Bugün sofralar paylaşmak için mi kuruluyor, paylaşılmak için mi?

Bugün sofralar paylaşmak için mi kuruluyor, paylaşılmak için mi?
Bugün sofralar paylaşmak için mi kuruluyor, paylaşılmak için mi?

Önüme düşen video şöyleydi: “Herkes uyurken, ev halkına sahurda şov yapmışımdır.”

Ne derler, evin annesi döktürmüştü gerçekten. Türlü türlü börekler, çörekler, sıcaklar, soğuklar, tatlılar, tuzlular… Gören sahur sofrası diyemez; ama iddia böyle. Sahur sofrası şovu. Ya da “şovun” sofrası.

Sonra benzer içerikte bir video daha düştü önüme. İşte bir video daha. Algoritmanın radarına yakalanmıştım anlaşılan. Üzerime sahur sofrası şovları yağdı bir süre. Tüm kadınlar sözleşmiş gibi sahur içerikleri üretiyorlardı sanki. Neyse ki öyle değilmiş. Sanırım dokuzuncu Reels’ten sonrası gelmedi.

Gazetecinin keşfet çukuruna düşmesi de böyle oluyor. “Kurtaran yok mu?” demedim, usul usul yorumlara merak sardım. Zaten öyle çıkmak ne mümkün. Oku oku bitmiyor. Düşünce bilimlerinin gözlem tarlası adeta. Her telden, her düşünceden görüşleri okudum. Memleket yine karpuz gibi ikiye ayrılmıştı ancak bu seferki çatışmayı kadınlar yürütüyordu; ancak çok karışıktı. Mesela “ne gerek var” diyenler de üçe dörde ayrışıyordu. İsraf olduğunu söyleyenler de vardı, zahmet etmeye değmeyeceğini düşünenler de.

“Dünyanın parasını verseler, ben o saatte o sofrayı kurmam. Çayı bulan şükretsin” diyordu bir hanımefendi. Başka bir yorumdan ise romantizm rüzgarları savruluyordu: “Biz kadınlar yuvamızı, eşimiz, evlatlarımızı sevdik mi gece demeyiz, sahur demeyiz böyle şahane sofralar hazırlarız işte.”

Bu yorum kalp üstüne kalp almıştı. Bir dakika! Sevgi bu muydu? Ona yorum yazan biri başka bir yerden bakıyordu çünkü: “Her rutinden böyle bir üstenci payeler çıkarmak doğru değil. Annelik tam olarak böyle değil midir? Hanımefendi biraz abartmış lakin anne dediğin zaten fıtratını sergiler.”

Herkes haklı gibiydi ama eksikti. Aradığım bakış açısını bulana kadar kaydırdım yorumları. Çıkıntılık yapanlara, çiğlik edenlere organize olunmuştu yine. Kadınların hem aşırı hassas olduklarını hem de inanılmaz disiplinli yönlerini aynı anda görebiliyordum. Sahi bu fıtrattı. Öyle olmasa, evdi, çocuktu, işti, eşti, yemekti, komşuydu, paylaşımdı, yoruma cevaptı… Kim nasıl kalkar altından?

Bir alıntı yaparak gelmek istediğim noktaya doğru ilerleyeyim. Biri tam olarak şöyle yazmıştı: “Elinize sağlık. Masa muazzam. Ortam imrenilesi. Yalnız Instagram olmasa, evdekiler aç kalacaktı herhalde.”

İşte aradığım zeka seviyesi buydu. Hem takdir vardı hem ironi hem de sosyolojik tahlil.

Instagram olmasa? Hepimiz, herkes, erkekler, kadınlar, gençler, öğretmenler, namazından sonra uyumayanlar, aşçılar, anneler, müdürler, öğrenciler, tır şoförleri, gazeteciler, babalar, zeka küpü çocuklar, komedyenler, sanatçılar, romancılar, CEO’lar, edebiyatçılar, futbolcular, sabahları yollara düşen temizlik işçileri, müşterisini baştan yaratan (haşa) güzellik uzmanları, bin yıllık fırında pişmiş pideyi yiyenler, şehirlerden kaçıp köylere yerleşenler, en büyük balığı tutanlar, sirkeyi baldan tatlı eyleyenler, herkesin konuştuğu o mekana sizler için gidenler, bir ayda 12 kilo verenler, üç malzemeyle beş dakikada pişi yapanlar, şairler, bağırsaklarına duş aldıranlar, kuryeler ve amuda kalkarak hayırlı cumalar diyenler…

Keşfetiniz mi geçti gözünüzün önünden? Şöyle bir düşündüm de aklıma ne geldiyse yazdım. Kritik soru buydu zaten: Gerçekten de Instagram olmasa ne yapardık?

O hanımefendi sahurda o sofrayı kurar mıydı? “Tabii ki kurardı” diyenler olacaktır. Kurardı elbette. Peki Instagram’da paylaşmak gibi bir derdi olmasaydı; o güzelim sofraya, o uhrevi masaya, Efendimizin sünnetini yerine getirmeye vesile olmaya “şov” der miydi? Demezdi. İçi el vermezdi bir kere.

Bu bir eleştiri ve yerme yazısı; ancak inanın hepimizi ilgilendiren bir büyük problemin, çıkmazın, açmazın ve gidişatın sinyal sesinden başka bir şey değil.

Performans insanlarına dönüştük. Görsünler, beğensinler, olumlasınlar diye yaşamaya başladık. Aslında yaşamıyoruz. Bakıp geçiyoruz. Mutluluğu, sevgiyi, muhabbetti bir dakikalık videolarda, kurgulanmış yaşamlarda aramaya başladık.

Sonuç olarak zahmetin rahmete dönüştüğü o en değerli anları kaçırıyoruz.

Şu da var; hepimiz oturduğumuz yerlerden gezen tavuk yumurtası yemek istiyoruz. Ya çiftlik sahibi de bizler uyurken “şov” yapmaya kalkarsa, halimiz ne olur hiç düşündünüz mü?

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.


Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım