Görmeyi bilen gözlerin hayran olduğu cami: Süleymaniye

Süleymaniye Camii
Süleymaniye Camii

Tezkiretü’l Bünyan risalesinin başında Süleymaniye’nin mimarı Sinan, kendisini bize şöyle tanıtır: “Ben zavallı, Sultan Selim Han’ın saltanat gül bahçesinin devşirmesiyim. Kayseri sancağından ilk kez onun zamanında oğlan çocuğu devşirilmişti ve devşirilen erkek çocukların ilki de bendim. Acemi oğlanları arasında, yaratılışımdaki düzgünlük sayesinde seçilip dülgerliğe heveslendim. Ustamın hizmetinde, tıpkı bir pergelin sabit ayağı gibi kararlı bir biçimde çalıştım, merkezi ve çevreyi gözlemledim. Sonra da pergelin gezen ayağı gibi başka diyarları gezmeye özendim.”

Süleymaniye Camii… Bânisinin Kanuni Sultan Süleyman, mimarının ise Koca Mimar Sinan Ağa olduğu ihtişamı sadeliğinde gizli olan bu kutlu mabed, Kanuni’nin haşmetiyle Sinan’ın mütevazılığının birleşimidir. Bugün hâlâ dipdiri ve kulak veren her kişiye hikâyesini anlatmaya devam etmekte. Bugüne kadar hakkında birçok yazı yazıldı, belgesel çekildi.

Süleymaniye Camii… Bânisinin Kanuni Sultan Süleyman, mimarının ise Koca Mimar Sinan Ağa olduğu ihtişamı sadeliğinde gizli olan bu kutlu mabed, Kanuni’nin haşmetiyle Sinan’ın mütevazılığının birleşimidir.

Kandillerinden çıkan isin, duvarlarındaki işlemelere zarar vermesini önleyen is odaları, kandillerinin arasında bulunan, haşeratın gelmesini önleyen deve kuşu yumurtaları, İran Şahı’nın gönderdiği mücevheratın un ufak edilip harcına karıştırıldığı cevahir minaresi, ana kubbeye yerleştirilmiş küplerle sağlanan muhteşem akustiği ve benzeri muhteşemliklerini her daim başkalarının dilinden dinledik. Oysa Koca Sinan’ın “zaman sayfasında adı ve izi kalıp hayırla anılmasına vesile olsun diye” kendi isteğiyle Sâî Mustafa Çelebi’ye yazdırdığı Tezkiretü’l-Bünyan ve Tezkiretü’l -Ebniye isimli, yüce yapılarının niteliklerine dair Koca Sinan’ın bizzat kendi ağzından kaleme alınan risaleler dururken… Sözün özü istedim ki bir nebzede olsa Koca Sinan’dan dinleyelim görmeyi bilen gözlerin güzelliğine hayran olduğu bu kutlu camiyi Süleymaniye’yi…

  • Buyurdu bu kez o açık bahtlı
  • Yapayım adına bir güzel cami.

Bir sabah Sultan Süleyman’ın gönlüne bir yüce cami inşâsına başlama fikri doğar. Mimarbaşı Sinan’ı çağırır, gönlüne doğan o caminin çizimleri yaptırır ve caminin yedi tepeli İstanbul’un üçüncü tepesine inşa edilmesine karar kılınır. Koca Sinan’ın tabiriyle yüce bir vakit ve ulu bir saatte, kutlu caminin temeli atılır, kurbanlar kesilir; yoksullara, iyi insanlara, sınırsız nimet ve ihsanlar dağıtılarak inşaata başlanır.

  • Onda da her türlü özeni, gayreti gösterdim
  • Bütün sanatların tamamlandığı bir eser yaptım.

Cami için her biri başka diyardan dört mermer sütun getirilir: Kıztaşı Mahallesi, İskenderiye, Baalbek ve Topkapı Sarayı. Böylece “dört direk üstünde İslam’ın evi, dört dost ile kurulup güçlenir.” Yapımında işinin ehli sayısız usta gecesini gündüzüne katarak çalışır.

Öyle ki bu büyük kubbe İslam’ın kubbesi Hz.Muhammed’i, dört minare ise Hz.Muhammed’in dört dostu olan raşid halifeler Hz.Ebubekir, Hz.Ömer, Hz.Osman ve Hz.Ali’yi temsil ediyor.
Öyle ki bu büyük kubbe İslam’ın kubbesi Hz.Muhammed’i, dört minare ise Hz.Muhammed’in dört dostu olan raşid halifeler Hz.Ebubekir, Hz.Ömer, Hz.Osman ve Hz.Ali’yi temsil ediyor.

