Her tarafından çöl sızan mesnevi: Leyla ile Mecnun

Çektiği aşk acısıyla dert mülkünün şahı haline dönüşmüş Mecnun bütün hayvanların dilinden anlar, tüm vahşi ve evcil hayvanlar artık onun askerleridir.
Çektiği aşk acısıyla dert mülkünün şahı haline dönüşmüş Mecnun bütün hayvanların dilinden anlar, tüm vahşi ve evcil hayvanlar artık onun askerleridir.

Fuzuli’nin bu eseri onun şairlik kudretinin doruğa ulaşmasını simgeler neredeyse. Tanpınar’ın deyişiyle onun bu eseri “ Suyu sızdırdığı için serinleten o çok ince hamurlu testilere benzer. Her tarafından çöl sızar.” Bu noktada Fuzuli’nin ruh hâli ile çölü kendine mesken edinen Mecnun’un hâlini de birbirine benzetenler olacaktır. Bir uzlet mekânıdır çöl. Vazgeçtikçe kazancı çoğalan bir kahramandır Mecnun bu çölde.

Sadece doğu edebiyatının değil dünya edebiyatının da sayılı romansları arasındadır Leyla ile Mecnun. Shakespeare’in Romeo ve Juliet’i, Nizami’nin Hüsrev ile Şirin’i (Anadolu halk edebiyatındaki karşılığı Ferhat ile Şirin), Yusuf ile Züleyha, Kerem ile Aslı, Arzu ile Kamber, Heloise ile Abelard tarzı efsanevi aşk romansları arasında, Leyla ile Mecnun’u farklı kılan, en azından Fuzuli’nin mesnevisinde farklı kılan şey, Leyla’nın kavuşma talebini geri çeviren ve ona aşkın mahiyetini anlatan bir şiir okuyan Mecnun’un faziletlerinin anlatılma biçimidir. Klasik bir sevip de kavuşamama hali olmaktan çıkarır bu, Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’unu.

Öykü bilindiği gibi her türlü dünya varlığına sahip bir Arap beyinin oğlu olan Kays’ın (Mecnun) on yaşında yazıldığı mektepte görüşmeye başladığı Leyla ile olan aşkıdır.


Niçelerün adını yıkdı bu ışk / Niçelerden ad alup çıkdı bu ışk

Öykü bilindiği gibi her türlü dünya varlığına sahip bir Arap beyinin oğlu olan Kays’ın (Mecnun) on yaşında yazıldığı mektepte görüşmeye başladığı Leyla ile olan aşkıdır. Okulda çıkan dedikodular üzerine Leyla’nın annesi kızını okuldan aldırır ve bu durum karşısında ahuzara kapılan Kays da Mecnun olarak anılmaya başlanır. Bir nevruz karşılaşan sevgililer birbirlerini görünce kendilerinden geçip bayılırlar. Mecnun ayıldığında arkadaşlarının Leyla’yı götürdüğünü öğrenir, babasına bir özür mektubu yazar ve çölün yolunu tutar. Mecnun’un babası oğlunun derdine derman bulmak için çabalar, Leyla’yı babasından ister. Leyla’nın babası Mecnun’un hâlinden kurtulması şartıyla kızını vereceğini bildirir; bunun üzerine Mecnun, derdine çare aramak üzere Kâbe’ye bile götürülür; lakin derdine derman bulmak şöyle dursun, Mecnun gittikçe insanlardan uzaklaşır, derdini dağa, çeşmeye, ceylana, güvercine anlatır, onlarla hasbihal etmeye başlar.

Leyla vü Mecnun, Fuzuli, haz. Hüseyin Arak, Dergah yayınları, 2008
Leyla vü Mecnun, Fuzuli, haz. Hüseyin Arak, Dergah yayınları, 2008

Leyla cephesinde de durum farklı değildir. Leyla da içini bazen muma, bazen aya, bazen sabah rüzgarına döker. İbni Selam adlı hâli vakti yerinde birinin Leyla’ya talip olması üzerine aşk yollarında çokça koşturmuş Nevfel adlı bir bahadır Leyla’ya kavuşma umudu verir Mecnun’a. Mecnun için iki kez Leyla’nın kabilesiyle savaşır Nevfel, yine de Mecnun’a verdiği sözü yerine getiremez, yalancı pozisyonuna düşer. İbni Selam ile Leyla evlenir, ama Leyla uydurduğu bir yalanla İbni Selam’ın kendisine sahip olmasını engeller. Bunun gibi daha birçok olayın ardından iki sevgili çölde karşılaşır, ama ancak birbirlerine hikâyelerini anlattıktan sonra birbirlerini tanıyabilirler. Çektiği aşk acısıyla dert mülkünün şahı haline dönüşmüş Mecnun bütün hayvanların dilinden anlar, tüm vahşi ve evcil hayvanlar artık onun askerleridir. Leyla’nın kavuşma talebini reddeden Mecnun’un faziletleri git gide artmışyır. Önce Leyla ve ardından da Mecnun vefat eder.

