Hanginiz döktü bu deterjanı dereye?

Hanginiz döktü bu deterjanı dereye?
Hanginiz döktü bu deterjanı dereye?

Hayat böyle akıp giderken hikâye her yere yayılmış. Uğur tezgâhtan aldığı para ile bir kutu tursil deterjan almış tezgâh açtığı stadyumun hemen dibinde akan dereciğe boşaltmış. Görenler diyor ki bir meraklı bir iştahlı boşaltıyor ki sormayın. Neden yapmış böyle bir işi çocuk?

Üç erkek çocuk.

Babaları trafik kazasında ölmüş. Adamcağız cadde üzerinde leblebi ve sarı üzüm satarak bir de maç günleri çekirdek kavurarak geçim ediyormuş. Maç günü dediysek öyle birinci lig değil. Takımın adını bilen kaç kişi çıkar, o bile meçhul. Ama kasaba için eğlencelik olsun diye millet akın akın maça geliyormuş.

Maça gelenler arasında traktörle çevre köylerden gelenler bile varmış. O traktörlerden biri geri geri manevra yaparken Çekirdekçiyi tezgâhıyla beraber eziyor. Ama yarası hafif. Kapıp hastaneye yetiştiriyorlar. Hastanede babasının hatırı için okuyup doktor olmuş ama mesleğinden tiksinen doktorlardan bir doktor var imiş. Doktor Çekirdekçi'yle ilgilenmiş ama içinde hekim hissiyatı olmadığı için hekim soruları soracak yerleri gelişmemiş. Senin benim sorum ile hekim sorusu başka bir şeydir. Hekim bir soru sorar bin cevap kadar malumat alır. Bir dala basarsın bin dalı ırgalarsın derler ya işte öyle. Doktora göre Çekirdekçi'nin ezik ve çürükleri var ama hayati tehlikesi yokmuş. “Bir gece müşahedede yatsın sabah çıkarırım.” demiş. Ahbabı dostu bununla geçmiş olsun demişler. Traktör ile Çekirdekçi'yi ezen genç bir çocukmuş. Onu da dövmek istemişler ama Çekirdekçi yattığı yerden itiraz etmiş. “Genç adamdır. Cahildir. Şimdi döverseniz gözü korkar ezik yetişir. Yazıktır...” demiş. Çekirdekçi'nin okuma yazması kıt ama aklı çokmuş. Kendini ezen bir genç adam ezilmesin diye akıllar yürütürmüş yattığı yerden.

Uğur tezgâhtan aldığı para ile bir kutu tursil deterjan almış tezgâh açtığı stadyumun hemen dibinde akan dereciğe boşaltmış. Görenler diyor ki bir meraklı bir iştahlı boşaltıyor ki sormayın.

Evine haber uçurmuşlar. Hanımı üç oğlunu da alıp gelmiş. Oğul dediysek hepsi de daha cücük kadarmış. Uğur yedi, Yaşar beş, Soner üç yaşındaymış. Burunlarından akan sümükler ve ellerinde yeşil soğan ile ekmeği kemirerek babalarına geçmiş olsun demişler. Çekirdekçi hanımıyla meşveret etmiş “Aman stadyumun önündeki tezgâhıma sahip çık. Ben ezildim tezgâhım ezilmesin. Ben sabah buradan çıkarım. Bana kalsa şimdi çıkarım ya doktor ecik yeni yetmedir. Doktorluğa heveslidir beni yatırmak ister, ben de seslenmedim hevesini alsın.” demiş. Çekirdekçinin hanımı da “tamam...” demiş. “Sen yatmana bak aslanım!” Erkek kısmını ister darda ister yolda nerede olursa olsun dik tutacak şey işte çekirdekçinin hanımı gibi bir garip yiğit hanımının iki çift lafıdır. Çekirdekçi hanımından “aslanım” lafını duyunca daha bir erkekleşmiş. “Yatarım ben burada. Sen yavruları al git.” demiş. Ve üç oğlunu da birer kere öpmüş. Çocuklar hark hurk burunlarını çekerek babalarına sarılmışlar. Çıkıp giderlerken en küçük oğlan Soner arkasına dönüp bakmış. O bakış çekirdekçinin baba yüreğini kabartmış. “Gel...” demiş “...gel yanıma bi daha öpeyim seni.” Soner babasına sarılmış. Öpüşüp koklaşmışlar. Görenler diyor ki o yavrunun içine doğmuş herhalde bir türlü ayrılmak istememiş babasından. Çekirdekçinin kabaran yüreğinden ne sökün ettiyse gözü de yaşla dolmuş. Bıraksalar höykürerek ağlayacak olmuş. Üç oğlunu alıp çıkmış hanımı. Çıkış o çıkış bir daha sağ olarak görememişler Çekirdekçi'yi. Meğer Çekirdekçi'nin iç kanaması varmış. Oğulları ile kucaklaşırken kan sızım sızım devam etmiş vücudunda kanamaya. Ve çekirdekçi gözleri tavan çakılı halde sabaha sağ çıkamamış. O müşahede odası son yatağı, ölüm döşeği olmuş.