Mimar Sinan, Süleymaniye’nin kemerlerini gök yayına, bu gönül okşayan kemerleri seyretmeyi güzellerin kaşlarını seyretmeye; kullanılan her bir mermeri ise eşi, benzeri, madeni bulunmayan değerli incilere benzetir. Kündekârî kapılarının her biri fildişi ve abanozdan yapılmış sedefkârî nakışlı olup büyük bir ustanın yadigârı olduğunu söylüyor bize Koca Sinan. Caminin altın yaldızlı âlemini güneşe, büyük kubbesini ise gökyüzüne benzetiyor.

Öyle ki bu büyük kubbe İslam’ın kubbesi Hz.Muhammed’i, dört minare ise Hz.Muhammed’in dört dostu olan raşid halifeler Hz.Ebubekir, Hz.Ömer, Hz.Osman ve Hz.Ali’yi temsil ediyor. “Camları sanki Cebrail’in kanatları” diyerek tasvir ettiği vitraylı camlar Sarhoş İbrahim Usta’nın ellerinden çıkmadır. Gelen güneş ışınlarıyla birlikte aydınlanan bu rengârenk camlar özellikle bahar aylarında süslü bir gül bahçesine çevirir bu mabedi. Öyle ki “Sefa ehlinin derneği olur bu cami, gönül açıcı bir yer Cenneti gibi.” Ne zaman ki caminin göğe benzer kubbesi kapanır o zaman “Kâtiplerin kıblesi Hasan Karahisarî”ye müsenna hattıyla kubbesine Fatır suresi, 41.ayet-i kerime yazdırılır: “Muhakkak ki zail olmasınlar diye gökleri ve yeri tutan Allah´tır.”

  • Sözdeki etki sanma ki sendendir,
  • O sözü sana söyletendendir.

Caminin yapımı uzayınca nifak ehilleri, bir takım dedikodular atıverir ortaya, Koca Sinan’ın endişe içinde olduğunu zira kubbenin duracağından endişe duyduğunu ve ne yapacağını şaşırmış bir şekilde günlerini geçirdiğini iddia ederler. “Padişah duyunca bu sözleri, kabarır denize benzer yüreği.” Cihan padişahı öfkeyle inşaata geldiği vakit kendini “zavallı güçsüz” olarak tanımlayan Koca Sinan, caminin minber ve mihrabının yapım işleriyle ilgileniyordur. Saadetli Padişahın öfkeyle : “Neden benim bu camimle uğraşmayıp önemsiz işlerle zaman geçirirsin. Dedem Sultan Mehmet Han’ın mimarı sana örnek olarak yetmez mi? Bu bina ne zaman tamamlanır, tez bana bilgi ver! Yoksa sen bilirsin!” dediğini işitince Koca Sinan Padişah’ın hiddetinden korkup heyecanlanır ve Allah’ın kudretiyle hiç düşünmeden şöyle cevap verir: “Saadetli Padişah’ımın devletinde inşallah iki ayda tamamlanır!”

Bu cevabı alan Saadetli Padişah, orada bulunan ağalara, mimarbaşına ne zaman biteceğini tekrar sormalarını emreder. Lakin cevap aynıdır: “İki ay sonra bu bina biter.” Kutlu Padişah sarayına döndüğü vakit mimarbaşının ölüm korkusundan aklını yitirdiğini düşünür. Zira caminin iki ayda tamamlanması imkânsız gözüküyordur. Hazinedârbaşı ve diğer ağalara gidip mimarbaşıyla tekrar konuşmalarını emreder. Lakin cevap yine aynıdır: “Padişah hazretlerine iki ayda biter diye yanıt verdim; tanıklar tuttular. İnşallah iki ayda tamamlayıp zaman sayfasında bir isim bırakayım!”

