Bütün ve parça

Parça, Bütün’süz acı bir çığlıktan öte bir şey değildir. “Veyl”den vaveylaya bir çığlık…
Parça, Bütün’süz acı bir çığlıktan öte bir şey değildir. “Veyl”den vaveylaya bir çığlık…

Damla ancak okyanustan koparak varlığını gerçekleştirebilir; damlalık bilincine böylece sahip olmuş olur. Hz. Âdem de Allah’ın “büyük Beka kudreti”nde küçük bekasını sürdürürken zavallı bir kuşun gökte süzülüşü gibi süzülür. Kuş süzülme anında kendini yele ve göğe nasıl katarsa, cennette yasak meyve yenmeden önce Hz. Âdem de küçük bekada “büyük beka”ya kendini öyle katmıştır.

Tanpınar; çok sorunlu, iyi mi kötü mü olduğu hâlâ tartışılır müntehir Suat karakterine bir şeyler çaldırma yoluyla onun var olma bağlantısını kuruyor.

Suat çalma yoluyla varlığının bilincine varıyorsa Hz. Âdem de yasak meyveye elini uzatarak kendini bir varoluşa eklemlemiştir denebilir. Okyanusun içinde milyarlarca damlanın saklı olduğu; damlanın okyanusun sonsuz ve sınırsız bilincinde eridiği ve kaybolduğu bilinir. Damlanın damla olabilmesi için okyanustan kopması gerekir. Bu kopuş damlanın var olması ve varlık kazanmasıdır.

“Büyük Beka”, Tanrı’nın haşyeti, dehri, ezel-ebed çizgisinde sonsuzluğunu imler. Korkunç bir beka tarifi… İnsanın havsalasının alamayacağı bir beka. Büyük harfle yazılan “Beka”.

Damla ancak okyanustan koparak varlığını gerçekleştirebilir; damlalık bilincine böylece sahip olmuş olur. Hz. Âdem de Allah’ın “büyük Beka kudreti”nde küçük bekasını sürdürürken zavallı bir kuşun gökte süzülüşü gibi süzülür. Kuş süzülme anında kendini yele ve göğe nasıl katarsa, cennette yasak meyve yenmeden önce Hz. Âdem de küçük bekada “büyük Beka”ya kendini öyle katmıştır.

“Büyük Beka”, Tanrı’nın haşyeti, dehri, ezel-ebed çizgisinde sonsuzluğunu imler. Korkunç bir beka tarifi… İnsanın havsalasının alamayacağı bir beka. Büyük harfle yazılan “Beka”. Yasak meyveye uzanan elle, damlanın denizden kopmuşluğu ve damla oluşluğu sezilir. Artık insan “Âdem” olur. “Büyük Beka”da kaybolmaz. “Gaybolmamış” olur. Âdem bir damlaya denktir o zaman. İnsanlar, Hölderlin’in Empedokles’in Ölümü’nde neden Empedokles’in kendini Etna Yanardağı’na attığını merak ededursunlar, Virginia Woolf’un, Brigtte Schwaiger’in, Paul Celan’ın kendini neden bir nehre gömdüğünü düşünedursunlar; cesetlerin neden toprağa gömüldüğünü, küllerin neden havaya serpiştirildiğini düşünedursunlar bunların hepsi “hen kai pan”dır.

İnsan kendini Tanrı’ya, çekirdeğin meyveye kendini saplaması gibi saplamalıdır.
İnsan kendini Tanrı’ya, çekirdeğin meyveye kendini saplaması gibi saplamalıdır.

Parçaların varoluşu bütün ile bir anlama sahiptir. “Bütün” parçasız, parça “Bütün’süz düşünülemez. Parça, Bütün’ün varlığını, bilinme arzusunu yerine getirdiği, ondan bir cüz olduğu ve o olduğu için anlamlıdır.

  • Bütün kendi bütünlük kudretinin kaşıntısını ancak parçalarla, cüzlerle ibraz ettiği için de anlamlıdır. Parça, kendi kısırlığı ve kudretsizliği ile Bütün’e kendini eklemleme isteğindendir.

O yüzden yağmur damlacığı binlerce maceradan sonra bir dereye, bir göle, bir denize katışır. Bütün ise parçaya ihtiyaç duymasa da, topyekûn Bütün’ün kadimliği küçük bir parçanın eksikliğiyle anlamını yitirmese de, parçanın varoluşu, parçanın varoluşunda Bütün’e hasreti ve Bütün’e kendini eklemleme hazzını taşıması onu mutlu eder.

Küçük bir nar tanesinin narın göğsündeki dizilişi; bir dilim mandalinanın, portakal dilimin yaslandığı dilimdeki huzuru, bir mısır koçanının içinde harp düzeni almış mısır tanesinin muhkemliği, yeşil fasulye açıldığında fasulye taneciklerinin gözlerindeki mahmurluk parçanın Bütün’e kendini nasıl eklemlediğini gösterir bizlere. İnsan kendini Tanrı’ya, çekirdeğin meyveye kendini saplaması gibi saplamalıdır.