Dünyakadar

The New Yorker
The New Yorker

Türk-Amerikan bir The New Yorker yazarı olan Merve Emre'nin "Modernizmin Unutulan Mistiği" başlığında, İngiliz Yazar Mary Butts ve kitapları hakkında yazdığı inceleme yazısı var. Elly Bookman, gündelik yaşantıya usul usul sızan karanlığı tasvir ettiği "Dark" şiirine; "Okullar karardı." mısraıyla başlamış.

THE NEW YORKER

Dergi, aralık ayında yayımlanan son sayısını "Karikatür ve Bulmaca" özel sayısı olarak nitelendiriyor. Bu sayıyı okumaya başladığımızda kapak görselini tasarlayan Sanatçı Cristoph Niemann ile görsel bulmaca ve sanat malzemeleri konusunda yapılmış bir söyleşiyle karşılaşıyoruz. "Kişisel Tarih" köşesinde Anna Shecthman, yeme bozukluğu ile savaştığı dönemde her kilo alışında kendinde bulunan özel bir şeyi kaybettiğine inandığını ve öz güvenini kazanmak için bulmaca oluşturduğunu, "bulmacaların dünyasına kaçtığını" anlatmış. Kendini bir "manşet koleksiyoncusu" olarak tanımlayan Calvin Trillin, gazete manşetleri üzerine yazdığı inceleme yazısında birbirinden farklı manşetleri, sözü çarpıcı bir biçimde kullanmayı ve manşetlerin okuyucuda yarattığı algıyı tartışıyor. Eliza Griswold, "Amerika'nın Geride Bıraktığı Afganlar" başlığına sahip bir haber yazısı kaleme almış. Derginin bu sayısında yaklâşık dokuz adet oyun/bulmaca yer alıyor. Bir edebiyat ve haber dergisine göre bunun bir yenilik olduğu söylenebilir. Devamında, Türk-Amerikan bir The New Yorker yazarı olan Merve Emre'nin "Modernizmin Unutulan Mistiği" başlığında, İngiliz Yazar Mary Butts ve kitapları hakkında yazdığı inceleme yazısı var. Elly Bookman, gündelik yaşantıya usul usul sızan karanlığı tasvir ettiği "Dark" şiirine; "Okullar karardı." mısraıyla başlamış.

  • HARPER'S
  • Harper's bu ay çarpıcı bir kapak manşeti ile gündemde: "Travmaya Karşı." Will Self, bu konuda yazdığı deneme yazısında müphem bir psikolojik teori olan travmanın hayatlarımızı ele geçirdiğinden yakınıyor. Derginin anı köşesinde Naomi Jackson "aklımı yitirmek ve bulmak üzerine" ifadesiyle açıkladığı bir yazı ile yer almış. Her ay olduğu gibi bu ay da yeni çıkan kitaplardan bazı kısımlar görüyoruz. Bunlardan birisi, Miriam Toews'un Bloomsbury Yayınları'ndan çıkan Fight Night romanı, bir diğeri ise Juan Gabriel Vasquez'in Songs for the Flames adındaki öykü koleksiyonu. Aralık ayında Harper's'da da yine Afganistan'ı konu alan içerikler yer alıyor; İranlı yazarlar Salar Abdoh ile Mohammad Hossein Jafarian'ın Afganistan üzerine yaptıkları konuşma, "Saçılmak İçin İnşa Edilmiş" başlığı altında toplanmış. Rae Armantrout'un "Angel" adındaki şiiri, kadınlara atfedilen "masum" sıfatının ağırlığını âdeta okuyucusunun omzuna da yükler nitelikte: "Bir kadın olacağım yaşta / radyodaki adamlar / kendim olabileceğini düşündüğüm birini çağırdılar / bir melek ve bir bebek." Lise Funderburg, "Okumalar" köşesindeki "Zaman Öldürmek" yazısında rehberinden sildiği ölmüş kişileri ve o kişilerin ilginç hikâyelerini anlatıyor: annesinin bir arkadaşı, kendini öldüren genç kiracısı... Son olarak da "kokunun gizemini çözmek" açıklamasına sahip bir deneme görüyoruz yine, Scott Sayare'den.