  • Hem çabuk, hem latif hem de yok eşi
  • Ustalar iyi bilir, az olur böylesi

“Kuluna lütfu olursa Mevlâ’nın, her işine yardımcı olur anın” şiarıyla Koca Sinan, ne kadar yapı ustası, boşta gezer taşçı varsa toplar; bunları sıkı sıkıya tembihleyip, başlarına sıkı denetçiler koyarak her bir işe becerikli adamlar atar ve şöyle der bizlere: “Kendim de gece gündüz, bir an ve bir saat durmadan, elimde demirli asâyla, pergel gibi kubbenin merkezini ve çevresini dönmekteydim.” Dur durak bilmeden çalışmasının yanına dualarını da iliştirir mimarbaşı: “Arttır bu Padişah’ın devletini, düşmana üstünlüğünü, zaferini. Temelini bu binanın sağlam eyle, Felek döndükçe onu var eyle.”

  • Kapısının her kanadı bir kitap gibidir
  • Bundan da sana kuşkusuz bir kapı açılır.

Sonunda Allah’ın yardımı, soylu Padişah’ın desteğiyle tam vaktinde tamamlanır cami. Mimarbaşı büyük bir mutlulukla Padişah’ın ellerine teslim eder anahtarı. Saadetli Padişah, odabaşına yönelerek camiyi açmayı en çok kimin hak ettiğini sorar. Gözler mimarbaşına çevrilir zira bilinir ki en çok emek veren odur. Padişah: “Gel azizim, inşa ettiğin Allah evini doğruluk, yürek temizliği ve duayla yine senin açman daha uygundur.” der ve anahtarı Koca Sinan’a verir. Böylece açılır kutlu cami, övgüye en layık olanın ismiyle: Ya Fettah!

  • Bilirler önceki ve sonraki hüner sahipleri
  • Onda ne gibi sanatların gösterildiğini.

Tezkiretü’l Bünyan risalesinin başında Süleymaniye’nin mimarı Sinan, kendisini bize şöyle tanıtır: “Ben zavallı, Sultan Selim Han’ın saltanat gül bahçesinin devşirmesiyim. Kayseri sancağından ilk kez onun zamanında oğlan çocuğu devşirilmişti ve devşirilen erkek çocukların ilki de bendim.

Acemi oğlanları arasında, yaratılışımdaki düzgünlük sayesinde seçilip dülgerliğe heveslendim. Ustamın hizmetinde, tıpkı bir pergelin sabit ayağı gibi kararlı bir biçimde çalıştım, merkezi ve çevreyi gözlemledim. Sonra da pergelin gezen ayağı gibi başka diyarları gezmeye özendim.” Her yapıt mimarından bir iz taşır derler, bir imza. Koca Sinan, Süleymaniye’nin bir köşeciğine bugün Fetva Yokuşu ile Mimar Sinan Caddesi’nin kesiştiği noktaya kendi türbesini inşa ettirerek imzasını atar.

Rivayet odur ki Sinan, Kanuni’nin ısrarlarına rağmen caminin haziresine kendi türbesini yaptırmaz.
Rivayet odur ki Sinan, Kanuni’nin ısrarlarına rağmen caminin haziresine kendi türbesini yaptırmaz.

Rivayet odur ki Sinan, Kanuni’nin ısrarlarına rağmen caminin haziresine kendi türbesini yaptırmaz ve tabiri caizse her zamanki mütevazılığıyla bir köşeye ilişir. Bu mütevazı türbe tam anlamıyla sanatkârına işaret eder. Zira kendisini pergele benzeten incelikler ustası Sinan, türbesini pergel şeklinde inşa ettirmiştir. Öyle ki Süleymaniye’ye kuş bakışı baktığımız vakit bir köşesine imza atılmış tablo manzarasıyla karşılaşırız. Türbe oldukça sade olmakla birlikte mimarisindeki incelik yine kendisine hayran bırakıyor.

Türbenin hacet penceresinin üst kısmında bulunan kitabesinde Sâî Mustafa Çelebi’nin, Mimar Sinan’ın vefatı üzerine kaleme aldığı manzume yer alıyor ve bizlere şöyle sesleniyor:

Geçti bu demde cihândan pir-i Mimârân Sinân (996)

Ruhiçün fâtiha ihsan ede pir ü civân

  • Yararlanılan kaynak: Sâî Mustafa Çelebi, Yapılar Kitabı: Tezkiretü’l – Bünyan ve Tezkiretü’l-Ebniye, (Mimar Sinan’ın Anıları) Haz: Hayati Develi, Çev: Hayati Develi – Samih Rifat, Koç Kültür Sanat - K Kitaplığı, İstanbul, 2002.