Hiç "acemi" olmamış "emekli" şairler ve şiirde demokrasi

Enes Kılıç, Mehmet Emin Küçüker, Samed Karataş, Rıdvan Tulum
Enes Kılıç, Mehmet Emin Küçüker, Samed Karataş, Rıdvan Tulum

Cins Oturum’da bu ay oturumun adına “genç şairler oturumu” dememizi istediler.

Rıdvan: Cins Oturum’da bu ay, “Genç Şairler Oturumu” adıyla, Mehmet Emin Küçüker, Samed Karataş, Enes Kılıç ve ben Rıdvan Tulum varız. Beyler oturumun adına “genç şairler oturumu” dememizi istediler. İlk soruyla başlayayım o zaman:

Genç sair diye bir şey var mı sizce veya bunu başka nasıl sınıflandırabiliriz?

Samed: “Genç şairler” gibi bir kullanım gündelik hayat itibarıyla mümkün. Genç iş adamı, genç siyasetçi vesaire gibi… Ancak şiiri diğer iş kollarından, gündelikten ayıran bir taraf var, bu da şiirle ne yapmaya çalıştığımızla ilgili, biz şiirle bir ifade ortaya koyuyoruz. Bunu “genç” ya da “yaşlı” olarak değerlendirebilir miyiz?

Cins Oturum’da bu ay, “Genç Şairler Oturumu” adıyla, Mehmet Emin Küçüker, Samed Karataş, Enes Kılıç ve ben Rıdvan Tulum varız. Beyler oturumun adına “genç şairler oturumu” dememizi istediler.


Bence başta bunu düşünmemiz gerekiyor. Şairlere baktığımızda, yaşı genç olduğu hâlde “emekli” olan şairler var. Emekliden kastım nedir; emekli insan her ay sabit bir geliri ve ufak da olsa güvenli bir alanı olan bir kişidir. Bazı genç arkadaşlar emekli olarak başlayıp, daha sonra bu maaşı reddedebiliyor; ama bazıları da reddetmeyebiliyor…

Rıdvan: Çok güzel.

Samed: Bu konuda buradan düşünebiliriz, buradan dallansın budaklansın bence.

Rıdvan: Enes?

Enes: Yani şimdi “genç şiir” diye bir şey var mesela, ben bu şiire başladığımda büyük Türk şiirine girmeden başladım. Önümde kimler vardı, Furkan Çalışkan, İbrahim Tenekeci ve diğerleri gibi; ama zaman geçtikçe büyük Türk şiirini görüyorsun işte. Ve orada hiçbir şekilde yaşlanmayan ve devam eden bir süreç var. Türk şiiri devam ediyor. Rıdvan: Türk şiiri genç bir şey yani.

Enes: Genç bir şey ve Türk şiiri, senin de aslında genç kalmanı tetikleyen bir şey. Büyük Türk şiiri ilerliyor ve senin de o sürede ilerlemen gerekiyor, ama Turgut Uyar’ın da dediği gibi “acemi bir şekilde” ilerlemen gerekiyor. Emekli olarak ilerlemek şiiri öldürür; şairi de yaşlı ve ölüme yakın birisi hâline getirir.

Enes: Burada belki tecrübeden bahsedebiliriz. Yani şair başladığı sürece tecrübesiz bir şekilde başlıyor. Yani “genç şair” tanımındaki genç “tecrübesiz” anlamında kullanılıyor da olabilir; ama mesela çok genç yaşında ölen şair Rimbaud hâlâ daha konuştuğumuz bir isim. Bu gençlik böyle bir şey mi buradan da bakabiliriz.

Rıdvan: Mehmet Emin sen ne dersin bu konuda?

Günümüzde “genç şair” ifadesi bir reklam aracı olarak kullanılıyor.
Günümüzde “genç şair” ifadesi bir reklam aracı olarak kullanılıyor.