THE POETRY MAGAZINE

The Poetry'nin bu ayki kapak tasarımı, içerisinde yer alan şiirlere kıyasla oldukça pozitif bir izlenim bırakıyor. Bu kanıya dergideki ilk şiire göz atarak dahi varmak mümkün: Simon Shieh'in "Birinci Perde" şiiri, "yanlış bir tanrıya sunulan teklifleri" konu alıyor; Tanrı'yla kavga ediyor. Alexis V. Jackson'ın "Acıttığından Daha Gerçek" şiiri ise siyahilerin süregelmiş travmalarını ve siyahi kadınların her yaşta uysal olmaktan başka bir seçeneklerinin olmayışının acısını "anne," "Tanrı," "sessizlik" gibi imgelerle ifade etmiş. Bir diğer şiir başlığıyla dikkat çekiyor: "Bu Ülkenin Evim Olmadığını Söylemek İstemiyorum". Tamara Panici, "Annem öyle öğretti / bir dil kendi tarihiyle dolu değildir- / bir dil, kendi tarihidir." diyor ve ekliyor: "Bu ülkeye soruyorum / Mültecilerin intihar ederek ölme oranı diğer insanlardan daha mı yüksektir? / Evet. / -Neden? / Neden anlayınca şaşırıyorum / zaten bildiğim şeyleri?" Kelan Nee'nin kaleme aldığı şiir, bir babanın ellerinin tasviriyle başlamış: "İşyerinde oluşan yanıkların yaralarıyla bağlanmıştı babamın elleri." Bu sayıdaki en dikkat çekici şiirlerden bir diğeri ise "Kardeşimin Kalbindeki Dört Odaya Ağıt" şiiri. Steven Espada Dawson'a ait olan bu şiir, "Aynı ayın altındayız ve bu bilgi / hasta ediyor beni." mısraıyla başlamış. "Bir anlığına ünlüsün. Tanrı bile / seni arıyor." diye sesleniyor şair, erkek kardeşine.

  • VIRGINIA QUARTERLY REVIEW
  • Bu ayın bir diğer "şirin" kapak tasarımı da Virginia dergisine ait. Dergi, 2021 Kış Sayısında kendimizi ve başkalarını nasıl algıladığımız, algının değişebilirliği gibi kimlik mefhumuna ilişkin sorular üzerinde durmuş. Peter Trachtenberg, babasının göç hikâyesini ölümünden sonra bulduğu belgeler üzerinden yeniden değerlendiriyor yazısında; kendi bildiği canlı kanlı adam ile kâğıt üzerindeki mürekkebi karşılaştırıyor. Lars Horn'un denemesi, kendini keşfetmek ve dönüşümünü izlemek adına mikroskobu içeriye doğru çeviriyor. Joanna Novak, pandemi döneminin ortasında lüks bir açık büfede yemek yeme hasreti çektiğini fark ederek yasaklanmış aşırılığın hazları üzerine alaycı ve zeki bir dil kullanarak düşünmüş. Erika Koss, "tat almak" konusunda bir yazıyla yer almış bu sayıda; bir kahvenin nasıl tadına varılır, diğer duyularımız tat alma deneyime nasıl katkıda bulunur, Koss, bunları tartışıyor. Bu düşünsel yazıların yanı sıra, "tek boyutlu" hikâyeler, sosyal medyada görülen samimiyetin gerçekdışı oluşu, gençlik döneminde yaşanan trajedilerin dönüştürücü etkisi gibi konular üzerine düşünülmüş. Şiire gelince Sara Eliza Johnson'ın "Dolunay Görülünce Ağaçlar Hep Bir Ağızdan Konuşur" şiirini yakalıyoruz. "İşte size bir ders:" diyor Johnson, "Ormanda bir delik bırakırsanız eğer, / bir ağzı acıyla, şaşkınlıkla ya da kederle açık bırakırsanız / bir şeyler gelecektir içini doldurmaya."

