Ev hanımları ve bankada parası olanlar

Ev işlerinden iyi anlayan eve bakan kadın. Dışarıda herhangi bir işte çalışmayıp kendi ev işlerini gören kadın, ev hanımı.
Ev işlerinden iyi anlayan eve bakan kadın. Dışarıda herhangi bir işte çalışmayıp kendi ev işlerini gören kadın, ev hanımı.

Allah, kendisine iman edenlerin imanını ve yurdunu sağlam bir aile nizamı üzerinden inşa ve muhafazayı murad etmektedir, Allahualem. İman edilen şeylerin hayata aktarılması ve orada kök salması onunla mümkün olabilecektir. Ev hanımlığı öncelikle bununla alâkalıdır, geçimlik meseleler üzerinden ilk gözden çıkartılacak şeyler arasında yer alamaz.

Geçen ayın ortalarında okuduğum iki husustaki haber metni, hâlimizin haraplığını tescil etmesinin yanında, istikbale dair beslediğimiz umutlar için daha fazla diri kalmamız gerektiğini ihtar etti, bencileyin. Aşağıda ifade edeceğim haberler bilerek yapılıyor ise facia; umursamazlık sebebiyle ise taşımamız gerekmeyen bir ahmaklık. Ben kendimce izah edeyim de içimde dert olmasın. Biri ev hanımlığı ile ilgili diğeri banka kârlılığı ve faiz ile.

Aşağıda ifade edeceğim haberler bilerek yapılıyor ise facia; umursamazlık sebebiyle ise taşımamız gerekmeyen bir ahmaklık.


“Allah'ın kimini kimine üstün kılmış olması ve onların mallarından infak etmeleri sebebiyle erkekler, kadınlar üzerine hâkimdirler. İyi kadınlar; itaatli olan ve Allah'ın kendilerini korumasına karşılık, kendileri de gizliyi koruyanlardır.”(Nisa suresi 34. ayet meali.)

Ev işlerinden iyi anlayan eve bakan kadın. Dışarıda herhangi bir işte çalışmayıp kendi ev işlerini gören kadın, ev hanımı. Okyanus Ansiklopedik Sözlük ile TDK’nın ev kadını maddesi böyle. Tercih edilesi iyi bir şey mi, yoksa kapıdan ırak olsun dedirten bir dert mi bunu merak ediyorum. Bunun sebebi bu yaşa kadar halen bir tereddüt içerisinde olmam değil. Ben sözlüğün tam manasıyla bir ev hanımıyım. Yemek, bulaşık, temizlik, misafir ağırlama hazırlığı, günlük küçük alışverişler, sökükleri dikmek, turşu kurmak, reçel ve marmelat işleriyle ütü bende. Tamir, sefer, maişet temini işleri beyimde. Yazmayla ilgili zamana ihtiyaç duyduğumda bunlardan acil olmayanlarını en fazla bir gün erteleyerek işlerimi hallediyorum. O hâlde geriye tereddüt etme sebebimle ilgili sizinle dertleşmek kalıyor.

Bizimkilerin (memlekette ne olup bittiğini önce onların yazdıklarından takip ettiğim için bizimkiler) ev hanımı ile ilgili bir haberi veriş biçimi şöyle: “Bir başarı öyküsü, ev hanımlığından iş kadınlığına.” Hayatları yolunda olan insanların, gramer kullanımına dair entelektüel tenkit babındaki bir şey değil sıkıntımın sebebi.

  • Haberin muhtevasında şunlar var; meslek kursuna katılan bir ev hanımı öğrendiği mesleki bilgilerle iş kurmuş, iş yeri açmış. Ne kadar güzel. Evinin geçimine destek olacak inşallah. Allah (Azze ve Celle) isteyen, ihtiyacı olan herkese nasip etsin.

