Dünyanın ve zamanın merkezi İstanbul’du

Dünyanın ve zamanın merkezi İstanbul’du.
Dünyanın ve zamanın merkezi İstanbul’du.

Bundan yaklaşık 130 sene evvel, uluslararası Washington konferansında, İngilizlerin Greenwich kasabasini başlangıç meridyeni olarak kabul ettirmesi, sömürgeci anlayışlarına dayanan bir zamanı ve mekânı kontrol etme biçimiydi. Greenwich’ten önce dünyanin merkezinin neden İstanbul olduğunu, başlangıç meridyeni kavramını ve kişisel zaman kavramını Orhan Sakin’le cins için konuştuk.

Orhan Sakin.
Orhan Sakin.

“Bütün yollar Roma’ya çıkar” sözündeki Roma, hangi Roma hocam?

Arşivlerimizdeki belgeler, başlangıç meridyeni için, Ayasofya’daki Milion taşını gösteriyor. İstanbul’un bir başkent olarak kuruluşuna eşlik eden bir tarihi var aslında Milion taşının. “Bütün yollar Roma’ya çıkar”daki Roma, Doğu Roma değil aslında. Roma’nın başkenti, İmparator Konstantin tarafından İstanbul’a taşınınca, kendisinin Ayasofya’ya yerleştirdiği Milion taşı da Ayasofya’ya yerleştirilince, burası dünyanın merkezi kabul ediliyor. Roma İstanbul’dan yönetiliyor. İmparatorluk daha sonra ikiye ayrılıyor. Dördüncü yüzyılda taşınıyor. Beşinci yüzyılda kuruluyor. Daha sonra ikiye bölünüyor.

Nouva Roma, Yeni Roma… ‘Dünyanın yeni başkenti’… Sanırım bu coğrafi özellikleriyle de alakalı. Çünkü hem doğuyu hem batıyı birleştiren bir yer İstanbul. Ve Roma’nın başkenti olduktan sonra da üzerinde büyük bir medeniyet inşa ediliyor…

Çok büyük ve dünyayı yöneten bir medeniyet. Medeniyeti de her şeyden önce yolla tanımlarız. Bugün bile yol, ulaşım kolaylığı bir ülkenin gelişmişliğini gösteren ölçütlerden biri. Ve tabii taşlar… Merkezden her yere çıkan yollarda, belli mesafelere Milion taşı gibi işaret taşlarından koyuluyor. Roma, iletişime özel önem vermiş ki zaten imparatorluk, büyük devlet olmanın gereği de budur. Ticaret yollarını, askeri yolları, iletişimi sağlam yapmak ve onu süreklilik arz edecek şekilde yapmak…

O taşlar iletişim, ulaşım ve ticareti de kolaylaştıran bir işleve sahip aynı zamanda.

Yollar oldukça açık. Roma yollarında Milion taşı ve benzeri taşlar, bugünkü karayolları tabelaları işlevi görüyor. Bu amaçla yapılıyor. İnsanların o dönemlerde yollarını bulmaları için. Şimdiki gibi navigasyona bakacak halleri yok. Bir yerden bir yere gittiğinde, yol orada ikiye ayrıldığında bu taşlar istikamet gösterici bir vazife görüyor. Osmanlıda da böyle bir teşkilat var. Sefer zamanı bu işaretler konuyor. Ama romanınki en meşhuru, çok özel.

O zaman şuraya geliyoruz: O dönemde dünyanın merkezi sayılan bir ‘Roma’. Ama şu an saatlerimizi ona göre ayarladığımız bir Greenwich.

Saat uygulaması için çalışmalar hemen hemen 1860’lı yıllardan itibaren yapılmaya başlanmış. Gelgelelim Greenwich, bir İngiliz dayatması aslında. 1884 yılında, İngiltere’nin öncülüğünde gerçekleştirilen, Washington’da toplanan uluslararası bir konferans var. Burada katılımcıların Greenwich kasabasından geçen meridyeni benimsemeleri ‘isteniyor’. Washington toplantısına dünyanın bütün ülkeleri, Osmanlı hükumeti yöneticileri de katılıyor. Bunlar arşivlerde bulunan belgelerde kayıtlı.

Dayatma meselesini biraz daha açalım.

19.yy’ın ikinci yarısı, aynı zamanda Batı’nın, (İngiltere öncülüğünde) dünya üzerinde hakimiyet ve üstünlük kurmaya çalıştığı bir zaman dilimi. 1884 yılında İngilizlerin sunduğu Greenwich tezini diğer ülkelerin kabul etmek zorunda kalması, küresel baskısından kaynaklı. Sömürgelerinden dolayı ‘Güneş batmayan imparatorluk’ unvanını alan İngiltere, tabii ki zamanı da sömürgeleştirecekti. Gelgelelim Fransa, Osmanlı gibi ülkeler uzun bir süre Greenwich tezine imza atmadılar. Hatta 1940’lı yıllarda bile “Tul Ayasofya’dan başlar” ibareli haritaların kullanımda olduğunu biliyoruz.

Washington konferansındaki sorun, standart olarak alınan Greenwich’in bir anlaşmayla değil, dayatmayla kabul ettirilmesi.
Washington konferansındaki sorun, standart olarak alınan Greenwich’in bir anlaşmayla değil, dayatmayla kabul ettirilmesi.

