E. E. Cummings'in fil tutkusu

E. E. Cummings
E. E. Cummings

Filin sizin için ne anlama geldiğinin bir sınırı yoktur, adeta herkes için bir Rorschach testi demektir bu. Her birimizin ruhunda ve zihninde hayatta kalışımız için farklı bir tasarım, farklı bir özlem ve kişisel yorumlama olduğunun kanıtıdır.

E.E. Cummings’in fillere olan ilgisi çocukluk yıllarına dek uzanır. Fillere, sirklere hayran bir çocuktur. İlk oyuncaklarından olan tahta bir fili uzunca bir süre saklamıştır. Her fırsatta, bazen restoranda beklerken kağıt bir peçetenin üzerine bile fil çizer.

“Hayvanat Bahçesi’ndeki bir file baktığımız zaman, gerçekte kendi içimizin Freud benzeri bir aynasına bakarız; zayıflıklarımızı, acımasızlığımızı ve ezme arzumuzu da görürürüz.”


Fil adeta Cummings’in totemidir. Vanity Fair’deki “The Secret of the Zoo Exposed”(“Hayvanat Bahçesi’nin Açığa Çıkarılmış Sırrı”) yazısında, şöyle der: “Hayvanat Bahçesi’ndeki bir file baktığımız zaman, gerçekte kendi içimizin Freud benzeri bir aynasına bakarız; öyle bir aynaki içinde sadece güçlü yanlarımızı ve yumuşak başlılığımızı görmekle kalmayıp, zayıflıklarımızı, acımasızlığımızı ve ezme arzumuzu da görürürüz.”

Cummings’in şiirlerinde de filler sıkça yer alır. “Orientale” şiirinde, filler Doğu’nun gizemli dünyasının vazgeçilmez bir parçasıdır: “hükümdar uyur yakuttan bir sarayda ki milyonlarca yıllık bir yapıdır hava alır içinde bir mahfenin yakuttan altında safran şemsiyelerin üzerinde bir filin on iki adım boyunda arkasında kulaklarının oturur daima taçlı bir kral fır fır dönen bir fil üvendiresi abanoz ağacından çeşmeleri hükümdarın sarayının akıtır gün ışıkları ve ay ışıkları ve fili hükümdarın bin yaşındadır.”

  • Yine “bir en neşeli fil melek bebek çökmeliyse eğer” şiirinde, melek doğasındaki yavru fil, yaşamın, çocukluk yıllarının büyüsel şenliklerinin ve de aşkın simgesidir:

“bir en neşeli Fil melek yavrusu çökecekse eğer (tutarak kırmızı bir mum başının üzerinde hortumdan parmağıyla ve şakıyarak kızıl bir kitaptan) üstüne kıvançlı yuvarlak bir bulutun bir akça yüce gecede orada yüreğimsi kulakları uçururdu tapılası kendi kuyruğunu ve hepsini (ve kuyruğundaki kızıl noel fiyongunu) -ve eğer, karşılaşınca biz yine, o küçümen (uçarak daha da yükseklere) güneşlendirirse penguen ruhunu parlaklığı içinde bir neşenin ki anlatılamazdı anlatılmaz anlatılmayacak sözcüklerle ola ki (tahminen) daha yarı yola gelmemişken yeryüzüne doğru sıçrayıp dalan minicik kuşlar çizerlerse büyüsel şenlikleriyle senin güzel adınıduyumsarım ki (yanlış ya da doğru açıkça bilinmesi gereken) Aşktır yalnız var olan, var ve varolacak hep, Böylece”.

Cummings’in şiirleriyle uğraştığım bir pazar sabahında, gözüme bir fil çizimi ilişti. Tozu dumana katmış bir fil çizimiydi bu. Dikkatle incelediğimde birden filin ayakları, gövdesi, başı, hortumunun Arapça harflerden oluştuğunu farkettim. Çocukluk yıllarında babamdan hat dersleri almıştım ve o yıllarda en büyük eğlencem, tarihi camilerimizin kapı girişlerindeki çoğu kez karmaşık bir bulmacayı andıran ama kimsenin umursamadığı yazıları çözmekti.

