Çölün Kalbi
Özenle büyütülmüş, refah ve huzur içinde yetiştirilmişti. Selim bir akla, işlek bir muhakemeye sahipti. Müslüman olmadan önce de putların bir fayda ya da zarar veremeyeceğini bilir, onlara tapılmasından nefret ederdi. Kendisini kuşatan şatafata rağmen, kalbinde büyük bir boşluk hissettiğini söylüyordu. Sorguluyordu, arayış içindeydi.


Habbâb bin Eret, bir gün, yanındakilere avucunu gösterdi. Arkadaşları eğilip baktılar: “Hurma çekirdeği bunlar!” “Evet. Üç hurma çekirdeği. Öldüğünde, Mus’ab’ın kuşağını çözdüm. Bunları gördüm. Gözyaşlarımı tutamıyordum. Ondan bir hatıra olarak bunları aldım. Sakladım. O günden sonra, gücüm yettiğince her yere hurma diktim. Çölün en güzel kalbi hep yanımda atıyordu sanki.” Orada bulunanlara da bir mahzunluk çökmüştü. Habbâb sakalına inen yaşları sildi, hıçkırıklarını tutmaya çalıştı: “Uhud’da onun kanla ve kesiklerle dolu gövdesini görünce hepimiz ağladık. Parçalanan hırkasını başına çekince ayakları, ayaklarına çekince üstü açılıyordu. Biz Medine’ye Allah rızası için hicret ettik. Allah bize zamanla birçok dünya nimeti de verdi. Mus’ab, bunların hiçbirini tatmadan göçtü…”