Mehmet Emin: Günümüzde “genç şair” ifadesi bir reklam aracı olarak kullanılıyor. Bir tanımlama ifadesi olarak kullanılıyor oradaki genç kelimesi. Şair için ya da bir memur için genç sıfatını kullanmak arasında bence pek bir fark yok. İnsanın genci var, kadını var, erkeği var ve bunların şiire bir etkisi var. Bence bunu konuşabiliriz. Hayatta genç bir insandan ne beklersen genç şairden de beklentin o doğrultuda olur. Mesela hata yapar, genç insan. Aslında bu ifade bundan daha fazlası değil, ama daha fazlasıymış gibi kullanılıyor.

Enes: Benim aklıma da şey geldi, hata yapma fırsatı. Şairin hayatı boyunca hata yapma lüksü var.

  • Rıdvan: Hani İsmet Özel’in bir şiir tanımı var. Belki hepiniz bilirsiniz; iki arkadaş yürürken biri düşer ve düşmeyen arkadaş düşen arkadaşını yanına gider ve düşen arkadaşından bir şey duymak ister, işte o düşen arkadaşın dediği şey şiirdir der İsmet Özel; çünkü o an kendinden bir şey söylemiştir.

Sen o “düşen adam”ı genç ya da yaşlı olarak tanımlamazsın, kendinden bir şey söylüyor mu diye bakarsın. Onu tanımlarken artık yaş kalıpları atılır bir yerden sonra. Yaşlı da genç de düşer; ama artık “düşen” olarak bakarsın ona, durumu böyle görüyorum.

Enes: Şimdi her insanın birden büyüdüğü bir zaman dilimi var. Bir olay olur ve sen birden büyürsün. Başına bir şey gelir ve birden büyürsün. Şairin de birden büyüme süreci o büyük Türk şiiriyle karşılaşma anı bence. Şair ne kadar kısa sürede büyük Türk şiiriyle karşılaşırsa, o kadar çabuk büyür. Kullanılan o “genç” tanımı çok kısa sürede de bitebilen bir şey aslında.

Rıdvan: Tabii şairde biten, ama çevrede pek bitmeyen bir şey…

Samed: Bu konuda bir şey daha söyleyeyim, biz şimdi ne kadar bunları konuşsak da bunlar şiirin içine dâhil olmayan konular. Özetlersek bu konuda konuştuklarımızı, insan olarak doğuyoruz, büyüyoruz, ölüyoruz. Şiirin dışında gerçekleşen süreçleri şiirin içinde bir sıfat olarak almaya çalışıyoruz.

Rıdvan: Bunun bir anlamı yok aslında…

Samed: Yani… Mesela medya sektörüne göre 40 yaş ve öncesi genç şair veya dergilerde ise daha farklı bir yaş grubu genç gösteriliyor. Bunların hangisi doğru sayılır, kim genç kim değil bu aslında çok çözülememiş bir şey, ama çözülmesinin de kime faydası var bunu da bilemiyorum. Önemli olan metin ve onu yazan kişi. Tamam metni de kutsayamayız ama…

Rıdvan: Sıfatları çıkardığımız zaman metne gelmiş oluruz.

Samed: Nasıl söylesem 45 yaşında şiir yazan bir insanın hayatı ne kadar önemliyse, 18 yaşındaki bir insanın hayatı da o kadar önemli aslında. Bu ikisini birbirinden ayıracağız o zaman genç ve yaşlı diye tanımlarken. Hatta gündelik hayattaki geçimlerini sağladıkları işleri bile bunların içine dâhil etmemiz gerekir o zaman.

Enes: Genç Semih, genç mi hâlâ mesela?

Rıdvan: Genç Semih, genç mi hâlâ mesela… Artık bıraktığına göre futbolu, değil muhtemelen.

2019 yılında Türk şairi ne işe yarar?