 O müşahede odası son yatağı, ölüm döşeği olmuş.
O müşahede odası son yatağı, ölüm döşeği olmuş.

Cenazeye gelen çok olmuş. Garip cenazesidir sevaptır diye millet umre kafilesi gibi gelmiş doluşmuş. Gelen çok ama kalan az olmuş. Millet hepten çekilip gidince Çekirdekçi'nin üç oğlu ile hanımı ortada kalmış. Aç karın doyacak. Kör nefis körlenecek bu kesin ama nasıl doyacaklar. Hanımı düşüne düşüne günler geceler geçirmiş. O günlerden bir gün bir genç çıkıp gelmiş. “Ben Çekirdekçi'yi ezen kişiyim. Senin kocan esaslı bir adammış beni dövmek istemişler ama o yok demiş olmaz demiş beni ezdirmemiş. Ben bunun altında kalmam ne istersen ne dilersen gücüm yettiğince yaparım.” demiş. Kadının o saat aklına merhum Çekirdekçi'nin tezgâhı gelmiş. “Tezgâhı bir de içindeki nevaleyi alacak kadar sermaye ver” diyebilmiş. “O iş kolay” deyip bir tomar parayı avucuna saymış genç adam. Ve Çekirdekçi'nin hanımı olmuş sana Çekirdekçi. Kadın tezgâhı kurmuş içindeki yemişleri almış ama tezgâhın başında kim duracak.

  • Düşüne düşüne bir çare ararken tosur tosur uyuyan oğullarına bakarmış, bir anda aklına gelmiş. En büyük oğlu Uğur dursun diye karar vermiş. Ve stadyumun önünde hem de Çekirdekçi'yle aynı yerde tezgah açmışlar.

Vatandaş tabi olanı biteni hep biliyor. Herkes yazıktır diye avuç avuç leblebi çekirdek almış. Çekirdekçi'nin büyük oğlu Uğur okula başlamadan tezgâh önünde derse oturmuş diyelim de anlayın. Gel zaman git zaman tezgâh akmasa da damlar olmuş. Uğur ise yazın sıcaktan kışın soğuktan yanan yüzüyle gelen geçene gülerek tabii abi diyerek esnaflık öğrenmiş.

Uğur tezgâhtan aldığı para ile bir kutu tursil deterjan almış tezgâh açtığı stadyumun hemen dibinde akan dereciğe boşaltmış.
Uğur tezgâhtan aldığı para ile bir kutu tursil deterjan almış tezgâh açtığı stadyumun hemen dibinde akan dereciğe boşaltmış.

Hayat böyle akıp giderken hikâye her yere yayılmış. Uğur tezgâhtan aldığı para ile bir kutu tursil deterjan almış tezgâh açtığı stadyumun hemen dibinde akan dereciğe boşaltmış. Görenler diyor ki bir meraklı bir iştahlı boşaltıyor ki sormayın. Neden yapmış böyle bir işi çocuk? Uğur'a sormuşlar “Oğlum neden boşaltırsın deterjanı dereye?” “Merak ettim köpürecek mi diye...” demiş Uğur. Çocuğun bu çocukça merakı bir efsane olmuş. Vatandaş hemen hükmünü vermiş. “Meğer Çekirdekçi'nin oğlu parayı çok bulmuş da dereyi deterjana boyarmış” diye anlatılmış her yerde. Babasının hatırına çekirdek leblebi alıp tezgâhı ayakta tutan müşteriler fazla parayı dereye deterjan dökermiş bu sıpa diye alış verişi kesmişler. Evvelden maç günleri neredeyse bir haftalık satış yapan tezgâha selam veren bile kalmamış. Uğur ise dereye bakmış epey bir zaman. Çocukça bir merak sonunda yaptığı iş sebebiyle tezgâhta bayatlayan yemişleri yavaş yavaş kendi yemeye başlamış nasıl olsa satılmıyor diye düşünerek. Bu duruma Çekirdekçi'nin hanımı çok yanmış. Ama ne yaparsın evlat işte. Ve Çekirdekçi'nin evinde yokluk denilen zalım rüzgâr ese ese Çekirdekçi'nin hanımını çaresiz bırakmış. Büyük oğlu Uğur haricindekileri yani Yaşar ile Soner'i devlet yurduna vermiş. Ben bakamıyorum devlet baksın diyerek. Yurttaki memurlar da yıllarca Çekirdekçi'nin parasını dereye boşaltan hanginiz diyerek inceden dalga geçmiş çocuklarla. Çekirdekçi'nin hanımı ise Uğur ile düşe kalka geçirmiş yılları...

Uğur'u geçen gün gördüm. Belediyede işe girmiş. Yaşı genç daha ama saçları tümden beyazlamış. Kılık kıyafeti düzgün. Bir masa başı iş vermişler. Ben gördüğümde arkadaşlarıyla şakalaşıyordu. Varıp sormak istedim; annen hayatta mı? Kardeşlerin neredeler? Ama soramadım. Eski defterleri açarsam belki üzülür diye endişe ettim. Şimdi ne zaman deterjan görsem aklıma Uğur gelir, gariban babası ve annesi gelir dizilirler karşıma. Anlat derler anlat bizim hikâyemizi...