Dünyakadar

The New Yorker
The New Yorker

Amy Davidson Sorkin, "Tedarik Zinciri Gizemi" adındaki yazısında Amerika'da pandemi döneminin başından beri görülen eksikliklerin (uzun sıralar, yüksek fiyatlar, kiralık araba bulamama) niçin hâlâ sürdüğünü sorguluyor.

THE NEW YORKER

Edward Munch resimlerini anımsatan kapak görseliyle The New Yorker, sonbahara girerken edebiyat alanındaki içeriklerini artırmış görünüyor. Kapakta yer alan illüstrasyonu tasarlayan sanatçı Kenton Nelson, kitapçının isminin bir F. Scott Fitzgerald öyküsü karakterinin adı olduğunu da eklemiş. Okumaya başlar başlamaz, Thomas Meaney ve Hilton Als'ın kaleme aldığı yazılar vasıtasıyla birressam, bir de roman yazarı ile tanışıyoruz. Çağdaş bir ressam olan Neo Rauch, çoğunlukla kontrastı yüksek renklerle ve insan figürleriyle bir hikâyeyi işlediği, gerçeküstücülüğe yakın bir çizgide eserler üretiyor. Yazar Gayl Jones ise baskı ve zulüm odağında gelişen eserlerinde ırkçılığın ve sömürgeciliğin anneyi çocuğa, siyahı beyaza, erkeği kadına nasıl düşürdüğünü gösteriyor. Sayının devamında, romanları pek çok filme uyarlanan ve daha ziyade Yetenekli Bay Ripley romanı ile tanınan ünlü yazar Patricia Highsmith'in ardında bıraktığı yaklaşık sekiz bin sayfalık günlüğünden bir kısım yer alıyor. Yirmi iki romanı bulunan yazar, yirmi yedi yaşında yazdığı bu satırlarda gençlikten, ilk eserinden ve aşklarından söz ediyor. Amy Davidson Sorkin, "Tedarik Zinciri Gizemi" adındaki yazısında Amerika'da pandemi döneminin başından beri görülen eksikliklerin (uzun sıralar, yüksek fiyatlar, kiralık araba bulamama) niçin hâlâ sürdüğünü sorguluyor.

HARPER'S

Görünen o ki Harper's dergisi, ekim sayısının kapağını âdeta Yazar John le Carré'ye ayırmış. Casusluk romanları ve romanlarının film uyarlamalarıyla dünyacanam salmış olan İngiliz yazar, henüz geçen yıl vefat etmiş. Bu sayıda Silverview romanından bir kısım yer alıyor. Derginin "Okumalar" kısmında, Avangart Film Yapımcısı Jonas Mekas'ın arkadaşı Stan Brakhage'e 1966 yılında yazdığı mektuptan bir parça var. "Sevgili Stan. Düşünüyorum. Hâlâ düşünüyorum. Tanrım, neden bu kadar çok hata yapıyorum, düşündüğüm için mi?" diye başlıyor bu mektup. "Anı yazısı" kategorisinde ise Sierra Crane Murdoch, bir anneyi "iyi bir anne" kılan şeyin ne olduğunu düşünme sürecini ve yabancı bir ülkede evlat edinmeyi sömürgecilik bağlamında değerlendirmiş. Murdoch, oldukça dikkate değer bir tecrübesini aktarıyor bu yazıda. Claire Messud, Savaş Muhabiri Janine di Giovanni'nin,"Hristiyanların, dinlerinin doğduğu Orta Doğu topraklarında varlıklarını nasıl sürdürebildiklerini" konu alan The Vanishing (Yok Oluş) kitabını tanıtmış. Bu sayıda "Beyaz Yılan" adında, Joshua Weinder tarafından İngilizceye aktarılmış bir Nelly Sachs şiiri ve bir de Lisa Wells'in kadavraların gübreye dönüşümünün mümkün olduğunu müjdeleyen "Bir Tarla Dolusu Gelincik Olmak" yazısı yer alıyor. Sigrid Nunez, İtalya'da psikolojik roman türünün öncüsü olarak kabul edilen ve Zeno'nun Bilinci kitabı ile bilinen Italo Svevo'nun A Very Old Man kitabını ele almış.

