Herkes kendi mayınına basar

Oysa herkes kendi mayınına basar. O bir yerde, bir menzilde seni bekliyordur. Kimse senin yerine ona basmayacak.
Oysa herkes kendi mayınına basar. O bir yerde, bir menzilde seni bekliyordur. Kimse senin yerine ona basmayacak.

Siyaset ve medya herkese yetecek kadar "farklılığın" olmadığı bir alan hâline geldi. Yani yazının girişinde ferdiyetçi bir söylemin alegorik bir anlatımı yok aslında. Kendi mayınını bulana kadar başkasının adımını atmak üzere oluşmuş bir sistem bütünü var. Sırası gelen patlayacak. Böylece her gün infilak eden siyasetçiler, yazarlar ve sosyal medya karakterlerinin oluşturduğu toz bulutu görüş mesafesini gittikçe kısaltıyor. Elektriklerin bir anda kesildiği bir kumarhanede ne olursa böyle bir ortamda da o oluyor. Zira fırsattan istifade, şahsiyetten istifanın hemen arkasından gelir.

Bastığın yere dikkat et! Zaten ediyorsun değil mi? Önündeki nereye basıyorsa sen de tam olarak oraya basıyorsun ayağını. Tedirginsin. Bu kısa mesafe sana sanki dünyanın etrafını on kere dolaşmak gibi geliyor. Mayın tarlasında yürümek bacaklarında derman bırakmıyor, korku ve ümit içerisinde tam olarak ne beklediğini bilmeden ve daha da önemlisi nereye gittiğini kontrol edemeden bir bilinmezin içerisinde sürükleniyorsun. Bacakların sana ait fakat adımların değil. Önünde yürüyene muhtaçsın lakin bir yandan da basılacak bir mayın varsa senin yerine onun basması için arkada kalmaya razısın. Ne rota belirlemeye ne de yön bulmaya niyetin yok. Oysa herkes kendi mayınına basar. O bir yerde, bir menzilde seni bekliyordur. Kimse senin yerine ona basmayacak.

***

Siyaset ve medya herkese yetecek kadar "farklılığın" olmadığı bir alan hâline geldi. Yani yazının girişinde ferdiyetçi bir söylemin alegorik bir anlatımı yok aslında. Kendi mayınını bulana kadar başkasının adımını atmak üzere oluşmuş bir sistem bütünü var. Sırası gelen patlayacak.

Mayın tarlasında yürümek bacaklarında derman bırakmıyor.
Mayın tarlasında yürümek bacaklarında derman bırakmıyor.

Böylece her gün infilak eden siyasetçiler, yazarlar ve sosyal medya karakterlerinin oluşturduğu toz bulutu görüş mesafesini gittikçe kısaltıyor. Elektriklerin bir anda kesildiği bir kumarhanede ne olursa böyle bir ortamda da o oluyor. Zira fırsattan istifade, şahsiyetten istifanın hemen arkasından gelir. Türkiye'de iktidar ve muhalefet diye ikili bir düzlem yok. İktidar ve taşrası var. Sorun taşranın kendini muhalif olarak gerçekleştirmesindeki muazzam tuhaflıktan kaynaklanıyor.

İllüzyonun temel ilkelerindendir; asıl olay izleyenin o anda bakmadığı yerde gerçekleşir.

Bir insanın ihtirasını gerçeklikle karıştırması nasılsa, iktidarın taşrasını muhalefet ile karıştırmak da aynıdır. Çünkü çatışan fikirler değil imkânların sınırlarıdır. Hele ki izm'lerin sonuna geldikleri kelimeleri taşıdıkları anlamın parodisine çevirdikleri bu çağda, bütün itirazlar olması gerekenden çok daha fazla şahsidir artık. İktidar merkezinden uzak kalan siyasi figürler, gerçek bir muhalefetin işletmesi gereken denetim ve teklif mekanizmasını sadece iktidar alanını genişletme manevrası olarak dönüştürüyorlar. Çünkü buna imkân veren bir sahne kuruldu. İllüzyonun temel ilkelerindendir; asıl olay izleyenin o anda bakmadığı yerde gerçekleşir. Ve şu anda Türkiye, fazlasıyla kör noktalarla dolu.

***

  • Bir İspanyol halk şarkısı vardır:
  • Bakma bana, bakıyorlar çünkü
  • Bakışıyor muyuz diye,
  • Tutmalıyız kendimizi
  • Bize baktıklarında.
  • Gel, kendimizi tutalım
  • Ne zaman bakmazlarsa
  • O zaman bakışalım…

Nedense bu şarkının sözleri aklıma geliyor son zamanlarda. Ne zaman bakmazsak o zaman bakışıyor bazıları hiç ummadığımız bazılarıyla… Son söz olarak... Sahne körlüğü diye bir şey vardır fakat, kimin nereye baktığını anlamaz bazen insan. O zaman kurtarmaz işte abra kadavra…