeyler. Ayet-i kerimede “hayır da şer de Allah’tandır” buyuruyor Allah. Ahsen-i takvim kavramını da “en güzel surette yarattık” diye çeviriyoruz. Ben Arapça bilmiyorum ama bana kalsa “Biz insanı en güzel kıvamda yarattık” diye çeviririm onu.

Bizde kötülük saf ve doğuştan gelen bir mesele değildir. İnsan fıtraten kötülük yapmaya meyyal bir yaratık değildir. İnsan fıtratı düzgündür, temizdir, saftır. O yüzden biz akıl baliğ olana kadar herhangi bir çocuğa herhangi bir sorumluluk yüklemeyiz. Sıfır noktamızda iyi ve temizizdir. Ama mesela Hristiyan dünyada, insan kötü doğar ve kötülükten arındırılması için vaftiz edilmesi gerekir, komünyon töreni yapılması gerekir, yıkanması gerekir. Böylelikle aslında yol ikiye ayrılır. Tanrı’nın bu kötülüğü ortadan kaldırmak üzere iyinin merkezi olması gerekmektedir. Yani o meşhur İncil ayeti “Rabbe şükredin çünkü iyidir.” Rab bütün çeperleriyle iyiyi tanımlıyor Hristiyanlar arasında. Bizde öyle bir şey yok. Allah “hayır da şer de bendendir” diyor. Kötülüğün kula doğrudan üretilmiş bir gerçeklik olarak yapışmayacağını, kulun zaman zaman aşağıların en aşağısına düşebileceğini, ama netice itibariyle kulu tam kıvamında yarattığı için günün sonunda iyiyi, güzeli ve doğruyu bulabileceğini varsayıyor. Bu manasıyla diyebiliriz ki İslam’ın Allah’ı, kuluna güvenen ve iyimser bir Allah. Hristiyanların tanrısı kuluna çok güvenmeyen biraz da kötümser bir tanrı. Belki aradaki en net fark bu iyimserlik ve kötümserlik. Çünkü bizim inancımız sürekli olarak kötüyü bazı şeylerle temizleyebileceğine de kanaat getiriyor. Yani kötülük yapabilirsin, sonra buna pişman olur nötrlersin, kötülük yapabilirsin sonra bunu iyilikle nötrlersin, kötülük yaparsın bundan pişman olmanı bekler akşama kadar melekler. Pişman olursan onu yazmazlar mesela. Tabii bu Hristiyanlıkta daha kurumsal. Kötü müsün gel günah çıkar sonra kötülük yapmaya kaldığın yerden devam et. Bizde kötülük sönümlenerek ortadan kaldırılması gereken ve mücadele edilmesi gereken bir şey olarak görülür. İyiyi de kötüyü de yaratan Allah, ama insanı kötüye sevk eden iki şey var: birincisi kendiliği.

O Allaha yönelerek, ona ibadet ederek, onun yüceliğini bilerek ortadan kalkan bir şey. İkincisi ise dışsal nedenlerin toplamı: şeytan. Bir başkasının yönlendirmesiyle kendiliğin bozulması aslında. Şeytanı böyle tanımlayalım. Dışsal bir nedenle kendiliğini bozmaya, şeytana alet olmak denilebilir. Ama bizde en nihayet kötülük arızi, geçici, insanın sürdürülebilir hali olmayan bir haldir ve bunun da yöntemini din salih amel işlemekte bulur. Yani sen salih amel işlersen kötülük sana erişemez. Şems suresi 7,8 ve 9. ayetlerinde şöyle söylüyor: “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (yani kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene and olsun ki nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” Kötülükten sakınma yeteneği süper yetenek.

Şüphesiz kötülük yok edilemez ama ona mesafe koyma kabiliyetimiz her zaman var. Toplamda şunu söylemek istiyorum aslında: biz onu en güzel surette değil de kıvamında yarattık olarak çevirsek ayet-i kerimeyi bize hiçbir şey gerekmez. Böyle de çevrilebilir bence ve bu çeviri daha isabetli olabilir. Ona hem kötülük yapma duygusunu verdim hem de kötülükten sakınma duygusunu verdim. Bu manada ayetten gelen çok net bir mesaj bu. Ama galiba Hristiyanlıkta bu mesaj karışıyor. Daha karamsar bir teolojik yönelim kazandırıyor onlara. Oysa biz ömrünün son gününde yapacağı iyilikle, hayatında yaptığı bütün kötülükleri izale edebileceğine inanıyoruz insanın. Ve tabii Hristiyanlıkta tövbe araya doğrudan birini koyarak yapılıyor bizde ise daha bireysel. Evimizde tövbe edebiliyoruz. Kendimizde. Günahına ettiğin tövbeyi senden başka kimsenin bilmesine gerek yok.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.