  • Aralarında haberleşmeyi sağlayan Zeyd rüyasında onların Rıdvan cennetinde birbirlerine kavuştuklarını görür. Onun anlatımlarıyla halk bu sevgililerin mezarlarını ziyaret mahalli hâline dönüştürür.

Her ne kadar Leyla ile Mecnun’u Fuzuli mesnevi tarzında yazmışsa da onların hâllerini terennüm için yer yer gazellere başvurur. Böylelikle olayın uzun bir süre mesnevi tarzında, yani belli bir vezin ve kafiye örgüsü içerisinde yazılmasından kaynaklanan anlatılmasından kaynaklanan tek düzeliğin de üstesinden gelir. Yer yer murabbaya da başvuran Fuzuli böylelikle âşıklara daha fazla söz hakkı tanıma imkânı da edinir. Fuzuli’nin öyküyü kurgulayışında çağdaş okurun zaman zaman kabul etmekte güçlük çekecek yanlar olsa da öykünün nedensellik zincirinin nihayetinde Fuzuli’nin bir anlatıcı olarak yaptığı kimi yorumlarla da desteklendiği görülebilir.

Bir uzlet mekanı: Çöl

3036 beyitlik Leyla ile Mecnun’da iki sevgili etrafında teşekkül eden olayların anlatımı 437. beyitle başlar ve 2972. beyitle biter. İki sevgilinin macerasının öncesi ve sonrasında yer alan toplam 501 beyitte anlatılanlar metnin yaklaşık altıda birine denktir ve bunların asıl öykü ile doğrudan bir ilişkisinin bulunmadığı söylenebilir. Fuzuli’nin bu 501 beyitte tevhit, münacat, naat ve kasidelerle öyküyü kendisinden önce anlatılan versiyonlarıyla bir devamlılık ve bütünlüğe ulaştırmayı hedeflediği öne sürülebilir. Mesnevi boyunca denk geldikçe Saki ile sohbet eden Fuzuli’nin ona anlattığı bazı başka hikâyelerle bir sohbet içinde Leyla ile Mecnun öyküsünü bir üst öykünün içinde sunduğu görülür. Kendisinden önce aynı konuyu ele almış şairlere karşı hürmetini esirgemeyen, sözgelimi Nizami’den son derece saygıılı sözlerle bahseden Fuzuli böylelikle onların da öyküyü böyle anlattıklarını, dolayısıyla kendisinin hiç anlatılmamış bir hikâyeyi değil, anlatılan bir hikâyeyi yeniden anlattığını vurgulama fırsatı bulur.

3036 beyitlik Leyla ile Mecnun’da iki sevgili etrafında teşekkül eden olayların anlatımı 437. beyitle başlar ve 2972. beyitle biter.
3036 beyitlik Leyla ile Mecnun’da iki sevgili etrafında teşekkül eden olayların anlatımı 437. beyitle başlar ve 2972. beyitle biter.

Fuzuli’nin bu eseri onun şairlik kudretinin doruğa ulaşmasını simgeler neredeyse. Tanpınar’ın deyişiyle onun bu eseri “Suyu sızdırdığı için serinleten o çok ince hamurlu testilere benzer. Her tarafından çöl sızar.” Bu noktada Fuzuli’nin ruh hâli ile çölü kendine mesken edinen Mecnun’un hâlini de birbirine benzetenler olacaktır. Bir uzlet mekânıdır çöl. Vazgeçtikçe kazancı çoğalan bir kahramandır Mecnun bu çölde. Handiyse beşeriyetinden sıyrılmış, babası ve Leyla dâhil diğer insanları bile tanımaz bir hâle düşmüştür. Buna karşın tabiatla, hayvanlarla barışık biridir. Hatta Sezai Karakoç’un Leyla ile Mecnun adıyla kaleme aldığı naziresinde söylendiği gibi hayvanların başkanıdır. Birbiriyle çatışan Arap kabileleri arasında barışı tesis edendir. Elbette Fuzuli’nin bu şaheseri birçok farklı metin okuma tekniğiyle okunabilir; psikanalitik, arketipsel, nesnel, yapısalcı, post-yapısalcı yorumlamalara tâbi tutulabilir; ama mesneviyi okuyup bitirdiğinizde aklınızda kalanın Fuzuli’nin “Işk imiş her ne var alemde/İlm bir kıyl ü kâl imiş ancak” dizelerinin olması kaçınılmazdır.