THE POETRY MAGAZINE

Denebilir ki aylık şiir dergisinin bu sayısında, incelediğimiz dergiler arasında en çağdaş ve zamanın ruhunu yakalayan derginin Poetry olduğuna kanaat getirebileceğimiz bir "Editörün Notu" yazısı var. Su Cho, okura özel bir alanda olduğunu hissettiren bir şekilde, bir itiraf ile başlıyor yazıya. "Editörün notlarının bazen haftalar, bazense aylar önce yazıldığı bir sır değil. Ben de şimdi oturmuş, Ekim ayında kim olacağımız ve nasıl hissedeceğimiz konusunda tahmin yürütmeye çalışıyorum," diyor ve bir de deney yapmaya çağırıyor okuru. Teresa Pham-Carsillo, "Haruspex" şiiri ile sayıyı başlatıyor. Bu şiir bana nedense İkinci Yeni şiirlerini anımsatıyor. Başından itibaren mekân tasvirleriyle devam ettikten sonra şair, şiirin sonunu şu ifadelerle bitiriyor: "Sesleniyorum bir zamanlar / kalbin doldurduğu o boşluğa / kendi yalnız sesimi duyuyorum" Kitchen Mckeown, Tanrı'yı arayarak başladığı "Outbreaks" şiirinin sonunda, "yosunun içine kıvrılıyorum. Tanrı'yı bulmak kolay. /avucumun içinde bir dizi yılan balığıo. / soruyorum ona, doğru yaşadığım herhangi bir yanı var mı bu hayatın?/ ve o, bir sürü ağzıyla, / hiçbir şey söylemiyor." L.A. Johnson, "Arşivdeki kitap / el yazısıyla fısıldıyor," diye başladığı "Ateşle Doluysa Ellerin" şiirini, "Baba, / bir yolu var mı seni geri getirmenin?" sorusuyla bitiriyor.

ZOETROPE ALL-STORY

Yaz sayısının misafir tasarımcısının Yönetmen Jim Jarmusch olduğu Zoetrope'nin sonbahar sayısındaki misafir tasarımcı; Amerikalı Müzisyen, Söz Yazarı, Görsel Sanatçı Tunde Adebimpe. Sanatçı, "Tasarım Üzerine Notlar" yazısında, dergi tarafından kendisine tasarım teklifinin gelmesinin hemen ardından kardeşini kaybettiğini anlatıyor ve insanın hayata atfedilecek bir anlamın kalmadığını hissettiği zamanlarda nelerin hâlâ var olduğunu bulabilmesi için en sağlıklı yolun sanat, müzik veya yazı vasıtasıyla üretmekten geçtiğinden -kaçınılmaz olarak melankolik bir tonda- bahsediyor. Tasarımın sayfalarında yer alan rengârenk suluboya çizgilerinin ve çiziktirilmiş aile resimlerinin hangi koşulda ve mekânda ortaya çıktığını bu yazıdan öğreniyoruz. Diğer dergilerdeki eser bolluğunun aksine bu derginin her sayısında yalnızca dört veya beş yazı yer alıyor. Sayıdaki eserlerden biri, Yiyun Li'nin "The Buttercup Mousetrap" öyküsü. Bu öykünün ana karakteri, bir sabah gizli köşesinde bir yabancıyı görüyor ve böylece olaylar başlıyor. "Tanışma", "İki Aptalın Arasındaki Mesafe" gibi adlara sahip beş bölümden oluşan bu kurguda karakterlerin arasında geçen diyaloglar Lewis Carroll'un Alice Harikalar Diyarı'nda kitabında yaptığı gibi anlamı ve anlamın iki kişinin arasındaki göreceliliğini tartışıyor. Başlığıyla dikkat çeken bir diğer öykü ise Anakana Schofield'dan, "Dinle! Seni Onarabilirim ve Her Şey Mümkün Olur."

