Faniliğimizin düşünürü: Martin Heidegger

Martin Heidegger
Martin Heidegger

"Olanlar" arasındaki farklılığımıza vurgu yapan yirminci yüzyılın büyük filozofu Martin Heidegger, Nazi taraftarlığı kadar "varlığın unutulmuşluğu" teması etrafında ördüğü ve insana ait faniliğin çözümlenmesini amaçlayan hermenötiğiyle de dikkat çeker.

NE DÜŞÜNDÜ?

Yirminci yüzyılın belki de en önemli filozofu görülebilecek Martin Heidegger'in 1927‘de hocası Edmund Husserl'in editörlüğünü yaptığı Felsefe ve Fenomenolojik Araştırma Yıllığı'nda ayrı basım olarak yayımlanan Varlık ve Zaman'ı (Sein und Zeit) yayınlandığı günden bu yana etrafında oluşturduğu tartışma bağlamlarıyla modern felsefenin en gözde klasikleri arasına girmeyi başarır. Varlık ve Zaman'ın okunmasında efsanevi bir zorluk olduğu üzerinde durulur çünkü Heidegger kendine özgü bir sözdağarıyla bu eseri kaleme almış, yaygın felsefi kavramları da yine kendine özgü bir tarzda yorumlamıştır. Varlık ve Zaman, Sokrates'ten yirminci yüzyıla uzanan felsefi gelenek içinde "varlık sorusu"nun unutulduğu öngörüsü ya da iddiasıyla bu soruyu yeniden kazanmak amacıyla felsefi geleneği yıkmayı kendine amaç edinir. Varlığı anlamanın yolu ise elbette ilkin varlığı anlayanın anlaşılmasını gerektirir. Varlık sorusunun unutulmuşluğunun sebebini genelde "olmak"tan (sein) çok "olan"larla (seindes) ilgili düşünülmesinden kaynaklanır.

Oysa insan, olanların dünyasında çok özgül bir "olma" şeklidir. Felsefi girişiminin bir tür antropoloji olarak algılanma ihtimaline karşı "dasein" (orada-olma) olarak olanlardan ayırt ettiği insan Heidegger'in için "olan"la "olmak"ın kesiştiği bir düğüm noktasıdır. Bir insan için olmanın anlamı ise açıktır: zamanlı ya da başka bir deyişle fani (muvakkat, temporal) olma. Yani, sonlu bir yaşamda ölüme-doğru var olma. Daha kitabın ilk cümlesi bile analizin temel konusunun insan olduğunu işaret eder: "Analiz konusu olan var olan biz kendimiziz." İnsan varolmasını kısaca "varoluş" olarak diğer "olan"lardan ayırt eden Heidegger, varoluşun taşıdığı hayret, tasa, kaygı, sahihlik, dünyaya atılmışlık, dünya-içinde-olma, başkalarıyla-olma, metanet, vicdan, ölüme-doğru'luk, olagelme vb. hâlleri sorgulamaya koyulur. Varlığın unutulmuşluğu temasını Varlık ve Zaman'ı takip eden eserlerinde de sürdüren Heidegger'in teknoloji ile Batı metafiziğe yönelik eleştirileri ve "şiir"lemeleri de ilginç ve etkilidir.

NASIL DÜŞÜNDÜ?

Heidegger'in hocası Edmund Husserl'in fenomenolojisi, Dilthey ve Rickert kaynaklı hermenötik yorumlama şekilleri onun varoluş analitiği adını verdiği çözümlemelerinin kökeninde yer alır. Gerçi Heidegger, yaklaşımıyla hocası Husserl'in fenomenolojisinin birçok boyutunu ve bazı düşüncelerini boşa düşüren düşünceler taşısa da en azından kaygı ve hayret gibi daseinın sahihliğinin belirtilerini serimlerken bu yönteme sadık kaldığı öne sürülebilir. Husserl'in hayat-alanı (lebenswelt) kavramının "dünya-içinde-oluş" tasavvurunun geliştirilmesine epey katkı sağladığını da düşünebiliriz. Bunların haricinde sonradan Jacques Derrida'nın yapıbozum anlayışına imkân sağlayacak Destruktion (felsefe tarihinin tahribi), Almanca ve Grekçe içinde kendine özgü neolojizmleri de Heidegger'in düşünmesine yol gösterir. Sokrates öncesi Yunan felsefesinden, özellikle Parmenides ve Heraklit'ten kalan fragmanlardan, Platon ve Aristoteles'ten, Thomas Aquinas ve Meister Eickhart'tan yararlandığı kadar Descartes, Leibniz, Kant, Hegel, Nietzsche okumaları da Heidegger'in kendi yaklaşımını berraklaştırması bakımından önemlidir.

Yaklaşımıyla sadece felsefe alanında değil şiir, resim, mimarlık, teoloji vb. diğer alanlarda da kayda değer tartışmalara yol açmış Heidegger'in özellikle Hölderlin, Stepan George gibi Alman şairlere de ilgi gösterdiği, birçok çözümlemesinde onların dizelerine atıf yaptığı, hatta zaman zaman şiirlerini kapsamlı bir şekilde kendi yaklaşımını doğruladıkları göstermek amacıyla yorumladığı (bana kalırsa, çoğu kez bu yorumlamaları "yanlış" saymakta bir beis yok) görülür. Felsefenin geleneksel sözdağarını lağvedip ona yeni bir sözdağarı kazandırmak gibi cüretli bir düşünmeye girişen Heidegger'in bunun için de mevcut felsefi geleneği sil baştan yeniden, bu kez kendi girişimi çerçevesinde okuduğunu görürüz. Bütün "ham" bilgilerden uzaklaşarak onları rafine bir hâle dönüştürmeyi amaçlayan bu cüretkâr girişimin siyasal alanda tökezlemesi ise kaçınılmazdır handiyse. Bize en yakın ve en açık olanın tasvirinde en çok zorlandığımız şeyler olması gibi Heidegger de "zorluk"la okunur, "zorluğu" sever ve zorlar.