Standart ve dayatılmış bir zaman, ama doğal bir zaman da değil…

Şu an çoğu şey doğal değil, günümüz dünyasında ‘medeniyet’ olarak nitelendirdiğimiz şey de doğal bir şey değil. Ama tanımlama, konumlandırma için insanlık bir ‘standarda’ mecbur bırakılan bir yığın haline getirildi. Mesela bugün, başlangıç meridyenini esas alarak saat şu diyoruz. Bir meridyeni esas alıyoruz x konumdan geçen. Diyoruz ki diğer ülkeler de buna uyacak.Esasen o gerçek saat değil. İngilizler Greenwich’i esas almış ve dünyanın öbür ucundakiler de buna uymak zorunda demek oluyor bu. Bir yanıyla yerel, döngüsel zamana aykırı bir şey. Şu an ülkemize baktığımızda, Kars’ta hissedilen zamanla İzmir’de hissedilen zaman bile aynı değil. Amma velakin bir standarda oturtulmuş oluyor ve zaman ona göre yaşanıyor. Yani mesela iftar vakti, akşam namazı gibi vakitler her şehrimizde farklı. Aynı anda iftar açmıyorsun baktığın zaman. Aynı anda namaz kılmıyorsun. Yani aslında bu kişisel zaman algısı. İnsanın gerçeği de budur bir bakıma. Gelgelelim ticaret, iletişim ve ulaşım gibi kavramlar için, bizim dünyamızdan geçen bir meridyen kullanma ihtiyacımız vardı.

Eskiden meridyenlerin ölçümleri, hesaplanmaları nasıldı?

Eski haritacılıkta, Batı dünyasında dünyanın başlangıcı gibi gördükleri yer Kanarya Adaları’ydı. Portekiz’in ilerisinde bulunuyor. Sıfır meridyenini oradan geçiriyordu Batı dünyası. Çünkü dünyanın öbür tarafını bilmiyordu kimse. Doğu’da da Kamçatka denen, Japonya’ya doğru uzanan, Rusya’nın önünde olan bir yarımada var. Orası da Doğu’da dünyanın en ucu sayılıyordu. Doğu’daki astronomi ile uğraşan haritacılar orayı sıfır alıyordu, yani dünyanın başı veya sonunu orası kabul ediyorlardı.

Aslında çok eski çağlarda, herkes kendi yaşadığı dünyanın ortalamasını alıyormuş.

Dünyanın ortası, herkesin kendi dünyasının ortası aslında, dediğiniz gibi. Bir yeri siz itibari olarak sıfır kabul ediyorsunuz.Burası kürenin her yeri olabilir. Ama mesela bir kürenin en geniş yeri bellidir. Onda bir sorun yok. Ama dikey olarak incelediğimizde, seçenekler çoğalır. Ve bunların da birisini sizin itibari kabul etmeniz lazım. İstanbul başkent olarak kurulduğu dönemde, Roma gelmiş geçmiş en büyük imparatorluk olduğundan, ve bütün Roma’nın başkenti de İstanbul kabul edildiğinden, itibari olarak zamanın da merkezi burasıydı. Buradaki sorun standart olarak alınan Greenwich’in bir anlaşmayla değil, dayatmayla kabul ettirilmesi. Bugün hala daha mantıklı olan, İstanbul’un başlangıç meridyeni olarak kabul edilmesi. Çünkü şu an önümüzde olan dünyanın hem medeniyet, hem kültür bakımından en ortak noktası, İstanbul.

Zaman Greenwich’ten ibaret değil yani…

Tabii ki değil. Greenwich çok yeni bir şey. Herkes Greenwich’ten ibaret sanıyor oysa bu çok yeni bir uygulama. 130 sene öncesine kadar Greenwich diye bir şey yoktu hayatımızda. Takvimi düşünün mesela, 1 Ocak’ı ele alalım. Sanki bu insanlık doğal olarak, geçmişten beri 1 Ocak’ı yılın başı olarak alıyor sanıyorlar. Halbuki öyle değil. 1 Ocak dediğimiz gün aşağı yukarı 1580’lerden beri alınan bir tarih. Ondan önce başka başka takvimler var. Her coğrafyanın, kültürün kendine göre bir zaman algısı var. Ortodoksların takvimleri başka. İranlıların takvimleri başka mesela. Bu takvim tamamen itibari. Ama en başından beri böyle değil, dediğim gibi. Tarihi bilgisi olmayanlar Hz. İsa’dan öncesi, sonrası diyor. Bunların hepsi insanların kendi kültürlerine ve alışkanlıklarına göre, kendi geleneklerine göre belirledikleri şeyler.

Türkiye’de bununla ilgili farkındalık oluşturmak için bir çalıştay da yapılmış aslında…

Yalçın Koçak Aydın Üniversitesi’nin mütevelli üyesiydi. Greenwich meridyeni konusunu o gündeme getirdi aslında. Kendisini burada saygıyla analım. Aydın Üniversitesi’nde bununla ilgili bir çalıştay düzenlendi. İlber Ortaylı çalıştayda açılış konuşması yaptı hatta. On beş yirmi kadar bilim insanı arasında tartışıldı. Çeşitli coğrafyacı, astronomlar oraya geldiler. İki de tarihçi vardı. Ben daha çok sıfır meridyeninin Greenwich’e geçmesinin belgelere bakarak, ne zaman olmuş, nasıl olmuş şeklinde yorumladım. Tarihi arka planıyla ilgilenmişti. O vesileyle dönemin haritalarına da baktım.