(Leyla vü Mecnun, Fuzuli, haz. Hüseyin Arak, Dergah yayınları, 2008)

  • Kebikeç
  • Doğru olmaktan çok yanlışa direnen bir yorum
  • Fuzuli Ne Demek İstedi?
  • Fuzuli’nin “Işk imiş her ne var âlemde/İlm bir kıyl ü kâl imiş ancak” dizelerinde ne demek istediği sorusunu kendine soran İhsan Fazlıoğlu, İslâm-Osmanlı-Türk entelektüel tarihine ilişkin bir okumanın nasıl yapılabileceğini de bu beyitle örnekliyor. Öncelikle beyti oluşturan mefhumların dünyasını ortaya çıkarmaya dönük bir yolculuğa girişen Fazlıoğlu ardından beytin omurgasını teşkil eden; ilim, ışk, âlem ve kîl ü kâl kavramlarını irdeliyor. Yorumların doğru anlamaktan daha çok, yanlış anlamamak için verilen bir uğraşı, bir çaba olduğunu gösterme bakımından da Fazlıoğlu’nun kitabı sıradışı sayılabilir.
  • (Fuzuli Ne Demek İstedi?, İhsan Fazlıoğlu, Papersense, 2015)

Düzyazı ile bir Leyla ile Mecnun anlatımı

Leyla ile Mecnun, Aziz Nesin
Leyla ile Mecnun, Aziz Nesin

Daha çok mizahi ve eleştirel yönleri ağır basan eserleri ile tanıdığımız Aziz Nesin, Fuzuli’ye ait mesnevîden hareketle hikâye tarzında kaleme aldığı bir Leylâ ile Mecnûn kitabı. Kurguda yaptığı kimi küçük değişiklikler haricinde olay akışında tamamen Fuzuli’ye sadık kalan Nesin’in asıl özgünlüğü hikayenin içinde yer yer kullandığı şiirlerde yakaladığı söylenebilir. Bu noktada Fuzuli’nin metnini düzyazıyla yeniden yazan Nesin’in Fuzuli’ye ait mesnevideki tevhid, münacat, naat gibi kısımlara yer vermeden direkt metne geçtiğini görürüz. Nesin’in Kays’ın ismini Aslan yapması da ilginç bir değişikliktir. Neticede Fuzuli’nin mesnevisinde konu ettiği öyküyü çağdaş okurlara ulaştırma çabasıdır bir yerde Nesin’in çabası.

(Leyla ile Mecnun, Aziz Nesin, Nesin Yayınevi, 2013)

Fuzuli'nin anlam dünyasına çağdaş bir nüfuz

Leyla ile Mecnun, Sezai Karakoç
Leyla ile Mecnun, Sezai Karakoç

Yaşayan en önemli Türk şairi Sezai Karakoç’un akleme aldığı Leyla ile Mecnun modern zamanlardan Fuzuli’nin mesnevisine yapılmış bir nazire, belki de Fuzuli’nin eserinin büyüklüğüne çıkarılmış bir şapkadır. En az Fuzuli’nin eseri kadar önemli, en az onun kadar da ilgi çekicidir bu haliyle. Fuzuli’nin eserinin çağdaş alımlamada nasıl anlaşılması gerektiğini kendine has bir şiir anlayışıyla ve tamamen özgün bir yorumlamayla kaleme alan Sezai Karakoç’un eseri bu haliyle de en az Fuzuli’nin mesnevisi kadar başarılı addedilse gerektir. Karakoç’un eserinin Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’unun vücut bulduğu anlam dünyasına nüfuz etmeyi kolaylaştırdığı da söylenmeli.

(Leyla ile Mecnun, Sezai Karakoç, Diriliş Yayınları, 2010)

Fuzuli'nin şiir anlayışına bir bakış

Fuzuli’nin Poetikası, Muhammed Nur Doğan
Fuzuli’nin Poetikası, Muhammed Nur Doğan

Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere üç ayrı dilde divan yazmış Fuzuli’nin edebiyat, sanat ve şiir felsefesi bakımından da son derece gelişmiş bir dikkat ve hassasiyete sahip olduğu söylenebilir. Fuzuli, şiirin kaynağı, mahiyeti, önemi, faydası, şiir ilim ilişkisi, şaire etki eden objektif unsurlar vb birçok hususa bu divanlarının mukaddimelerinde doğrudan doğruya veya yazdığı bazı şiirlerin içerisinde dolayısıyla değinir. Kitabında Muhammed Nur Doğan, Fuzuli’nin kendi ifadelerine dayanarak, onun şiire bakışı, şiirin kaynağı, değeri, amacı hakkındaki değerlendirmelerini ortaya çıkarmaya uğraşıyor.

(Fuzuli’nin Poetikası, Muhammed Nur Doğan, Yelkenli Yayınevi, 2002)