Cahildim dünyanın rengine kandım

Cahildim dünyanın rengine kandım
Cahildim dünyanın rengine kandım

Mesela ben, Hint kültürünün dünya tarihi okumasını gerçekten bilmiyorum.Yazı bittikten sonra bakacağım o ayrı. Ama bu beni cahil yapıyor mu? “Hangikonuda” sorusu doğuyor değil mi? Fakat Darwin’i bilmezsem net cahilim.Neden? Çünkü insan, hakikatin kendisi (!) olan efendilerinin tarihini bilmezmi Olric? Bilmek zorundadır efendimiz.

YouTube dediğimiz şey, insanın dünyadaki yolculuğunun en güzel özeti lan. Ne zaman bir mesele için davransam, biraz zaman geçtikten sonra muhakkak başka bir meseleye dahil olmuşken buluyorum kendimi. Biliyorum herkesin başına geliyor bu. Ne zaman bir şeye temas etmek için başına otursanız, günün sonunda asla bakmayı düşünmediğiniz şeylerin karşısında, asla girmeyi düşünmediğiniz yolların başında buluyorsunuz kendinizi. En son en iyi ihtimalle ‘Arif’in Manchester’a attığı gol’, en kötü ihtimalle ‘Songül Karlı’ yani...

Yine bir mesele için davranmıştım. You- Tube’a girdim, izlemek istediğim şeyi yazdım. Sağ taraftaki yeni video önerilerinden ilgi çekici (ne kadar da şeytani) bir kaç videoya daha tıklayıp izledikten sonra karşıma o çıktı. Siz belki biliyorsunuzdur, Billur Kalkavan diye bir kadın var, onun videosu. Bir televizyon kanalına konuk olmuş. Kadınlara özel plaj açılmasıyla ilgili soru soruyor muhabir ablamız, Billur da kendisine destek atacak ümidiyle. Fakat Billur Kalkavan destek atmıyor, birkaç fıkhi ve itikadi fetva verdikten sonra ‘özgürlük’ temasıyla ‘destekliyorum’ bile diyor. Çarşafla evde oturmaktansa en azından denize girmeleri iyiymiş. Böyle söylüyor. Sonrasında halkımıza temas ettiğini düşündüğü ve karşısındaki muhabir ablaya “sizin kadar tahammülsüz değilim” tadında bir hikâye anlatıyor. Arkadaşıyla arasında geçen bir diyalog. Şu; Recep İvedik filmi vizyona girince arkadaşı da sinemaya gitmiş. Anlatırken yüzüne bir iğrenme ifadesi takınan arkadaşı: “ayy düşünebiliyor musun inşaat amelesi bile vardı salonda” demiş. Billur bu tabi, durur mu, en özgürlükçü üniformasını kaşlarına çatarak anlatıyor. Bizzat ağzından dinleyelim: “Ben dedim ki ne güzel işte. Bir inşaat amelesi bir filmi merak edip sinemaya gidiyorsa ne kadar güzel. O inşaat amelesi belki böylelikle sinemayı çok sevecek ve başka filmlere de gidecek. Böylece ufku genişleyecek, yeni şeyler öğrenecek, sinema da onun sayesinde para kazanacak.”

Billur Kalkavan en azından biraz gerçekçi. İşi sonunda ‘para’ya bağlıyor. Fakat ‘inşaat amelesi’ne itiraz yok. Soru şu: bir inşaat amelesi nasıl tanınır? Eğer bahsi geçen arkadaşımız sinema salonuna elinde malası, sırtında küfesiyle gelmediyse nasıl tanımış olabilirler ki? Kıyafetinden mi? Doğru cevap. Kıyafetiniz eskiyse ve fakirseniz meslek tercihiniz inşaat ameleliği oluyor. Bonusunuz cahil olmanız. Çakma ya da değil, Gucci değilse sırtınızdaki aba, cahilsiniz işte. Bu kadar basit. Detay ne burada? Fark ne? Lan işte aynı filme gidiyor, aynı şeylere gülüyor, aynı şehirde yaşıyorsunuz. Bu artistlik kime haspam? Böyle yüce sosyolojik okumalar yapmanıza rağmen size bugüne kadar ağız dolusu gerizekalı sığırlar dememiş olmamız mı suçumuz? Nedir yani? T