Rıdvan: Başka bir konuya geçelim buradan. 2019 yılındayız, dördümüzde şiir yazıyoruz. Sorum şu: 2019 yılında Türk şairi ne işe yarar?

Enes: Şimdi şöyle söyleyeyim, 60’ların ortası ve 70’lerin başında her zaman olduğu gibi Türkiye’de siyasi gerilimler vardı; ama müzik, sinema ve edebiyat olarak zirve yaptığımız bir dönemdi. Kim vardı Erkin Koray vardı, Cem Karaca vardı, Barış Manço vardı, Ayten Alpman vardı. Sinemada Metin Erksan vardı; şiirde Turgut Uyar, İsmet Özel, Ece Ayhan vardı. Yani her alanda zirve yapmış bir dönemdi… Demek istediğim şu, şiir diğer bütün sanatlarla beraber yürüyen bir şey. Şiir bunların üstünde, ama bunlardan da etkilen bir şey. O dönemde herkes birbirini etkiliyor. Erkin Koray şarkı söylüyor, İsmet Özel şiir yazıyordu mesela… Şimdi bunun sıkıntısını yaşıyoruz. (Kapı açıldı) İsmail Kılıçarslan: Napıyosunuz la siz burada? Noluyor la burada?

(Topluca gülüşmeler)

Rıdvan: “2000 kuşağı diye bir şey yoktur”u konuşuyorduk abi üzerine geldin. (Gülerek)

İsmail: E o zaman kolay gelsin.

Topluca: Eyvallah abi.

Enes: 2010’lardan sonra özellikle müzik ve sinema büyük oranda sekteye uğruyor.

Rıdvan: Peki neden sekteye uğradı abi, bunu hiç düşündün mü? Bir şeyin değişmiş olması lazım.

  • Enes: Ortada müziği de sinemayı da etkileyecek bir şey yok, fikir de yok. Ama ben şiirin bunları etkilediğini düşünmekle beraber, bunların da şiiri etkilediğini düşünüyorum.

Rıdvan: Eyvallah ama soruma cevap alamadım, 2019 yılında Türk şairi ne işe yarar?

Enes: 1600’lü yıllarda şair ne işe yarıyorsa, 2019’da da o işe yarıyor; çünkü her devirde şairin üstlendiği görev, yeni bir söz söylemek olmuştur. Bu 2019’da da aynıdır.

Rıdvan: Eyvallah abi, Mehmet Abi sen ne diyorsun?

Mehmet Emin: 2019 yılında Türk şairi ne işe yarar diye sordun ya ben de şunu sormak istiyorum, işe yaramak iyi bir şey mi?

Rıdvan: Sen bunun şiirini de yazmıştın.

Enes: (Gülerek) Söyle abi, biz bunu şiirini de yazdık, de ya… (Gülüşmeler)

Mehmet Emin: Üzerine düşündüğüm de bir konu. İşe yaramak iyi bir şey mi, iyi ne yani, iyi bile muğlak şu anda. İyi şudur diyebileceğimiz bir şey de yok aslında, iyi bile değişken. Her şey o kadar öznel ki artık.

Samed: Demokrasi olduğu için…

Mehmet Emin: Gerçekten her şey o kadar öznel ki, buradan sosyal medyaya bile bağlarsın. Demokrasi olduğu için dediğin gibi, tam olarak öyle. Bundan 20 yıl önce bizim haber aldığımız kanallar kaç taneydi? TV kanalı olarak söylemiyorum, o dönemde haberler belki 10- 20 merkezden yayılıyordu. Şimdi ise herkes bir haber merkezi, haber kanalı. Dolayısıyla bütün kavramlar öznel artık. Dolayısıyla ne işe yarayacağını ne kadar konuşabiliriz, bilmiyorum.

Her şey o kadar öznel ki, buradan sosyal medyaya bile bağlarsın.
Her şey o kadar öznel ki, buradan sosyal medyaya bile bağlarsın.