THE GEORGIA REVIEW

1947'den beri Georgia Üniversitesi tarafından yayımlanmakta olan The Georgia Review, kış sayısı ve sıra dışı kapak tasarımı ile karşımızda. Okumaya, "Okurumuza" köşesinden başlıyoruz. "İlham denilen şey nankör olabilir, ancak hayat bazen edebi çalışmalar için öyle faydalı fırsatlar sunar ki kişi sahip olduğu dünyevi dertler için kendini ödüllendirilmiş sayar." demiş Gerald Maa. Kapak görselinin anlamını Lan Tuazon'un yazısıyla nihayet anlayabiliyoruz. Tuazon, boş kapları toplumumuzun "gelecek fosillerine" dönüştürüyor ve sonuç olarak sanatçının bakışıyla insan yapımı objelerin zamanla farklı fosilleşme evrelerinde yer alması, insanoğlunun doğa-dışı olarak nitelendirilmesini hatalı çıkarıyor. Edward Hirsch, bu sayıya Şair Garett Hongo'nun arkadaşlık ve aile üzerine yazdığı şiirleri hakkında bir inceleme yazısı sunmuş. Garett Hongo'nun yeni kitabı The Perfect Sound'dan da bir kısım görülüyor devamında. Sayıda Türkçeye henüz çevrilmemiş Death Stranding, Hard Like Water ve Virga adındaki kitapların birer değerlendirme yazıları var. K. Avvirin Gray'in "Lakota Grameri" şiiri Lakota diline ait pek çok sözcük barındırıyor. Gray, şiirin kendisinden söz etmeyi de ihmal etmemiş şiirinde: "Akrabanın olmadığı yerde şiir vardır / alabildiğine önemsiz ve acınası. / Sizinledir şiir başlangıçların mağarasında / bütün olmayı beklerken dağıtır sizi."

  • NEW ENGLAND REVIEW
  • Uzun bir aradan sonra New England dergisi ile yeniden birlikteyiz. Kapak tasarımında Sanatçı Tim Fitts'ten Kuala Lumpur'un bir illüstrasyonunu görüyoruz. Editörün Notu'nda açıklandığı üzere dergi, tıpkı geçen yılın kış sayısında da olduğu gibi bu sayısını da henüz kitabı yayımlanmamış olan yeni yazarlara ayırmış. İçeriğine bir göz attığımızda şiir türü ağırlıklı görünüyor. Öncelikle Tawanda Mulalu'nun "Şarkı" şiiri, şöyle söylüyor okuruna: "Ama kendimi istiyorum. / Kendimi, en az bu mağaranın duvarlarında dolaşarak / beni, benden öte varlıkların da bulunduğuna inandıran / gölgelerini istediğim kadar istemeyi istiyorum." Bu dergide de dil üzerine bir şiir görüyoruz, Helene Achanzar'dan "Etimoloji," şöyle başlıyor: "Her zaman anlam dolu olmak istemişimdir / Adı Marisol olan bir kadın gibi." Marisol ismi hem Hristiyanlar tarafından Hz. Meryem'e verilen bir ad olma özelliğini taşıyor hem de "mary- sol" şeklinde köklerine ayrılınca İspanyolcada "deniz ve güneş" anlamına geliyormuş. Öykü alanında Sam Wachman'dan "Doğru Boğulma Şekli" öyküdeki anlatıcı sesin boğulan insanların çırpınmadığını, bağırmadığını, kendilerini yalnızca suya bıraktığını öğrenmesiyle başlamış. Bir de Scott Broker'ın "Krallık" öyküsü dikkat çekiyor. Son olarak Hanh Hoang, "Vietnam'dan Uyku Masalları" adında düzyazı türünde bir yazı ile katkıda bulunmuş bu sayıya.