"Hayatın kendisi"mi?

Ben seyrettiğim sürece sen para kazanıyorsun, süreç bu kadar sade; ver gülüm al gülüm temel ticaret kanunu mucibince.
Ben seyrettiğim sürece sen para kazanıyorsun, süreç bu kadar sade; ver gülüm al gülüm temel ticaret kanunu mucibince.

Yaşanılmaya değer hayatın dizi film biçiminde ve içeriğinde sunulması, dünyaya bağlılığın ve ona iman etme devamlılığının sağlanması bakımından önemlidir. Beklenen davranış biçimi şöyledir: Asla kendin olma, sorumluluk alma, hayatın akışıyla ilgilenme, müdahil olmayı aklından bile geçirme.

“Şaşıracak o kadar az şey kaldı ki, kafalar öyle dumur ki, sur üflense korna sancak millet.

-Dağlar mı yürüyor bana mı öyle geldi???

-He, kıyamet kopuyor. Kaynanamlara gidiyoz biz de. Onlardan gidicez mahşere.”

Mine Sota

Yayınlanan dizilerdeki bazı kısımların ana haber bültenlerinde veya görüntülenme sayısı fazla olan internet adreslerinde son dakikada gelişmiş bir vakıa gibi yeniden takdim edilmesini nasıl anlamak gerekir? Başrol karakterinin karın ağrısı bile atlatma bir haber olarak veriliyor memleketimizde. Gelinen noktada yolunu gözlediğim nihai netice ise şu; borsa endeksi veya yatırım araçları fiyatlarının bu tür karın ağrılarına istinaden aşağı yukarı hareketlenmesi. Bekleyip göreceğiz artık. Önce bir teklif; televizyon yayıncılığında her şey öncelikle bir miktar paraya denk düşüyor malum. Paranın miktarını ise biz televizyon seyredenlerin alâkası belirliyor. Ben televizyon seyrediyorum kanal sahibi para kazanıyor, sistemin temel işlem mantığı bu. Seyirciler adına birileri duruma uygun müessese kursa, diziyi yayınlayan kanaldan seyredenler adına kafalarına göre takdir edecekleri bir meblağı talep etseler nasıl olur?

Ben seyrettiğim sürece sen para kazanıyorsun, süreç bu kadar sade; ver gülüm al gülüm temel ticaret kanunu mucibince.
Ben seyrettiğim sürece sen para kazanıyorsun, süreç bu kadar sade; ver gülüm al gülüm temel ticaret kanunu mucibince.

Eve giren toplam gelir biraz yüksek olsa zaten dizi seyredilmeyecek.

Ben seyrettiğim sürece sen para kazanıyorsun, süreç bu kadar sade; ver gülüm al gülüm temel ticaret kanunu mucibince. Talebimin gerekçesini arz edeceğim, az sonra. Ürün yerleştirme işleminden para, geniş özet içinde beş reklam bandından darphane, başrol oyuncusu reklam filminde oynasın yan gelir… Uzar gider bu iş ve bizim aklımız yetmez. Bütün piyasanın rayicini belirleyen ise, güneşin doğmasıyla birlikte yola düşen gariban ile onun evdeki anası veya hanımı. Laf olsun diye değil hakikatten gariban. On beş dakikada bir reklam gösterilen dizileri seyreden insanların gelirlerine bakın, evde yaşayanların kişi başı gelir miktarının sosyal yardım almaya hak kazanma meblağının sınırlarında dolaştığını göreceksiniz. Eve giren toplam gelir biraz yüksek olsa zaten dizi seyredilmeyecek. Sabahın köründen akşamın karanlığına kadar çalışan insanın biraz fazla parası olsa aile efradı arasında bir muhabbet tutturur veya çıkar dışarıda gezer ya da misafir ağırlar.