Rıdvan: Samed senin hem soruya hem de Mehmed abiye cevabın var herhâlde buyur abi…

Samed: Şiir bir şeyin neticesi olarak önemli bir şey. Yani bir olay vardır, yaşanmıştır ve sen onun şiirini yazarsın. Bu oldukça önemli bir şey. Bir de, bir şeyin sebebi olarak hayati de bir şey. Buna “İstiklal Marşı”nı örnek verebiliriz. Cephelerde okunması vesaire açısından… Hayati bir durumu var bu işin. Ve bu hayatiliği ifadesinden aldığı güçle başarıyor. Yani bir ifade koyuyor ortaya şair, bu ortaya çıkan şeyden bir fayda bekliyoruz. Fayda derken çok sistemli, ağzı yüzü belli bir faydadan bahsetmiyorum. Şairin kaderinden okuyucunun kaderine dâhil olan ve orda yaşamaya devam eden o ifadeyi anlatmaya çalışıyorum. Çünkü burada şairin ve kaderin müthiş bir ortaklığı var. Bir metin yazıyor ve biz o metinden bir şey alıyoruz. Ama bunu çok sistemli ve belirli bir çerçeve içine almak istesek alamayız.

Mehmet Emin: Hatta İsmet Özel’in kitabının adı var, Faydasız Yazılar diye. Yani şimdi faydasız bir şey kötü müdür? İşe yaramayan bir şey kötü müdür? Bunu diyebilir miyiz?

Samed: Yo, diyemeyiz…

Enes: Belki de şairin faydasız birisi olması gerekir.

Mehmet Emin: Yani Türk şairi 2019 ‘da bir işe yaramazsa belki de daha iyi olacak.

Rıdvan: Ben aslında soruda, şairin şiirinin faydasından bahsediyordum…

Mehmet Emin: Sen şimdi öyle diyorsun, ama ben şairin şiiri için de aynı şeyi düşünüyorum.

Rıdvan: Faydası olmasa daha mı iyi?

Mehmet Emin: Fayda, aslında bize yutturulan bir zoka gibi bir şey. Şey demek istiyorum, şuan hayatımızda olan her şeyin bir şekilde faydası olması gerekiyor, o şeyin mutlaka böyle bir yer tutuyor olması lazım. Yararsız hiçbir şeye yer yok gibi. Benim karşı olduğum bu, söylemek istediğim de buydu.

Fayda, aslında bize yutturulan bir zoka gibi bir şey. Şuan hayatımızda olan her şeyin bir şekilde faydası olması gerekiyor, o şeyin mutlaka böyle bir yer tutuyor olması lazım. Yararsız hiçbir şeye yer yok gibi.


Rıdvan: Bir gün köye gittim, bir bayram zamanı ve ben sabahtan akşama kadar çay dolduruyorum. Turan Abi var bizim köyde, ona babam mı birisi söylemiş bizim oğlan şiir yazıyor diye. Geldi yanıma, Rıdvan şiir yazıyormuşsun, konuş da bizim köyün yollarını yapsınlar, dedi. 2019 yılında şair ne işe yarar diye düşününce aklıma bu geldi. Şairin o köy yolunu yaptırma ihtimali yok. Ama hâlâ şairin de şiirin de sultan olarak görüldüğü yerler var. İnsanlar sana umut bağlıyor ve umuda cevap veremiyor olsan bile insanların ilk geleceği yerlerden birisisin aslında. Bu bakımdan şair hâlâ bu işe yarıyor.

Mehmet Emin: Şunu demek istiyordum aslında, bir şey faydalıysa, aynı zamanda kullanılabilirmiş gibi geliyor bana. İster iyi ister kötü tarafından kullanılsın, “kullanılabilir” olmak iyi bir şey mi bunu konuşmak lazım.

Rıdvan: Kullanılabilir olunca, tüketilebilir de oluyorsun aynı zamanda.