NEREDE DÜŞÜNDÜ?

Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmış Almanya'da, Edmund Husserl'in asistanı iken 1923'te Marburg Üniversitesi'nde profesör oldu. Profesör oluşundan dört yıl sonra da temel yapıtı Varlık ve Zaman yayımlandı. Varlık ve Zaman'a kaynaklık eden derslerini Marburg Üniversitesi'nde verdiğini düşünebileceğimiz Heidegger'in bu dersler boyunca fenomenoloji, mantık, antik felsefenin temel kavramları, Platon, Aristoteles, Thomas Aquinas, Immanuel Kant üzerinde durduğunu görüyoruz.1929 Ekonomik Bunalımı ile çöküş sürecine giren 3. Reich Almanya'sında 1928'de Edmund Husserl'den boşalan kadroya atanarak Freiburg Üniversitesi'ne giren ve 1933 yılında ise Nazilerin partisi olan Nasyonal Sosyalist Parti (NSDAP)'ye kısa bir süreliğine de olsa üye olan Heidegger aynı yıl Freiburg Üniversitesi'nde de rektördür. Ünlü rektörlük konuşmasında Yunanlılardaki büyük başlangıç (Anfang) meselesini açar. Ona göre bilimler bilgi nesneleri açısından birliktelikleri kaybetmiş, üniversiteler de bu parçalanmadan mustarip bir hâle gelmişler ve bilimin özü unutulmuştur.

Üniversitelerin ve bilimin doğru temellere oturtulması gerektiğini savunan Heidegger Yunanların "büyük başlangıç" dediği o başlangıcı Alman halkının yapabileceğini öne sürer, kendi rektörlüğüne böyle bir paye biçer, fakat bir yıl sonra Nasyonal Sosyalist Parti'nin kendi taleplerini karşılayamadığı gerekçesiyle istifa eder, lakin parti aleyhine de konuştuğu hiç görülmez. İkinci Dünya Savaşı'nda Nazilerin yenilmesiyle birlikte üniversitede görev yapması engellenen Heidegger, 1950'de Karl Jaspers'ın çabalarıyla tekrar üniversiteye dönebilmiştir. Başta Varlık ve Zaman, Kant ve Metafizik Problemi, Metafizik Nedir? gibi Heidegger'in modern felsefede etkinlik kazanmasına yol açmış eserlerinin ilk yayım tarihi iki dünya savaşı arasındadır ve ders seminerlerinin birçoğunu da iki dünya savaşı arasında verdiği açıktır. Birinci Dünya Savaşı'nın çözemediği sorunları çözmek üzere bir dünya savaşı daha gerekmiş ama sorunlar yine de çözülemeden olduğu gibi kalmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise dünya tekno-kapitalizme ve onun ikiz kardeşi komünizme teslim olmuştur. Heidegger için "bizi bir tanrının kurtarması" nı beklemekten başka çare yoktur.

NEYİ DEĞİŞTİRDİ?

Modern felsefede Kant'tan Heidegger'e kadar olan sürede etkinlik kazanan disiplinin genellikle epistemolojidir; hatta felsefe yapmak kimilerine göre bilginin nihai kesinliğinin şartlarını göstermeye çalışmak, yani bu şartları belirleyen bir epistemoloji geliştirmek anlamına gelir. Ayrıca Salt Aklın Eleştirisi'yle berhava ettiği Woolf-Leibnizci metafizik anlayışlar sebebiyle kendisinden sonra gelenlerin felsefe çalışmalarında artık pek kimsenin itibar etmediği "metafizik" kavramını Heidegger'in negatif bir şekilde de olsa tekrar canlandırdığı görülür. Artık Heidegger'in Batı Metazifiği dediği bir tür tekno-bilimsel düşünüm zihinlerimize egemendir.

Batı metafiziği ile "metafiziği" yine de ayırt eder Heidegger: Metafizik Nedir? İsmini taşıyan ünlü üç seminerinde onun "varlık hakkında soru sormak" olduğunu tasrih eder, metafiziğin temeli ise gayet açıktır: Varlığın hakikati. Günümüz düşüncesinde Hans-Georg Gadamer, Hannah Arendt, Jean-Paul Sartre, Jacques Derrida gibi isimler aracılığıyla hâlen etkili olan Heidegger'in düşünmesi Gilles Deleuze, Michel Foucault, Alain Badiou gibi karşıt Fransız felsefecilere rağmen modern düşünmenin kılcallarında akan kanın plazmasını temin ediyor da denebilir. Moderniteye, bilime ve teknolojiye bakış açılarımızı kökten değiştiren yorumlamalarıyla dikkat çeken Heidegger, özellikle içinde yaşadığımız "teknolojik çağ"ın "Dünyanın tablolaştığı bir çağ" olarak nitelenebileceğine kanidir: Varlık artık enerji deposudur bu çağda olsa olsa. Gürül gürül akan ırmakların ağzına gem vurularak hidroelektrik santraller aracılığıyla bize elektrik iletmeleri sağlanmaktadır. Ve aslında her şeyi İsmet Özel'in ünlü dizesi özetler:

  • Demirden sağnaklar altında uyur sevdiğim
  • göğsünde hazin ayak izleri eski Şubatların
  • onu yaralar kıpırdatıyor
  • ve o sertelmektedir yaralardan
  • kasıklarına boşalmaktadır nal sesleri