Haberde kullanılan itinasız ifadenin söylediği ise aslında şu: Ev hanımlığı bir kadının evlendiğinde içerisine düştüğü, maruz kaldığı bir başarısızlık durumudur. Bu sebeple de adı “ev hanımı”dır. Çalışma hayatına (hayatın bütünlüğünü lime lime eden, imanı hayatın bütün şubelerinde hâkim kılmanın idrak ve imkânını ortadan kaldırmaya matuf bu çekmeceli hayat tasvirine, her durumda dikkat etmek lazım) katılıp para kazanmak gerçek bir başarıdır. O konuma geldiğinizde aynı zamanda hanımlıktan kadınlığa yükselirsiniz. Eşinizin, çocuğunuzun, ana babanızın, komşularınızın, akraba ve arkadaşlarınızın arasında itibarınız artar. Ev hanımlığı sebebiyle üstlendiğiniz yükümlülükler düşer. Kimse sizden eskisi gibi yemek, temizlik, ütü, dikiş, çocuk doğurma ve bakımı, yaşlanmış ana babaya bakma gibi işleri bekleyemez. Bu işler sizin maruz kaldığınız bir durum üzerinden gerçekleşiyordu. Siz artık iş kadını oldunuz. Ev hanımlığı da neymiş.

İnsanlık tarihi boyunca, içtimai hayata dair bütün değişim durumlarında muhafaza edilen, meşruluğu ve kıymeti göz ardı edilemeyen tek yapı aile ve dolayısıyla onu mümkün kılan nikâhtır. Aile, dünyada var olmanın tamamlayıcı cüzüdür. Âdem ile Havva’nın cennette de eş olmalarının bize anlattığı şeylerden biri budur. Aile olmak yuva kurmaktır, “ev”lenmektir. Hem teşri hem fıtri mesuliyetleri vardır. Medeni insanlar olmamız ile bir medeniyet iddiasında bulunmamız, ayrıca dile getirilmesine bile gerek olmayacak şekilde kanımıza işlemiş olan aileye aidiyet bilgisi sebebiyledir.

Kazanç kapısının uygun durumlar veya zorunlu hâller haricinde kadın için evin, mahallenin dışında bir yerde olabileceğine dair ima bile sıkıntı vericidir.
Kazanç kapısının uygun durumlar veya zorunlu hâller haricinde kadın için evin, mahallenin dışında bir yerde olabileceğine dair ima bile sıkıntı vericidir.

Kazanç kapısının uygun durumlar veya zorunlu hâller haricinde kadın için evin, mahallenin dışında bir yerde olabileceğine dair ima bile sıkıntı vericidir. Benim tasavvurumda ve bunu bende inşa eden inanç ve onun bugüne kadar cemiyet planındaki tezahüründe bu böyle. Ev hanımlığından iş kadınlığına evrilme fikri ve ameliyesinden, bunun bizi davet ettiği yerden endişelenmemiz gerekir. Söylemesem içime dert olacak, yıllık ciromuz ne ki iş kadını diyerek kendimizi fabrikatör olarak algılamamıza sebebiyet veriyorsun a aymaz metin yazarı kardeş.

Aile mefhumu ile irtibatlı olan gözle görülebilir hususların bir kısmını düşünelim. Ev, sahip olunan eşyalar, içtimai münasebet, akrabalar, geçimlik kazancın nerelere harcandığı, evde birlikte ikamet edilen insanların kim oldukları, çocuklarımızın büyütülmesi, yaşlıların bakımı ve sair. Şimdi bir şeyi daha düşünelim; eşler arasında yukarıda zikredilenlere dair her yönden tesir bakımından kimin belirleyiciliği daha fazla?

Ev hanımı olan kadını bir başarı hikâyesi ile iş kadını veya emeğini ücretlendirmiş bir çalışan kadın yaptığınızda, ortaya çıkabilecek sonuçlar üzerinde kafa yormayı gerektirecek bir meselemiz bile kalmayacak.

Cemiyet içerisinde bir Müslüman olarak yerimiz yurdumuzun olması iddiasından vazgeçtiğimizi başka nasıl ilan edebilirdik bilmiyorum. Artık sadece diğerlerinin sözleri gibi sözlerimiz olacak o kadar. Hayatı herkes gibi yaşadıktan sonra ne söylüyor olduğumuzun ne manası var. Abarttığımı, yanlış giden bir evlilik hayatı sonlandığında ekonomik destekten yoksun kalan kadının olası hâlini, erkeğin kendi mesuliyetini üstlenmedeki kayıtsızlığını mı söyleyeceksiniz şimdi. Her durumda batıcı modern hayata uyan mutluluk teklifim yok ve evliliklerde yaşanan sıkıntılardan da habersiz değilim. Sadece, ev hanımlığı kavramı üzerinden ifade edilen şeyin aslına ve önemine dair lakayt olmanın yıkıcı tahribatına dikkat çekmek istiyorum. Bir atasözümüz var, “evlek evlek sattık böyle böyle battık” diye. Evlek, sürülen tarlada bir bıçak ağzının açtığı yere denir. Kıymetsiz görülür. ‘Bir evlek yerden ne olur ki’ denecek kadar küçüktür. Söz de tam bunu anlatıyor işte. Hayatın genel akışı içerisinde ‘ne olacak ki ‘ diyerek önemsiz gördüğümüz şeylerin yekûnu, değer verdiklerimizin tamamını kaybettiğimiz bir durumla baş başa bırakabilir bizi.