Galiba tüketilemeyen tek şey de “İstiklal Marşı”.
Galiba tüketilemeyen tek şey de “İstiklal Marşı”.

Mehmet Emin: Belki de iyi birisi tarafından iyi bir şey için kullanılacak; ama “kullanılabilir” olmuş olacak en nihayetinde.

Rıdvan: Galiba tüketilemeyen tek şey de “İstiklal Marşı”.

Enes: Evet yani, her yerde her gün kullanılmasına rağmen tüketilemiyor.

Mehmet Emin: Biraz da şairiyle alakalı Âkif öyle bir insan çünkü, tüketilemeyen.

Şiire demokrasi geldi mi, gelecek mi, geldiyse ne yaptı?

Rıdvan: Samed’in az evvel değindiği “demokrasi” meselesi üzerinden devam edelim. Şiire demokrasi geldi mi?

Samed: Şiire demokrasi geldi mi… Örneğin 3000 takipçisi olan bir adam var ve kötü şiir yazıyor, ben bu adamı kötü şiir yazdığına ikna edebilir miyim?

  • Kötü şiir iyi şiir meselesine girmeden kabaca söylüyorum. Birkaç bin insan varsa arkamda benim, ikna olmam biraz zor olur gibi. Buradaki olay ne, takipçi sayısı ve buna benzer şeylere itibar edilmesi.

Bunun dışında demokrasi içinde küçük dergilerin büyük dergileri çok popüler olmakla suçlaması durumu var; ama onlar da “az takipçili olmak”tan haz duyan bir varlık süreci içindeler. Türk şiirinde şu an takipçi olayı var ve “takipçi” dediğimiz şeyin keyfiyeti ne bilmiyoruz.

Mehmet Emin: Benim aklıma da şu geliyor, yine işte biz bir şeylere kanıyoruz. 3000 takipçili olan adamın kötü şiir yazdığına ikna edilme, okurunu ikna etme meselesine gelince… Hep şey denir ya “Türk şiiri bunları yiyecektir.” Mesela hakikaten Türk şiiri bunları yiyecek mi, ben bundan çok emin değilim.

Rıdvan: Abi sürekli “3000 takipçili şair” demeyelim, insanlar üstüne alınabilir, 5000 de, 4000 de. Yanlış anlaşılabiliriz çünkü… (Topluca gülüşmeler)

Samed: Bu da şey gibi; önünde iki kişi var ve birisi birisini bıçaklıyor ve sen şey diyorsun ki, bırak bıçaklasın nasıl olsa tutuklanacak.

Mehmet Emin: Evet…

Samed: Tamam tutuklayacaklar da sen de o adamın bıçaklanmasını engelleyebilirsin.

Herkes bir ağızdan: Güzel örnek…

Samed: Eleştiri nedir, bir metnin gizemden arındırılması, foyasının ortaya çıkartılması gibi bir şey.

Mehmet Emin: Bizim, şairin veya eleştirmenin -kimse artık o kişi- bir şey yapması gerekiyor. Bir şey kötüyse onu ortaya çıkarması gerekiyor.

Eleştiri nedir, bir metnin gizemden arındırılması, foyasının ortaya çıkartılması gibi bir şey.


Enes: Şimdi mesela benim aklıma da şu geldi: Herkesin söz söylemekten çekinmediği garip bir ortam var. Kimsenin utanma duygusu kalmamış gibi biraz da. Demokrasi dediğimiz şey de biraz böyle. Ben bilmediğim bir konu hakkında konuşmaktan çekiniyorum, ama adam çekinmiyor. Şiirde de öyle bu, yazmak için yazılan bir şeye dönüştü şiir. söz söylemenin bir ağırlığı olmalı ve bunu şair de hissetmeli. Ağırlık taşımayan bir sözün kalıcılığı olamaz.