abi bu satırları vakti zamanında inşaat ameleliği de yapmış biri olarak söylüyorum. Billur Kalkavan, en azından arkadaş çevresi ve diğer etrak-ı bi idrak taifesine göre “daha özgürlükçü” bir kafaya sahip sanıyor kendini. Videonun devamı da var. Billur Kalkavan’ın kafasını çok sevdim. Devamında “ben türbanla üniversiteye girmeyi de savunuyorum” diyor. Gerekçesini de söylüyor hemen. “Sen kadına başını aç diyorsun, öyle kendi kendine birden değişim yok. Eğitim lazım. Bırak türbanıyla girsin ki orada öğrensin, değişimi kendi yaşasın” diyor. Bir başka “başını kapatıyorsa cahildir” denklemi. Toplamı ne? Toplamı şu: Benim çerçevemin dışındaki herkes cahildir. Süper değil mi lan? Modern dünyanın öğrenmeye değer bulduğu şeyler sadece kıymetlidir çünkü. Onları elde edince bilgili, şık, zarif ve haklı oluyorsunuz. Bütün ömrünüzü peşinde harcamanıza rağmen bir güzellik algınız bile yok lan Batı’da vaaz edilenler dışında. Kime artistlik yapıyorsunuz.

Bu arada inşaat amelesiyseniz muhakkak ufkunuz dardır ve aydınlanmaya ihtiyacınız vardır. Bir bilinci varsa eğer Billur’un, altında işte bu var. Nereden biliyoruz? Çünkü öyle olmasaydı inşaat ameleliği yapmazdınız. Başka bir mesleğiniz olurdu. Ve Billur’un oturduğu konutu da leylekler getirirdi. Cehalet meselesini geçtim, biraz mantık lan. Cahil dediğiniz o inşaat amelesinin asgari mühendislik bilgisi var en azından. Duvar örmeyi biliyor, işe yarıyor.

Cahillik meselesi malum, Türkiye’nin sevdiği, dönüp dönüp tartıştığı mesele. Sınıflar ve sınıf savaşları olmadığı için güzel yurdumuzda, sağ sol meselesi de İslam düşmanlığı da kendisini bilgi üzerinden götürüyor. Hangi ölçüye göre nereden menkul olduğunu bilmediğimiz cehaletten korunaklı bir alanda, sürekli halka “cahil” ünlemini kırbaç gibi savuran bir zümre var. Bir de niyeyse her seferinde “hayır” ünlemiyle bu kırbacı savuşturmaya çalışanlar var: ‘biz de biliyoruz ulan’ diyen.

Billur Kalkavan’a denk gelmemle mizah sıkıntısı çeken yurdumuzun en nadide mizah dergisi Leman’ın OECD raporuna yaslanarak çalıştıkları “Türkiye en cahil ülke” temalı kapağını görmem aynı günlere denk geldi. Görmeyenler için kısa özet: OECD’nin bir raporuna göre Türkiye, en cahil ülke seçilmiş. Leman bu, kaçırır mı? İzhar etmeseler de içlerinde “Bak biz yıllardır diyorduk cahilsiniz işte” sevinç cümlesiyle bu güzel ve güzel olduğu kadar doğru ifadeyi es geçmemişler. Kaynak da net; batılı efendilerimiz doğruladı. Daha ne olsun. Zaten AKP’ye oy veriyorlardı.