Dizi seyretmek; “Allah’ını seven bana dokunmasın, zaten canım çıkıyor üç beş kuruş kazanmak için, bi durun noolur” demenin kelimelere dokunmadan ifade edilmesinden ibarettir. TDK sözlüğünde söğüş kelimesinin ikinci manası şöyle yazılmış: “Üzerine yağ ve limon konulmadan ve birbirine karıştırılmadan yenen dilimlenmiş domates, salatalık vb.” Aaaa, ne kadar da bizi anlatıyor. İştah sahibi kardeşlerimiz durmaksızın yiyorlar. Lakin limon bari sıkın a vicdansızlar, onu da siz yiyeceksiniz zaten. Sineğin kanadından yağ çıkarma işini ne zaman öğrendiniz de sektör yaptınız! Buradan yürüyerek seyir pastasından bir pay kapma önerisi idi benimkisi. Gerisi girişimcilik kabiliyetine sahip müteşebbislere kalmış. “Milyonlarca kişiyi ekrana kilitleyen”, “büyük beğeni toplayan”, “sosyal medyada paylaşım rekoru kıran…” Bunların hepsi birden, seyreden insan üzerinden zemin bulan, zıvanadan çıkmış bir hayat tasavvurunu besliyor.

Milyonlarca kişiyi ekrana kilitleyen”, “büyük beğeni toplayan”, “sosyal medyada paylaşım rekoru kıran…
Milyonlarca kişiyi ekrana kilitleyen”, “büyük beğeni toplayan”, “sosyal medyada paylaşım rekoru kıran…

Gerçek olanı hayatın dışına iten bir sahne düzeni. Ekonomiye, siyasete, toplumsal ilişkiye ve nihayet evimizin içindeki münasebetlere de bu membadan ayar veriliyor. İlk soruya geri dönelim isterseniz; televizyon direğine bağlayıp seyirci etmekle, nereye taşımak istiyorlar bizi? Baudrillard günümüz Batı toplumlarında (Onların canı gönülden taklitçilerinde de elbet. Bu taklit etmenin sıra dışılığını anlatmak için Karnaval ve Yamyam adlı kitabında “Konukseverliğin en uç örneği olarak yamyamlık” ifadesini kullanır) tüketim nesnelerinin insan davranışlarını biçimlendirdiği söyler. Nesneler tüketiciler tarafından tüketildiklerinde (insanlar kullanır, tüketici olanlar tüketir)” kendi anlamlarını o bireylere taşırlar ve böylece bireyler üzerinde doğrudan bir etkide bulunmuş olurlar. Böylece tüketim nesneleri (veya metalar) yalnızca bireysel ihtiyaçları karşılamak için değil, bireyleri mevcut toplumsal ekonomik sistem içerisine dâhil etmek üzere işlev görürler. Bireylerin sistem içerisindeki yerleri metalar aracılığıyla belirlenir. (Simülasyon Evreninde Televizyon, Ürün Yıldıran Önk)

Adına tüketim toplumu denilerek müptezelleştirilmeye uğraşılan insanlar çalışmak ve üretmekten geri durup, durmaksızın her şeyi tüketmeye güdülenirler ve bunun dışında bir gerçekliğin olduğunu görmemeleri için de her türlü numara çekilir. Baudillard, Musil’in Niteliksiz Adam kitabından alıntılayarak bu durumu şöyle anlatır.

