Dünyakadar

The New Yorker
The New Yorker

Zoe Pearl, "Left Behind" adlı yazısında geride kalmışlık duygusundan şikâyet ederken Jane Mayer, Donald Trump'ın arkasındaki muhafazakâr grupları, büyük yalanları ve büyük paraları anlatıyor.

THE NEW YORKER

Ağustos ayının ikinci The New Yorker sayısının kapak tasarımı, köpek illüstrasyonlarıyla tanınan Mark Ulriksen'e ait. "Yaz Ziyafeti" adını taşıyan çizim, bir bekleyiş anını tasvir ediyor. Sayıda kendisiyle bir röportajın da yer aldığı Ulriksen, pandemi döneminin insanların evcil hayvanlarıyla kurdukları bağda oluşturduğu etkilerinden söz ediyor. Yazıları okumaya geçtiğimizde ise ilk karşımıza çıkan, son zamanlarda bizim de gündemimizi oluşturan bir konu olan iklim krizi hakkında; "Deniz Seviyesi Yükseliyor, İstiridyeler İşe Yarayabilir mi?". Eric Klinenberg kaleme almış. Bir diğer yazı, çağdaş bir ressam olan ve buna karşın -belki de hep siyahi insanları konu aldığı için- oryantalist bir hava taşıyan resimleriyle alıcısıyla âdeta eski bir zamandan konuşan Kerry James Marshall hakkında. Biyografik bir nitelik taşıyan bu denemenin yazarı; Calvin Tomkins. Okuruna her sayısında bazı güncel kitaplar tanıtan The New Yorker'ın bu defa seçtiği isimler; Sunsej Sahota ile Kaveh Akbar. Zoe Pearl, "Left Behind" adlı yazısında geride kalmışlık duygusundan şikâyet ederken Jane Mayer, Donald Trump'ın arkasındaki muhafazakâr grupları, büyük yalanları ve büyük paraları anlatıyor. Bu sayıda iki de şiir görüyoruz. Sarah Arvio'nun "El Çantası" şiiri ile Elise Gonzalez'in "Bir Ağıta Yönelik Notlar" şiiri.

  • HARPER'S
  • Harper's dergisinin Ağustos sayısı, özlediğimiz edebi nitelikte bir deneme ile başlıyor. Greg Jackson'ın Sources of Life adlı eserinden alınan bu yazıda yazar, kültürü oluşturan şeyin zihnimizdeki tasavvurlar olduğunu, imgelemimizin oluşmasında ise sanat eserlerinin oldukça büyük bir etki alanı yarattığını öne sürüyor. "Bizi zahmetsizce etkileyen şeylerle kavga etmemize gerek yoktur." diyen yazar, sanatın insan yaşamındaki yerini ve bizler için bir güvenli alan teşkil edişini tartışıyor. Hemen sonra okumaya koyulduğumuz "Another Round" (Bir Tur Daha) şiiri, incelediğimiz dergilerin politik kimliklerini hesaba kattığımızda şaşırtıcı ve sevindirici. Fady Joudah, Filistin mücadelesi üzerine yazdığı bu şiirde şöyle söylüyor: "Çoğu kişiden daha değerli olan onur kırıcı bir cesedin / kölesi olan merhamet. / Evet, bu da şiddet." Will Stephenson, başlığına sayının kapağında da yer verilen "Keşfedilmemiş Ülke – İntihar Öngörülebilir Mi?" yazısında İsveç'te gördüğü ve avuç içine bakarak kişinin intihara meyilli olup olmadığını analiz eden bir makineyle olan deneyimini anlatırken yaptığı cinsiyet çalışmalarıyla öne çıkan Savala Nolan ise "Beyaz Şeyler"de esmer bir kadın olarak beyaz tenli erkekler karşısında hissettiği eziklik, çirkinlik duygularından yola çıkarak kadınlara dayatılan güzellik algısından söz etmiş.

NEW ENGLAND

Dört ayda bir yayımlanan New England dergisinin yaz sayısını inceleyeceğiz bu ay. Okumaya "Editörün Notu" kısmıyla başlıyoruz. Bu notta yaz mevsiminin güzellikleri tasvir edilirken bir yandan da kayıplara ve travmalara odaklanılmış. Editör, "Bu sayı, hayat bir açılıp bir kapanırken kendi sözcükler ağında hem keyfi hem de kederi yakalıyor." diyor. Sayının en dikkat çekici eserlerinden biri, Dana Levin'in "Belki" adlı şiiri. Geçmişte yaşayan ve yaşam algısıyla yüzleşen bir persona'nın yakarışlarını duyduğumuz bu şiir, "Ve sormalıyım, şimdi, şimdiki zaman kipinde / Neden / bir gelecek olarak / geçmişi seçmeli kendime." ifadeleriyle sonlanıyor. Bir diğer şiir ise Ada Limón'un kaleme aldığı "Açık Sular". Âşığında, ölmeden bir ay önce gördüğü rüyanın imgesini bırakan bir kadın tasvir ediliyor burada. Rüyasında okyanusta bir balık, bir balık gözü gören sevgilisinin ölmeden önce tüm vasıflarından arınmış bir biçimde algılanışı, on yıl sonra anımsadığında mutlu ediyor şairi. Ancak hüznünü de dile getirmekten geri duramıyor: "Bu imgeyi hak etmiyorum." Jesse Lee Kercheval, "nonfiction" kategorisindeki deneme yazısında çocukluğunda şahit olduğu bir araba kazasında arabadan fırlayan ve hiç unutamadığı o analog kameranın öyküsünü anlatmış. Çoğunluğunu şiirlerin oluşturduğu bu sayıda, içerisinde Dostoyevski de dahil olmak üzere üç Rus yazarın eserlerinden çeviriler de yer alıyor.

