Halk için sekiz el

cins
cins

Halk eğitimlidir. En genel manada nerede duracağını, nerede yürüyeceğini, neredekoşacağını bilir. Tepkileri hemen her seferinde doğrudur. Bu tepkileri ‘doğru’olmaktan çıkartabilmenin anahtarıysa ‘halkı eğitmek lazım’ cümlesidir.

Birinci mermi

‘Halktan biri’ diyoruz değil mi bazıları için. Bu, halkın aşağıda bir yerlerde, ‘halktan biri’ dediğimiz adamın da yukarıda olduğunu, fakat o adamın ‘halka yakın’ durduğunu belirtmek için bulunan bir terkip değil mi? Halt etmişler. En genel manada var oluşuyla, duruşuyla, kavrayışıyla ‘halkın ta kendisi’ olmaktan daha yüksek bir makam, mevki, şan yok. Bir kont olan Tolstoy’un bize anlatıp durduğu da budur işte: ‘Halktan biri’ olmak değil, bizatihi halk olmak. O duyuşu, o hissedişi anlamak değil, bizatihi yaşamak.

İkinci mermi

Halk nedir peki? Ansiklopedi diyor ki ‘bir milleti oluşturan çeşitli toplumsal kesimlerden veya meslek gruplarından oluşan insan topluluğuna denir halk.’ İyi diyor. Böylelikle ‘halktan kopuk’, ‘halkı anlamaktan uzak’ diyerek tesmiye edilen insan teklerinin aslında tam olarak nerden kopuk ve nereye uzak olduğu da çıkıyor gün yüzüne. Halk olamaz, halktan olamazsan milletten olma şansın da yok. Yani geçmişten geleceğe nispet edilen bir soyun yok. Yani soysuzsun halkı anlamıyorsan. Mesela darbe yapmaya kalkışıyor ve halkın sokağa inip tepki vereceğini tahmin etmiyorsan... Halk tanklara karşı koymaya giderken sen market kuyruğunda makarna sırasına giriyorsan… Neyse.

Üçüncü mermi

‘Halkı eğitmek lazım’ kalıbı aslında ‘biz asla halktan olamadığımız/olamayacağımız için halkı yönlendirmek, manipüle etmek üzere onları uygun şekilde enforme etmemiz lazım’ cümlesinin özetidir. Halk eğitimlidir. En genel manada nerede duracağını, nerede yürüyeceğini, nerede koşacağını bilir. Tepkileri hemen her seferinde doğrudur. Bu tepkileri ‘doğru’ olmaktan çıkartabilmenin anahtarıysa ‘halkı eğitmek lazım’ cümlesidir. Halkı ‘eğitir’sen mesela 6-7 Eylül olaylarını başlatabilirsin. Halkı ‘eğitir’sen mesela mülteci düşmanlığı organize edebilirsin.

Dördüncü mermi

Türkiye’nin ‘halkçılık tarihi’ bir bakıma halkı olmayan halkçılığın da tarihidir. Kendisine uygun halkı bir türlü bulamayan halkçılar, günün sonunda ‘bu halk zaten böyle, bunlar hiçbir halttan anlamazlar’ küstahlığına ilerleyiverirler. Burada sorun, halkçıların kafasındaki halkla, gerçek halk arasında asla kapanmayacak olan o muazzam boşluktur. Sonuçları acıklıdır. 500 kişiyle ‘halk devrimi’ yapacağını düşünen saçma sapan örgütlerden, medyada görünür olmayı halk hareketi zanneden öküzlere kadar bir dünya zavallılık biçimi kol gezmiştir, gezmektedir ortalıkta. Düşün ki halk hareketi için Cem Boyner’e güvenen, düşün ki Kemal Kılıçdaroğlu’nu halkçı zanneden insanlar var abi Türkiye’de. Ne büyük çaresizlik!

Beşinci mermi

‘Halk müziği’ ve ‘halk şiiri’ tanımları kadar aptalca tanımlar işitmiş değilim. Türk şiiri, evet Nedim ve Yahya Kemal bile dâhil olmak üzere, hep halk tarafından yazılmış, halk tarafından takip edilmiş, okunmuş bir şiirdir. Kesintisiz bir gelenek olarak Türk şiirinin asıl büyük gücünü de tam buradan aldığını düşünmemek için elimizde hiçbir gerekçe yoktur. Halk şiiriymiş. Yunus Emre halk şairi de, Taşlıcalı Yahya saray şairi, divan şairi falan öyle mi? Yahut Dede Efendi sanat müziği yapıyor da Toklumenli Said halk müziği temsilcisi öyle mi? Erbakan Hoca gibi söyleyelim: ‘Hadi oradan, hadi oradan.’

Altıncı mermi

Yunus Emre dedikdi değil mi? Yüzyıllar öncesinden meseleyi çözerek şöyle diyor: ‘Kul pâdişâhsuz olmaz pâdişâh kulsuz degül / Pâdişâhı kim bileydi kul itmese yort savul.’ Biz burada şiirdeki ‘padişah’ı bildiğimiz manada ‘padişah’ olarak ele alalım ve diyelim ki ‘kendisini padişah olarak görmek isteyen adamın ihtiyacı olan ilk şey bir halk tanımı yapmaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarında canhıraş şekilde ‘millet, halk, ulus’ tanımı yapma çabalarının ‘yort savul yapılması isteği’ ile doğrudan bağlantısı tam da budur işte.’

Yedinci mermi

Kimdir peki bu halk dediğin? Kim olacak? Senle beniz. Kimimiz doktor, kimimiz işçi, kimimiz mühendis, kimimiz memur. Kendini bu büyük şarkının bir notası sayan herkes halk… Bu topraklarda doğmuş olmaktan dolayı çok büyük hayal kırıklığı yaşayan, kendi coğrafyasından neredeyse tiksinen, self oryantalizmle malul tuhaf yaratıkları aradan çıkardığımızda elimizde kalan şeye ‘halk’ diyoruz. O yüzden öyle fakirlik-zenginlik, Alevilik-Sünnilik, Türklük-Kürtlük üzerinden ‘halk edebiyatı’ yapanlara kulak asmamak lazım gelir. Temel mesele, bu topraklara aidiyet geliştirme meselesidir. Bak bakalım halktan fakir birinin fakir çocuğu olarak yetişen, beş vakit namazını da aksatmayan sümüklü meczubun askerlerinin yaptığına.

Sekizinci mermi

15 Temmuz gecesini anıcak tamam olur halk meselesi. Boğaziçi’nde çift ana dal yapmış üst düzey yönetici ile ayağında plastik terlikleriyle bir ev hanımını yan yana ölüme karşı durduran şeyin adıdır işte halk olmak. Ortak bir savunma hattını kurmak için tarihine, geleneğine, iç görüsüne güvenmenin adıdır. Meseleyi çabucak kavrayıp ‘gün bu gündür’ diyebilmenin adıdır. Tehlike geçtiğinde yeniden olduğu yere dönüp ‘ihtiyaç olursa biz buradayız’ diyerek işine gücüne bakmanın adıdır.