  • “Günümüzde tam tersine insan artık her şeyden sorumlu değildir, bu sorumluluk şeyler arasındaki ilişkiler tarafından paylaşılmaktadır. Geçmişte kalan yaşanmış deneyimlerin artık insanla hiçbir ilişkisinin kalmadığı fark edilmiyor mu? Bu deneyimler sahnelerde sergilendi, kitaplaştırıldı, laboratuvarlarda denendi ve başarılı bilimsel sonuçlar elde edildi, dini cemaatler tarafından paylaşıldı, vs. Sonunda ortaya belli niteliklere sahip ama insandan yoksun bir dünya çıktı, insanların başından geçmeyen yaşanmış deneyimlere tanık olundu.
  • İnsanın neredeyse; insan açısından en ideal çözümün herhangi bir özel deneyim yaşamamak olduğuna ve kişisel sorumluluk adlı o hoş yorgunluğun çok soyut anlamlara kavuşturularak yok edileceğine inanası geliyor. Çok uzun bir zaman dilimi boyunca insanı evrenin merkezine yerleştiren insancıl yaklaşım muhtemelen çözülüp gidecek. Bu arada bu yaklaşım zaten yüzyıllardan bu yana çözülüp gidiyor gibi bir görünüm sunmaktadır. Son olarak da insanın “benliği”inin çözülüp gitmesine hizmet etmeye çalışır gibidir; başka bir deyişle insanların büyük bir çoğunluğu özünde deneyimin bizzat kişi tarafından yaşanması, kişinin gerçekleştirilen eylemin aktörü olması gerektiği düşüncesini naiflik gibi görmeye başlamışlardır.”

Yaşanılmaya değer hayatın dizi film biçiminde ve içeriğinde sunulması, dünyaya bağlılığın ve ona iman etme devamlılığının sağlanması bakımından önemlidir. Beklenen davranış biçimi şöyledir: Asla kendin olma, sorumluluk alma, hayatın akışıyla ilgilenme, müdahil olmayı aklından bile geçirme. Bir şeye mi ihtiyaç duyuyorsun, uygun bir kanala geç ve reklamlarda da kumandanın tuşlarına basma. Hayatının veya dertlerinin önemi olsaydı seyredilebilir bir yanı olurdu. Bu kadar farklı hayatlardan birini seyretme imkânına sahip olmanın konforunu yaşa.

Beğeni topluyorsa o kanaldan devam et. Beğeni sayısı hayatın kıymetini belirleyen kıymetlerden biridir.
Beğeni topluyorsa o kanaldan devam et. Beğeni sayısı hayatın kıymetini belirleyen kıymetlerden biridir.

Etrafındaki insanlarla konuşma, söyleyeceğin bir şeyler varsa sosyal medyada “paylaş.” Beğeni topluyorsa o kanaldan devam et. Beğeni sayısı hayatın kıymetini belirleyen kıymetlerden biridir. Bizim yolumuzdan çıkma. Nefsini azdır ve onu para harcayarak kutsa. Gelirinin ne kadar ve nereden olduğunun önemi yok. Bul buluştur ve harca. Dünyevi hayata bağlılığın itikadı böyle buyuruyor. Bu dinin ibadeti, satın almaktan ve kendini beğeni havuzunun ortasına bırakmaktan ibaret. Dünyaya tapınmanın ruhbanlığı; kazanç, ifade ve harcamada etrafın alâka ve beğenisini galeyana getirebilmek gayretini istikamet üzere muhafaza edebilmektedir.

Bir birimlik bedelle karşılanacak ihtiyaç için satın alınan mala daha fazla meblağ ödeyene “sana hiç yakıştıramadım, bu nasıl adamlık” yerine, “hayırlı olsun” dediğimiz sürece, biz de dünya hayatının ve ona tapınmanın muhibbi olduk demektir. İlk uygun fırsatta amel defterimize dair muhasebe yaparken; “hesabı alabilir miyim lütfen” ifadesi içine hapsolacağımızdan emin olabilirsiniz. Dizi filmleri ve o biçim içerisinde sunulan sanalın gerçekliğini abarttığımı mı düşünüyorsunuz? Bir televizyon kanalının her programı arasında kullandığı kanal tanıtım cümlesi şu: “Hayatın Kendisi.” İnsanlık tarihi, içlerindeki beyinsizlerin yaptıklarına seyirci kalanların durumuna en açık şekilde şahitlik etmekte. Allah’ın (Azze ve Celle) helak etmesine müstahak olmuş insanlar olarak sıramızın gelmesini bekleyeceğiz sadece. Hepsi bu.