VIRGINIA QUARTERLY REVIEW

Derginin sonbahar sayısında, yaptığı heykellerle plastik tüketiminin dünyadaki denizlere olan etkisini göstermeyi amaçlayan sanatçı Alicja Wróblewska'nın hazırladığı bir dosya yer alıyor. Dosya kapsamında Lois Parshley, gözardı edilen radyoaktif atıkların etkilerini incelerken Emily Maloney, opioid("afyon") krizinin belirsiz nedenleri üzerine ve kronik ağrısı olan hastaları gelecekte nelerin beklediğine dair düşünüyor. Lenore Myka, "Kendini İyileştirmek" adındaki deneme yazısında duyma yetisini kaybetmesinin ardından kazanmak ve kaybetmek, talihli veya talihsiz olmak üzerinde kafa yorduğu bir süreci, başına gelen olaylar silsilesi ile anlatmış. "Daha on ikimde söz vermiştim / iyi olacaktım / tanrıya inanacaktım" dediği şiirinde Sally WenMao, atalardan, mezarlardan, anılardan ve annesinden bahsediyor ve "Atalarımın Soyunu Bitireceğim" diyor şiirinin başlığında. Virginia Review'de de diğer dergilerde rastladığımız ırkçılık temasına sahip birkaç yazı bulunuyor. Paul Reyes, yazısında Sanat Tarihçisi Erin Thompson'ın notları doğrultusunda sanat eserlerinin nefret söylemleriyle zedelendiğinden söz ederken, Thompson'dan DAEŞ örgütünün antik sanat eserlerine olan zararlarına dair bir alıntı da yapıyor. Derginin sonuna geldiğimizde ise Wróblewska'dan "Tuhaf Bahçeler" başlığı altında bir fotoğraf serisi görüyoruz.

SOUTHWEST REVIEW

Amerika'da yayın hayatına devam eden en köklü dergilerin üçüncüsü olan ve hatta Necip Mahfuz ile Orhan Pamuk gibi yazarlara da bünyesinde daha önce yer vermiş olan Southwest Review, 1915yılında kurulmuş. Öncelikle korkutucu ancak renkleriyle sempati de uyandıran kapak tasarımından da yorumlayabileceğimiz üzere dergi, bu sayısında daha gotik bir imaj tercih etmiş. İçeriği ise öykü ve şiir ağırlıklı. Nadia Bulkin, "Bir Gün Cevap Vermediğin İçin Pişman Olacaksın" öyküsünde iki kız kardeşi konu alıyor. Çocukluğunda kardeşini devamlı olarak korkutmaya çalışan bir kadının dilinden geçmişi ve itiraflarını dinliyoruz. Öyküye ürkütücü bir ton hâkim. Neredeyse her bölümü, "Merhaba kardeşim, yine ben," cümlesiyle başlıyor. Gus Moreno'nun "Altıncı Güneş" öyküsüne baktığımızda ise kurbanlarını önce rüyalarına girerek rahatsız etmeye başlayan, bu kâbuslardan kaçmayı başarsalar bile eninde sonunda yakalayıp gerçek hayatta canlarını alan bir ana karakter görüyoruz. Bu karakterin adı, "Korku." Okuduğumuz ilk iki öyküden de anlaşılıyor ki dergi bu sayısını korku temasına ayırmış. Yenilikçi ve kitlesini kendine has bulduğumuz bu tarz, bilhassa bu sayıda on beş öykü, sekiz şiir ve birde Steph Auteri'nin "Kalbimin Yanında Yaşayan Korku" başlığındaki deneme yazısını ana hatlarıyla oluşturmuş.