Mehmet Emin: Benim buradaki itirazım sadece şuna, bu şey neden olmuyor peki… Utanma meselesinden de bahsettin ya, bu artık ahlaki bir probleme gelip dayanmış oluyor. Ve bu sadece şiirle ilgili bir mesele değil, bence çok daha büyük bir problem. Hayatın her alanında artık böyle. Dükkâna giriyorsun esnaf, yolsuzluklara sövüyor güya, ama bir lirayı bile iç etmeye bakabiliyor. Tanzimden sonraki indirimler de buna dâhil.

Enes: Öncesinde de sonrasında da bir ahlaksızlık var.

Rıdvan: Abi sosyal medyayla ilgili söyleyecek çok bir şeyim yok aranızda en çok kullanan benim. Formülü olan bir şey, benim attığım “tweet”leri Mehmet Abi formüle dökebiliyor artık. (Topluca gülüşmeler)

Rıdvan: Kötü şair mevzusuna gelirsem, ikna etmenin gerçekten zor olduğunu düşünüyorum. Şuna dikkat edelim, yeni başlayan bir şair takipçi yapıp gelir. Artık böyle bir durum olacak bir yerden sonra: 2000 takipçin hazır, senin şair olduğuna ikna olmuşlar…

Samed: (Gülüyor) Derebeylik yani?

Rıdvan: Tabii, tabii. Yeteneksiz olup olmamanın ve ne okuyup yazdığının belirli bir süre önemi yok; ama bir iki sene sonra patlıyorsun. Diğer mevzu da şöyle o 2000 takipçinin içinde edebiyat camiasından birkaç kişi varsa senden kralı yok.

  • Enes: Hazır takipçi sayısıyla konuşma cesareti kazananlar varken, biz de şöyle diyelim o zaman tekrardan: “Üzerime yüreğimden başka muska takmadan konuşmak istiyorum.”

Samed: Muska mı, muska günah oğlum… (Topluca gülüşmeler)

Rıdvan: Bence okura ulaşmak açısından Twitter önemli; ama saf okura ulaşmak için, “ikna olmuş” okurlara değil.

Samed: Bazı insanları söze mecbur ediyoruz, yani adam neden söze mecbur olsun ki, herkesin kendi meşguliyetleri var. Bu kadar çok şair olmasının nedenlerinden biri de internetin ekonomik oluşu. Matbaa sıkıntısı da yok. Bunun olumlu tarafı şu, parası olmayan insanların kimseye boyun eğmeden bir şeyler yapabilmesini sağlıyor.

Rıdvan: Bu konuda söyleyecek bir sözü olan yoksa İsmail Abi’yi oynamaya devam edeyim Cins Oturum’da. Pardon şuan karar verdim, baştan beri onu oynamıyordum. Kayıtlara geçebilir. (Topluca gülüşmeler)

Kırlardan gelecekler mi gerçekten?

Rıdvan: İsmail Abi’nin son sorusu var onu da sorup bitireyim o zaman. Samed, kırlardan gelecekler mi gerçekten?

Samed: Kırlardan gelecekler, sanayiye gidecekler. Çünkü kuşlar ekmek var diye, sanayinin çatılarına konuyorlar artık; kırlarda uçmak yerine.

Rıdvan: Enes?

Enes: Bana böyle romantik sorular sorma.

Rıdvan: Eyvallah… Mehmet Abi?

Bence okura ulaşmak açısından Twitter önemli.
Bence okura ulaşmak açısından Twitter önemli.

Mehmet Emin: Samed’in verdiği örnekten sonra aslında kırlardan gelmişler bile. Demek ki insan kaldıkça sanayi devrimi kuşların ölümü olmayabilir. Bizim önünde sonunda geldiğimiz yer de bu işte, makineleşmemek. Şiirde de böyle.

Rıdvan: Eyvallah abi, ben de cevabımı vereyim o zaman. Anlaşmaya uyacaklarını düşünüyorum…

Topluca: Eyvallah…