Eğildin yine eğileceksin! Baş verir baç vermeyiz, öğreneceksin

Baş verir baç vermeyiz
Baş verir baç vermeyiz

Hani enstitüleriniz, fonladığınız zibidileriniz, sizin yüksek değerlerinize inanan sümsük entelleriniz, beslediğiniz gazeteleriniz falan var ya, onlara güveniyorsunuz değil mi? Türk bankalarını soyarken adına 28 Şubat dediniz, gençlerimizi asarken adına 12 Eylül dediniz, başbakanımızı idama yollarken adına ‘ilerici darbe’ dediniz falan ya hani. Bu sefer de aynısını yaparız sanıyorsunuz he mi?

Demek bizden haraç istiyorsun. Bize diyorsun ki ‘siz kendinizi yönetecek kabiliyette insanlar değilsiniz. Sizi ben yönetirim. Ülkenizin yönetimini bana bırakın ki huzur bulasınız, felaha erişesiniz.’

Hani enstitüleriniz, fonladığınız zibidileriniz, sizin yüksek değerlerinize inanan sümsük entelleriniz, beslediğiniz gazeteleriniz falan var ya, onlara güveniyorsunuz değil mi? Elçilikleriniz üzerinden, televizyonlarınız, gazeteleriniz, daha bilmem neleriniz üzerinden, algı operasyonlarınız üzerinden, yayınevleriniz üze rinden, aşırı duyarlı lağım suratlı uzmanlarınız üzerinden, çok endişeli modernleriniz üzerinden yönettiniz ya ülkemizi bir vakit. Türk bankalarını soyarken adına 28 Şubat dediniz, gençlerimizi asarken adına 12 Eylül dediniz, başbakanımızı idama yollarken adına ‘ilerici darbe’ dediniz falan ya hani. Bu sefer de aynısını yaparız sanıyorsunuz he mi?

Bak efendi. Biz Allah’a, kılıca, kaleme ve vatana inanıyoruz. Sen buraya en son askerinle geldiğinde Kurtuluş Savaşı’nın yiğitleri bir bayrak yaptı biliyorsundur. Bilmiyormuş numarası yapma ulan. Kesinlikle biliyorsundur. Hatta bilmem ne enstitüsünde ders olarak okutuyorsundur. Hah. Ne yazıyordu o bayrağın üzerinde: ‘Allah-vatan-namus-ittihat.’

Türk bankalarını soyarken adına 28 Şubat dediniz, gençlerimizi asarken adına 12 Eylül dediniz, başbakanımızı idama yollarken adına ‘ilerici darbe’ dediniz falan ya hani. Bu sefer de aynısını yaparız sanıyorsunuz he mi?

Allah’ı da, vatanı da, namusu da, ittihadı da yenmek, yerle bir etmek istiyorsun değil mi?

Sen mesela meseleyi Necmettin Erbakan zannetmiştin. Daha önce de Abdülhamit idi senin için meselenin adı, Kanuni’ydi. Bu vatanın vatan olduğunu bize, hepimize namus gibi belleten adamları yok ederek bizi baça razı edeceğini, bize efendilik edeceğini sandın sen hep.

Türk bankalarını soyarken adına 28 Şubat dediniz.
Türk bankalarını soyarken adına 28 Şubat dediniz.

Meseleyi hep ıskaladın.

Mesele şudur efendi: Bu aziz topraklar, Orta Asya’nın uzak ucundan Mağrib’in Tanca’sına kadar dünyadaki her bir mazlumun, her bir yoksulun, her bir mağdurun umut bilip dua ettiği topraklardır. Gana’daki adam da, Bosna’daki bebe de, Myanmar’daki dede de belli belirsiz, bilerek bilmeyerek Türkiye’ye dönmektedir yüzünü.

  • Bu niye böyledir efendi? Çünkü coğrafya kaderdir. Allah, Anadolu kıtasını kadere bekçilik etsinler diye zimmetlemiştir ümmetin çocuklarına.

Aslında sen de hissediyorsun değil mi efendi? Dün senin değil elçini, kralını dahi başında kavuğu olmaksızın, yerlerde süründüre süründüre kabul eden bu büyük şarkı her an yeniden dillere düşebilir. Her an yeniden bağıra çağıra ‘Türkiye ulan’ diye gırtlak patlatan insanlar doldurabilir tüm meydanları.

Bugün gazetelerin Türkiye’den başka bir şey yazmıyorsa, televizyonların Türkiye’den başka bir şey konuşmuyorsa, büyütüp beslediğin lağım suratlılar ‘Türkiye’nin kaderi bu seçime bağlı’ diye analiz kasıyorsa bundan değil mi efendi?

Geleni görüyorsun. Ve korkuyorsun bundan. Çünkü hatırlıyorsun. Eline kılıç geçiren Anadolu insanı dünyaya senin nizam vermene müsaade etmez.

Haydi ulan! Çağır şeytanlarını yardıma o halde. Bize Allah yeter. O ne güzel vekildir.