  • THE WHITE REVIEW
  • Dört aylık bu kültür sanat dergisine birlikte göz atmayalı epey zaman olmuştu. Derginin temmuz ayında yayımlanan sayısı yine dolu dolu. Kapak görseli, Sanatçı Jamie Crewe'e ait. Peşi sıra kendisiyle yapılan bir söyleşi de bulunuyor. Philippa Snow tarafından kaleme alınan, "Kendim Olmak İçin Yapmak Zorunda Olduğum Şeyler Korkunç" başlıklı yazı, adıyla dikkat çekiyor ve Manken Anna Nicole Smith'in biyografisine değiniyor. Elias Rodrique, "Uyku" adındaki kısa öyküsünde uykusuzluk, trap müzik ve akrabalığı odak noktasında tutarak bir ailenin yaşamına ayna tutmuş. Devamında Fotoğrafçı Dayanita Singh ile yapılan bir söyleşiyi ve fotoğrafçının "ilham perisini" çektiği fotoğrafları görüyoruz. Yeni Zelandalı Yazar Pip Adam iki öyküsüyle yer alıyor bu sayıda, öykülerin ikisinde de aniden boyları uzamaya başlayan bir ülkede yaşayan insanların hikâyelerini okuyoruz. Fernanda Melchor, "Karanlık Hikâyeler"inde Meksika'nın mevcut günlük yaşamını anlatıyor okura, çoğunlukla "sansasyonel gazetecilik" konusunun üzerinde durduğu bir de söyleşisi var bu sayıda. Celia Bell, bir "anti-fabal" (masalın zıttı) olarak nitelendirdiği eserinde kendi bilincini katleden bir kadının öyküsünü yazmış. Son olarak Thomas Glave ise "İngiltere'ye Hatırlatıcı Bir Mektup" yazısında Amerika'da mevcut olan ırkçılığın Britanya Krallığından geldiğini öne sürüyor.

THE GEORGIA REVIEW

Derginin 2021 yaz sayısının kapağı son derece ilginç; üzerinde okuma yazma bilmeyenlerin oranına dair bir grafik görülüyor. Siyahilerin sesi olmayı hedefleyen bir dergi olarak The Georgia Review, bu sayıda da ciddi konulara dikkat çekiyor. İlk olarak kapakta yer alan grafiği açıklayan yazıyı okuyoruz. W. E. B. Du Bois'in 1900 yılında Paris'te gerçekleşen "Amerikalı Zenciler Sergisi"ne dair sosyolojik açıdan yaptığı yorumlar ve sergide bulunan çalışmalardan bazısı yer alıyor bu yazıda. Daha sonra, "Georgia'daki Siyahilerin Yaşamlarını Kaydetmek İçin 120 Yıllık Aletler Kullanmak" yazısında Janeria Easley, Amerikan sosyolojisinin kurucu isimlerinden biri olan W. E. B. Du Bois'i okura tanıtıyor. Laura Kasischke, "Bir Yıldırım Âşık Olduğunda" şiirinde kader anlayışını yıldırım imgesinde yeniden kurmuş. "Düşünüyor, Tanrı'ya şükrediyorum: tüm / bu yıldırımların bir planı vardı. / her zaman. / Benim buradaki yıldırım görevim neredeyse sonlandı." diyor en sonunda. Bu sayıda üç deneme, altı öykü, bir söyleşi, on üç tane de şiir var. Bu çalışmalar dışında, kitap değerlendirmelerinin sayıca çokluğu dikkat çekiyor. Bunlardan bazıları; Henri Cole'un Blizzard adındaki kitabı, Craig Santos Perez'in Habitat Threshold kitabı ve Lawrence Wright'ın The End of October kitabı.

  • KENYON REVIEW
  • En son aylar önce incelediğimiz Kenyon dergisinin temmuz/ağustos sayısı, kapağında hem bir görsel sanatçı hem de performans sanatçısı olan L'Merchie Frazier'ı ağırlıyor. Frazier, eserlerini her zaman birtakım materyaller ile üretiyor; bu tasarımında ise dokuma bant kullanmış. Eserin adı: "The Mathematics of Racism: 'Living in the Calculus'" Bu sayıda Perry Lopez, "Caduceus" öyküsü ile yer alıyor. Caduceus; Antik Yunan'da elçilerin taşıdığı ve üzerine iki yılan bulunan asaların adıymış. Öyküde ambulansta çalışmaya henüz başlayan bir gencin ilk hayat kurtarma tecrübeleri ve yaralıların içerisinde bulunduğu vaziyet oldukça etkileyici, apaçık bir biçimde tasvir edilmiş. İnsan hayatının, özellikle kimsesizlerin, bir sigortası dahi olmayanların değersizliği ambulans çalışanlarının bakış açılarından aktarılıyor. Öykünün son sahnesinde de başkarakter can alıcı bir anda, "Ambulans işaretinde bir yılan var, iki yılan olması gerekmiyor muydu?" gibi absürt bir soru sorarak ölüme kayıtsızlaşma ânını canlandırıyor bir bakıma. Bryan Byrdlong'un "kokteyl tükettikten sonra bir zombi gibi hissediyorum en çok" şiiri ise; "popeyes'tan bir bacak tüketirken bir zombi gibi hissediyorum en çok" ve "sevenlerim etrafımda olduğunda insanım en çok" gibi hem duygusal hem de öfke dolu hisler uyandıran, tekrarlanan ifadelerden oluşuyor.