Bilmek meselesinin bu kadar kışkırtıcı bir üstünlük aracı sayılmasını bir kenara koyalım şimdilik. Ama Ian Dallas’ın sorduğu şu asıl soru önemli, tekrar edelim: “Bilgiyi öğreniyorsun, onu ne yapacaksın?” Bilgi’nin ne olduğunu çok da içine girmeden konuşmak lazım biraz. Maalesef aynı dünyada yaşıyoruz ve yazının icadından bu yana epey zaman geçmiş durumda. İnsanız ve dünyadayız. Dünyanın ve insanın bir tarihi var. Bir tane mi var? Hayır! Farklı kültürlerin farklı dünya ve insan tarihleri var. Bunlar birbirleriyle bazı yerlerde örtüşüyor bazı yerlerde epey farklılaşıyor. Moderniteye kadar böyleydi en azından. Batı barbarlığı herkese ve her şeye cebren kendi yorumunu dayatana kadar. Siz modern gerizekalılar olduğunuz için tek bir dünya tarihi olduğunu sanıyorsunuz. Dünyanın ve bilginin merkezini Batı sandığınız gibi. Ve bu sanrılarınız mesela, sizinle aynı ‘bilgi’ düzeyini paylaşmayan herkese kolaylıkla ‘cahil’ demenizi sağlıyor. Örneği de konuşalım ki anlayın: Mesela İslam düşüncesinin bir dünya tarihi var: Peygamberler tarihi. Hakim görüş itibariyle söylüyorum, Hz. Adem’le başlayan bir tarih. Dolayısıyla Peygamberler tarihini bilmeyen herkesler için net yargı geliyor: cahiller. Billur ve arkadaşları ve elbette Leman taifesi, orada mısınız?

Mesela ben, Hint kültürünün dünya tarihi okumasını gerçekten bilmiyorum. Yazı bittikten sonra bakacağım o ayrı. Ama bu beni cahil yapıyor mu? “Hangi konuda” sorusu doğuyor değil mi? Fakat Darwin’i bilmezsem net cahilim. Neden? Çünkü insan, hakikatin kendisi (!) olan efendilerinin tarihini bilmez mi Olric? Bilmek zorundadır efendimiz.

Cahillik demişken. Aklınızda bulunsun. Cehalet de doğrudan bilgiyle ilgili değildir aslında. Bilmeyen, kafası çalışmayan, ufku geniş olmayan kişiye cahil demiyoruz. İslam’ın en kuvvetli düşmanına Ebu Cehil ismini vermişiz biz. Cehaletin Babası anlamında. Bilmediği için değil. Ebu Cehil, dönemi içinde siyaset ve toplum sosyolojisi bilen az sayıdaki kişiden biriydi aslında. Ticaretin siyasete etkisini de bilirdi stratejik hamleler yapmayı da. Cahil, sandığınızın aksine ‘bilmeyen’ değil, bilakis bilmesine karşı akıl dışı argümanlarla bilginin üzerini örtene denir. İşler kendi istediği gibi gitmediği için itiraz eden ve gerçeğin üzerini örtmeye çalışana gâvur deyişimiz de bundandır. Tezgâh meselesidir bu. Gerçekler tezgâhın önünü kapatıyor diyedir bu çığırmalar. Bugün de öyle. AKP’ye oy verenler niye cahil? Çünkü verdikleri oyla, Türkiye’deki kurulu tezgâhları dağıtmayı murat ediyorlar. Meselenin ne olduğunu domuz gibi biliyorlar.

Ama mesele tüm bu konuştuklarımız değil. Bilgi de cahillik de bunlarla ilgili değil çünkü. Batılı hayat tarzının dışındaysanız “cahilsiniz ulan” diyorlar size. Sancıları bu. Hele Batılı hayat tarzını reddediyorsanız, mümkün olduğunca reddetmeye çalışıyorsanız ohho hepten kara cahilsiniz. Çünkü tek ve mutlak hakikat o. Aydınlanmaya, ufkunuzun genişlemesine ve bunun için de tiyatroya ve bale salonlarına falan ihtiyacınız var. Bu kadar net.

Siz dünyayı ve dünyanın rengini bildiğiniz oranda cahillikten kurtulmuş sayıyorsunuz ya kendinizi. Devam edin. Biz Neşat’cıyız hacılar. O renge bakınca, dünyanın rengine kanınca kendimizi cahil sayıyoruz. O kadar! Ve tekrar ediyoruz: Tek bir dünya yok ulan! Kalın kafanıza sokun şunu. Ve Batı, dünyanın hakimi, sahibi, abisi değil. Çok çok silahlarla yaparlar bunu. Biz de ‘gözümüze bir şey kaçtı, ağlamıyoruz’ deriz. Hepsi bu.