Dünden bugüne Türk basın tarihi

1919'dan 1938'in sonuna kadar İstanbul'da 176, Anadolu'da 406 gazete yayımlanır.
1919'dan 1938'in sonuna kadar İstanbul'da 176, Anadolu'da 406 gazete yayımlanır.

Türk gazeteciliğinin temellerinin atılması 1831'de Osmanlı Devleti'nin ilk resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi'nin yayınlanmasıyla başlar. Gazete zaman zaman yayınlarına ara verse de Türkiye Cumhuriyeti Resmi Gazete'nin kurulduğu tarihe (1920) kadar varlığını sürdürür. Osmanlı toplumundaki ayrılıkçı görüşleri etkisizleştirmeyi amaç edinen bu resmi gazetenin yerini 1860'tan sonra bugünkü anlamda gazeteler almaya başlar.

II. Meşrutiyet sonrasında Anadolu'da da basımevleri açılmaya başlanır. Buda vilayet gazeteleri dışında ilk özel gazetelerin yayımlanmasına vesile olur. Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması gazetelerin kapanmasına ya da İttihat ve Terakki Partisi'nin denetiminde yayınlanmasıyla sonuçlanır. Savaşın başladığı 1914 yılında 73 süreli yayın çıkarken ertesi yıl bu sayı 6'ya düşer. 1919 – 1922 tarihleri arasında yayın hayatını sürdüren gazetelerde Milli Mücadele'yi destekleyen ve desteklemeyen olmak üzere iki grup görürüz. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki Milli Mücadele döneminde gazeteler sayesinde Türk toplumunun aynı hedefler doğrultusunda toplanması, savaşın kazanılmasında ve Cumhuriyet'in kurulmasında büyük rol oynamıştır.

Cumhuriyet'in ilanıyla ortaya çıkan fikir ayrılıkları gazetelere de sirayet etmiş; Tanin, Tevhid-i Efkâr, İkdam gibi önemli gazetelerin halifeliği destekler nitelikte yayın yapmaları İstiklal Mahkemesi'nde yargılanmalarına yol açmıştır. 1925'teçıkarılan Tahrir-i Sükûn Kanunu'yla birlikte devlet ve hükümet aleyhine yapılan yayınların yasaklanması ve yükümlülerin yargılanması kolaylaşır. Dönemin önemli gelişmelerinden bir diğeri ise 1928'de Latin harflerine geçilmesidir. Kanunun çıkarılmasıyla birlikte gazetelerin dört ay gibi kısa bir sürede Latin harflerine geçmelerinin istenmesi sıkıntılara sebep olur. İstanbul'daki gazetelerin satışı 30 binlerden 20 binlere iner, bazı gazeteler de kapatılır.

1919'dan 1938'in sonuna kadar İstanbul'da 176, Anadolu'da 406 gazete yayımlanır. Teknolojinin yetersizliği, yeni harflere geçilmesi, iktidarın basın üzerindeki kontrolü gibi sebeplere ek olarak İkinci Dünya Savaşı'nın başlaması Türk gazeteciliğini olumsuz etkiler. Bu gelişmeler yüzünden 1940 yılında gazete sayısının 113'e kadar düştüğünü görürüz. Türkiye'de 1946 yılında ilk defa çok partili seçimin yapılması, basının bazı yüklerinden kurtulmasıyla sonuçlanır. Seçimden önce gazetedeki baskıların azaltılması adına hükümete gazete kapatma yetkisi veren kanun maddesi kaldırılır. Çok partili sisteme geçiş gazete sayısındaki artışı da beraberinde getirir. 1946 yılında 194 olan gazete sayısı,1949'da 420'ye çıkar.

Demokrat Parti'nin seçim vaatlerinden olan basın özgürlüğü sağlama sözü, CHP döneminde baskı altında tutulan basının desteğini almasıyla sonuçlanır.1950 yılında iktidar olan Demokrat Parti verdiği sözü tutar ve yeni bir basın kanunu hazırlar. Bu yeni kanuna göre artık gazete ve dergi çıkarmak daha kolaydır. Ancak verilen bu haklar kalıcı olmamış, 1954'ten sonra ekonomide yaşanan buhranların basında yer almasıyla iyi olan ilişkiler giderek bozulmuştur. 1960'a kadar olan süreçte ise 2324 gazeteciye soruşturma açılmış bazıları hapse mahkûm edilmiştir.

1980 yılının başında Türkiye'nin tam liberal ekonomik sisteme geçmesi, gazeteleri toplumsal ve siyasi haberler yaparken ekonomik bağımlılıklarını da gözetmeye mecbur bırakmıştır. Aynı dönemde gazete sayısındaki artışın sebebi liberal ekonomiye bağlı olarak ilan, reklam sayısının artması ve yeni basım teknolojilerinin kullanılması olmuştur. 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte her türlü siyasi görüşteki yüzlerce gazeteci hakkında davalar açılmış, gazetelerle ilgili yetkilerin tümü Milli Güvenlik Konseyi yönetimine verilmiştir. 1980 – 1990 yılları arasında basına yönelik 2 binin üzerinde dava açıldığı, 3 bin gazeteci yazar ve yayıncı yargılandığı, 850 yayına yasak konulduğu, 300 yayının toplatıldığı ve sorumlulara binlerce yılı bulan cezalar verildiği bilinmektedir. Basının bu denli kontrol altında tutulmak istenmesi, haber yapma ve yayımlama özgürlüğünün kısıtlanmasıyla birlikte gazeteler farklı yollar aramışlar ve çözümü "suya sabuna dokunmayan" haberler yapma yolunda bulmuşlardır.