Aynı merak duygusuyla Cummings’in fil çizimini incelediğimde, “To Norman Friedman” yazılı olduğunu farkettim. Filin her iki yanında “sevgiyle” (“with love”) yazılmıştı. Üstteki 4 Patchin Place New York City 11 ise, Cummings’in son eşi Marion Moorehouse ile birlikte ölümüne değin kaldığı evin adresiydi. En altta ise “From MM (Marion Moorehouse) and EEC (E. E. Cummings)” yazılmıştı.

“Orientale” şiirinde, filler Doğu’nun gizemli dünyasının vazgeçilmez bir parçasıdır
“Orientale” şiirinde, filler Doğu’nun gizemli dünyasının vazgeçilmez bir parçasıdır

Bu ilginç saptamamı Cummings’in fil çizimini hediye olarak gönderdiği Norman Friedman ile paylaştım. Cummings’in büyük bir ustalıkla tablonun içine kendi ismini yazdığından habersizdi, yalnızca Cummings’in bu çiziminin Romain Gary’nin The Roots of Heaven (Cennetin Kökenleri) adlı kitabına konulmasını istediğinden söz etti. Litvanya doğumlu Fransız yazar Romain Gary, 1956’da yazdığı The Roots of Heaven kitabıyla Prix Goncourt ödülünü kazanmıştı. The Roots of Heaven, sembolik bir romandır. Yazara göre filler özgürlüğü ve Afrikanın bağımsızlığını sembolize eder. Roman kahramanı Fransız diş hekimi Morel, II. Dünya Savaşı’nın hemen ardından Afrika’ya Fransız Ekvatoru’na gelir.

Yerlilerin bağımsızlık için kıvrandığı, sömürgecilerin ise yarattıkları sınırları korumaya çalıştıkları zor bir dönemdir bu.

Tabloda misyonerler, antropologlar, fahişeler, tüccarlar, avcılar, asker kaçakları vb. yer alır. Kısa süre sonra Morel, fil avcılarına karşı bir kampanya başlatır. Yerli asiler için bir kahraman, otoriteler içinse hain ve tehlikeli bir figürdür artık. Motivasyonları farklı bir çok kişi Morel’in çağrısına kulak verir. Morel’in fillere olan ilgisi savaş sırasında hapis yattığı Almanya günlerine dayanmaktadır.

E. E. Cummings'in fil çizimlerinden biri
E. E. Cummings'in fil çizimlerinden biri

Der ki, “Ne zaman hücre hapsinde ızdırap ve klostrofobiden ölecekmiş gibi hissetsem, uçsuz bucaksız Afrika’da karşı konulmaz biçimde yürüyen filleri düşünür, özgürlüğün canlı ağırlığı altında yeryüzünün titreyişlerini duyumsar ve kendimi daha rahat hissederdim.”

Kitaptaki karakterlerden birisi kitabın başlığına şöyle göndermede bulunur: “Bizim adalet, özgürlük ve erdemlilik gereksinimlerimiz kalplerimizin derinliklerinde gömülü cennetin kökenlerdir ki cennete ilişkin tüm bilgimiz yalnızca budur.”

The Roots of Heaven bir anlamda dünyanın geleceğini, bugünün çevre sorununu öngören bir romandır. Bir başka bakış açısıyla, kollektif, makineleşmiş ve totaliter topluluğumuzda yok olma tehdidi altında yaşam süren son bireyleri temsil eder. Bu efsanevi yaratıklar, postmodern dünyamızda bile son derece güçlü bir varoluş duygusu uyandırır. Filin sizin için ne anlama geldiğinin bir sınırı yoktur, adeta herkes için bir Rorschach testi demektir bu. Her birimizin ruhunda ve zihninde hayatta kalışımız için farklı bir tasarım, farklı bir özlem ve kişisel yorumlama olduğunun kanıtıdır.

Cummings, The Roots of Heaven romanında da yer alan bu çizimi ile bir anlamda yaşarken kendisini en iyi anlayan şiir eleştirmeni dediği ve Gestalt Terapist olan Norman Friedman’a adeta “Hadi çözümle bakalım bunu (Analyze this!)” diyordu. Harvard’da Latince, Yunanca ve İtalyancaya ilgi duyup öğrenen Cummings’in Arapça’ya ve onun görselliğine olan ilgisi, Puella Mea ve Orientale şiirlerinde Halife Harun Reşit, Ömer Hayyam ve Hafız’dan söz etmesi modernist akıma bağlı olduğu bilinen Cummings’in sanatının aynı zamanda postmoderniteyi de içerdiğinin bir kanıtı olsa gerek.