Düşünce, düşünce başlar

Dünya hayatı engebesiz ve hendeksiz değildir hiçbir şekilde. Düşe kalka yetişiriz hayatta.
Dünya hayatı engebesiz ve hendeksiz değildir hiçbir şekilde. Düşe kalka yetişiriz hayatta.

Meselden çıkan tablo o ki mutlu ve sakin bir hayat düşüncesizce bir hayata tekabül ediyor adeta. Meseleyi daha vazıh kılmak için, birde tersinden vazedelim: Düşünceli bir hayat mutlu ve sakin bir hayat değildir.

Kırkayak gibi mutlu ve sakin bir hayat sürmek istiyorsak, Tanrı’dan düşünceden (kaygıdan) bizi uzak tutmasını niyaz edeceğiz o zaman.
Kırkayak gibi mutlu ve sakin bir hayat sürmek istiyorsak, Tanrı’dan düşünceden (kaygıdan) bizi uzak tutmasını niyaz edeceğiz o zaman.

Kırkayak gibi mutlu ve sakin bir hayat sürmek istiyorsak, Tanrı’dan düşünceden (kaygıdan) bizi uzak tutmasını niyaz edeceğiz o zaman. Ama bilelim ki Tanrı’nın âdeti iyi ve kötü günleri insanlar arasından devrettirmek tarzındandır. Düşünceden, kaygıdan, tasadan, endişeden, gamdan, kederden, sıkıntıdan ister istemez bizim de payımıza bir şeyler düşecektir o halde. Dünya hayatı engebesiz ve hendeksiz değildir hiçbir şekilde. Düşe kalka yetişiriz hayatta. Keza düşe kalka yetişiriz yetişeceğimiz yere yani ömrümüzün son demine. Bu serüven esnasında işler her zaman yolunda gitmez, ki bu “iyi” bir şeydir son tahlilde; zira işlerin daima “yolunda” gitmesi geliştirici ya da olgunluğa erdirici değildir hiçbir şekilde. İnsani anlamda gelişmişliğe ya da olgunluğa bizi yaklaştıracak olan hayat düşünceli bir hayattır, bunun “ceza”sı kaygıyı gerektiren durumlar olsa da; yoksa düşüncesiz bir hayat değil, bunun “ödül”ü mutlu, sakin ve kaygısız bir hayat olsa da. Bununla birlikte beşer olarak biz cezadan kaçmaya ve ödüle yönelmeye meyyaliz.

Buna göre hemen her zaman şöyle bir mekanizma işler:

Ne zaman ki işler yolundadır, orada düşünmeye paydos verilir. Ve ne zaman ki işler karışmıştır, o zaman düşünme göreve çağrılır. O halde rahat zamanlarımızda düşünemiyorsak bile, bari iş başa düştüğünde (başımıza bir şey düştüğünde) düşünmekten kaçmayalım. Demek istediğimiz o ki rehavete gömülmüş vaziyette düşünemeyiz pek, ama hiç olmazsa başımız dara düştüğünde düşünmenin kadrini bilelim ve gereğini yerine getirelim. Etraflıca ve derinlemesine düşünme, zor zamanlardaki düşünmedir umumiyetle. Düştüğünde düşünmeyen, neden düştüm, nasıl düştüm demeyen insanda hayır yoktur. Ve bir kere insan bu soruları sorduğunda düşüşünden, düşünüşünden ders çıkarıyor, ibret alıyor demektir. Düşünce, düşünce başlar.

Ama bazen düşüncenin düşmeye yol açtığı da vakidir, zira belli bir tecerrüdü gerektiren düşünce, dikkati çevreden alır içe, bene, kendine yöneltir:

Kendine dikkat, çevreye dikkatsizliği doğurur, doğurabilir. Bu da pratik hayatta dikkatsizliklere, sürçmelere, düşmelere yol açar, açabilir. Demek ki hem düşünce bazen düşmeye yol açar; hem de düşünce, düşünce başlar. Döngüsel bir hareket var gibidir düşünce ile düşme arasında. Ama öyle ama böyle, düşünme düşmeyle, düşme düşünmeyle irtibatlıdır her halükârda. Hemen belirtmelidir ki burada “düşme” dediğimiz, sıkıntı olabilir, travma, olabilir, kaygı olabilir, başa gelen bela olabilir ya da maruz kaldığımız bir şok, bir şaşkınlık, bir hayret olabilir. Düşme dahası dünyaya gelmenin kendisi olabilir! Tüm bu durumlarda alelade durumdan çıkar düşünmeye başlarız. Düşme, düşünce yoksunu gündelik mantığın aleladeliğinden alır ve tefekkür, teemmül ve tezekkür katına çıkarır bizi. Öte yandan hemen her felsefe çabası böyle düşmelerle yani sürçmelerle, travmalarla, kaygılarla, sıkıntılarla başlar. Birey olarak başımıza geleni tefelsüf ederken, farkında olarak veya olmayarak bir de bakmışız tikelden tümele geçmiş, bütün bir insanlık serüvenini kat etmişiz.

Sonuç olarak, hayat inişli çıkışlıdır, düz bir çizgide seyretmez hiçbir şekilde. Düşe kalka devam eden bu serüvene; bazen biri, bazen de öbürü baskın olmak üzere, düşünce ve onun eksikli kipi düşüncesizlik eşlik eder daima. Böyle böyle hayatta yol alır insanoğlu. İmdi hendeğe yuvarlanmak kırkayağı hamlığından ve toyluğundan kurtarmış ve aklını başına devşirmiş olmalıdır. Onu uyarmış ve uyandırmış olmalıdır bu düş/ün/üş. Henüz tanıştığı düşünme yuvarladı onu oraya, oradan çıkmanın yolu da yine düşünmeye başvurmaktan geçiyor. Vel-hâsıl, kurbağa –yürüyerek değil de her ne hikmetse zıplayarak yol alan şu muzip bilge– kırkayağa yürüme üzerine ibretamiz bir ders vermek suretiyle onun yetişip-gelişmesine katkıda bulunmuş oluyor esasında.