27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen askerî darbeyle birlikte gazetelerde algı yönetiminin de başladığını görüyoruz. Gazetelerin tamamı darbenin haklı gerekçelerinin olduğu belirtilerek darbeye destek verdi. Hürriyet Gazetesi'nin "Türk Ordusu Vazife Başında" gibi manşetlerini görmeye başladığımız bir dönemdir. İlaveten tüm gazeteler söz birliği etmişçesine darbeci cuntanın halk gözündeki kötü itibarını silmeye, darbenin niçin yapıldığını açıklamaya gayret etmişlerdir.

60 Darbesinden sonra 10 yıl geçmesine rağmen darbecilerin öngördüğü "devrimler" bir türlü yapılamıyordu. Fiyatlar yükseliyor, eşitsizlik artıyordu. Yetmez gibi kutuplara ayrılan gençler derslere girmiyor, fakülteleri işgal ediyorlardı. İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Doğan Avcıoğlu ve Cemal Reşit Eyüboğlu gibi isimler açıktan açığa orduyla iş birliği yapıyorlardı. Bu dönemde basında sık sık, "Polis gençleri copladı", gibi başlıklar atarak darbeye önayak oluyorlardı. İşte böyle bir süreçte, basının da "teşvik ve gayretleriyle" 12 Mart1971 Muhtırası ilan edildi. Darbenin ardından 1 ay geçmemişti ki sıra "ordu görevi" minvalinde yazılar yazan gazetelere de gelmişti. Önce Cumhuriyet ve Akşam gazeteleri 10 gün süreyle kapatıldı. Ardında da Ant dergisi ile Bugün ve Yeni Sabah gazetelerinin süresiz olarak kapatıldığı ilan edildi. Gazete manşetleri yeni bir şeye hazırlık yapıyorlardı... 1980 Darbesinin yolu da böylece, yavaş yavaş hazırlanmaya başlandı.

90'lı yıllarda DGM'ler eliyle 300yayın için toplatılma kararı verilmiş; 49 gazete ve dergi hakkında 586 dava açılmıştı. Mart 1994'te yapılan İl Genel Meclis seçimlerinden Refah Partisi zaferle çıkmıştı. 24 Aralık'ta yapılan genel seçimlerde de Refah Partisi oyların %21,4'ünü alarak Meclis'te 158 milletvekiliyle birinci parti konumundaydı. 1997'ye gelindiğinde Türk siyasi hayatının en kara olaylarından biri 28 Şubat yaşandı. Susurluk Olayı, Sincan'da düzenlenen Kudüs Gecesi ve Erbakan'ın 12 Ocak'ta Başbakanlık Konutu'nda kimi cemaatve kanaat önderleriyle verdiği iftar yemeği bahane edilerek Erbakan istifa etmeye zorlandı. 28 Şubat öncesi, "Gerekirse Silah Bile Kullanırız" gibi askeri "göreve" çağıran manşetlere rağmen, darbe sonra cuntacılar eliyle 49 gazete, 29 dergi ve 23 kitap toplatıldı.147 dava açıldı. Türk siyasi hayatında. 90'lı yılların belki de en önemli olayı, İstanbul eski belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kesinleşen 10 aylık hapis cezasıydı. 25 Mart-24 Temmuz arasında cezasını tamamlayan Erdoğan için dönemin gazeteleri çeşitli başlıklar atmışlardı. Onlardan en meşhuru ise hiç şüphesiz, Hürriyet'in attığı, "Muhtar Bile Olamaz" başlığıydı.

Ahmet Necdet Sezer'in Cumhurbaşkanı seçildiği 2000'li yıllar da basın hayatı birçok sorunla karşı karşıyaydı. Gazete ve gazetecilere saldırı, hakaret, tehdit, engelleme ve yasaklama olayları sürüyordu. Bu yılların manşetleri ölüm, baskı, ceza, tehdit ve hapis gibi kelimelerle doluydu. Sezer'in Cumhurbaşkanlığının ilk dönemlerinde 3000 gazetecinin işsiz kalmıştı. 2001 yılında dünya basınının mutlak odağı İkiz Kuleler Saldırısıydı. Bu olay Türk basınında da geniş yer bulmuştu. 2001 yılı Fazilet Partisi'nin kapatıldığı, ardılı Saadet Partisi'nin kurulduğu yıldı. Bu sürecin sonu Türk siyasi hayatının en büyük kırılmalarından birinin yaşandığı bir süreci de hazırlamıştı: 2002 yılında AK Parti'nin kurulması. 2002 öncesi bozuk toplumsal ve siyasal düzenden hoşnut olmayan halk yeni arayışlar ve umutlar ile AK Parti'yi bugüne kadar gelecek bir hikâyeye taşımıştı. Vatan gazetesi bu sonucu, "Sandıktan Öfke Çıktı" manşetiyle görmüştü. AK Parti'nin "meşruiyeti" sorgulanıyor, bir yandan da "Anadolu ihtilali" yorumları yapılıyordu.