Kur’an’ın nazil olduğu dönemde kız çocuklarının diri diri gömülmesi vakasını düşünün. Sonra Kur’an’da evlilik, boşanma, nikâh, mehir, miras, mahremlik, çocuğun büyütülmesi, akrabalık, eşlerin hakları ve mesuliyetleri, zina, ana babaya bakma gibi aile hayatına dair ayetleri getirin aklınıza.

  • Bu öncelikle şudur: Allah, kendisine iman edenlerin imanını ve yurdunu sağlam bir aile nizamı üzerinden inşa ve muhafazayı murad etmektedir, Allahualem. İman edilen şeylerin hayata aktarılması ve orada kök salması onunla mümkün olabilecektir.

Ev hanımlığı öncelikle bununla alâkalıdır, geçimlik meseleler üzerinden ilk gözden çıkartılacak şeyler arasında yer alamaz. Allah’ın ikramı olan mehrin kıymetini kavramaktan yana romantik davrananların, ekonomik bağımsızlığımız olsun diye ev harici başka yerlerde işbaşı yapmaları eşler arasındaki meveddeti de hanenin bereketini de söndürür. Hem daha evlenmeden “boşanırsam ekonomik bir dayanağım olsun, dışarda iş bulup çalışayım” fitnesini kim yerleştirdi aklımıza. Bu ayıp bize yeter.

Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Allah, her hangi bir kimseye saliha bir eş takdir ederek rızıklandırmış ise, şüphesiz ki dininin yarısını yaşamak üzere o kimseye yardım etmiştir. O kişi, dininin diğer yarısı hususunda Allah’tan korksun ve takvaya sarılsın!’ buyurdu.” (Tabarani Mucemu’l- Evsad 976, Hâkim 2/161, Albani Sahiha 625)

İkinci haber metni, faciadan daha fazlası, cehennemin dibine kadar giden bir yolun davetçisi.
İkinci haber metni, faciadan daha fazlası, cehennemin dibine kadar giden bir yolun davetçisi.

“Bankada parası olanlar yaşadı!” Faiz oranları yükseldiğinde bankaların mevduata vereceği faizin miktarını ve bankaların dönemlik net kârları açıklanıyor metinde. Yaşadı ha! Bankada parası olmayan sefiller ölünüz! O mevduatı ihtiyaç sahibi yakınına, komşusuna vermeyip bankaya yatıranlar, ondan faiz yiyerek bedenlerini semirtenler yaşayacak öyle mi? Faizin haramlığı ile büyük günahlardan olmasını bir tarafa bırakıyorum. O konuda bir meselelerinin olmadığı aşikâr. Düz matematik mantığı kullanan bir ilk mektep talebesine anlatıldığında bile, bu mevduat sahibi yaşayacak insanların varlığının ekserimizin fakirlik sebebiyle sürünmesi manasına geldiğini anlar. Ana sayfada Kâbe’den ve Mescidi Nebevi’den canlı yayın, haber manşetinde “Bankada parası olanlar yaşadı” öyle mi?

Geldiğimiz yer burası mı? Memleketin iktisadi hâline ve halkın imanına vakıf, ama imanı olmayan birine o başlığı asla yazdıramazsınız. Bunu yazmak için bu ülkenin kendince “İslami basın”ı denilen bir kurumunda çalışıyor olmanız gerekir. Faiz bu be! Bunda Müslümanın, dikkat etmeyi gerektirmeyecek kadar kalın ve sağlam bir idrak ve kendini muhafaza etme sevk-i tabii sahibi olması gerekir.

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun! Eğer mü’minler iseniz faizden geri kalan kısmı bırakın! Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasulü ile harbe girdiğinizi bilin! Tevbe ederseniz, ana malınız sizindir. Ne haksızlık edersiniz, ne de haksızlığa uğratılırsınız.”Bakara suresi 278, 279 Âyet Meali.