Hüdayi'nin ümidi sensin ya Resulallah

Ömür sermayesini nefsin arzularına harcamakla israf etme, telef etme.
Ömür sermayesini nefsin arzularına harcamakla israf etme, telef etme.

Bir erene sormuşlardı da, bu kemâli nasıl bildin, diye. Cevabı şöyle oldu: “Şiir okuyordu biri, kulak tuttum. Demekteydi ki, ‘Hangi güzel yüz toprak olmadı ve hangi güzel göz yere akmadı?’ Bunu duyunca soğudum dünyadan. Sonra olan oldu.”

Aziz Mahmud Hüdâyî’nin mısralarına bir bakalım bu defa isterseniz.

Dûr eder Hak’dan seni hubb-i sivâ kayd-ı alef

Gör ne vech ile sülûk etmiş bu yollarda selef

Nakd-i ömrü eyleme nefsin hevâsında telef

Vech-i Bâkî var iken mahlûka bakmak yol mudur

[Hayvan yemi demek alef. Kayd-ı alef hayvanı besleme kaygısı, hayvanı yani nefsi demek olur. Hubb-i sivâ Allah’tan başkasının sevgisi.]

Kıt’aya şöyle bütünüyle bakınca, onun bunun sevgisi ile kalbi doldurmak ve nefsin arzuları peşinde olmak seni Hak’dan uzaklaştırır. Bak eski büyüklere, nasıl yol almışlar.

Kıt’aya şöyle bütünüyle bakınca, onun bunun sevgisi ile kalbi doldurmak ve nefsin arzuları peşinde olmak seni Hak’dan uzaklaştırır. Bak eski büyüklere, nasıl yol almışlar.

Bir erene sormuşlardı da, bu kemâli nasıl bildin, diye. Cevabı şöyle oldu:

“Şiir okuyordu biri, kulak tuttum. Demekteydi ki, ‘Hangi güzel yüz toprak olmadı ve hangi güzel göz yere akmadı?’ Bunu duyunca soğudum dünyadan. Sonra olan oldu.”

Nakd-i ömr... İfadeye bakılsın lütfen. Hayatı harcanmakta olan bir sermaye gibi görmek. Ve Kazancı Bedih’in sesinden ateş gibi mısra:

Neyse, fazla uzaklaşmayalım konudan. Ama elde değil ki, şöyle bitiriyordu değil mi gazeli:

Takdîr-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez

Bir şem’i ki Mevlâ yaka bir vech ile sönmez

Aaah ki âh!

Evet, uzaklaşmayalım gerçekten.

Ömür sermayesini nefsin arzularına harcamakla israf etme, telef etme.

Hâlık varken mahlûka bakmak yol mudur?

Şu yaptığın iş mi yani?

Evet, Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretlerinin şiirinden şöyle böyle anladıklarımız.

Çağrışımlar kaçınılmaz oluyor edebiyatta. Bakın neyi getirdi:

Ebdâna nazar eyleme vicdâna nazar kıl

Hâkin kimi gül kimisi hâr ü alef eyler

Hayâlî Bey (v. 1556)

Bedene değil kalbe bak.

Zâhire değil bâtına bak.

Hardware’e değil software’e bak.

Toprakta gül de olur, çerçöp de...

Nice bir emmârelikde eyleye nefsin karâr

İşidip “firrû ila’llah” ı et ol yana firâr

Ko sivâyı sıdk ile gel Hak’a eyle i’tizâr

Her murâdı Hak verir sen gayra bakmak yol mudur

“Firrû ila’llah” âyet.

  • Allah’a kaç; O’na sığın; O’na koş meâlen.
  • İnsanın Allah’tan korkup Allah’a sığınması.
  • Denir ya, “Herkes kaçar korktuğundan, ama Allah’dan korkan ona koşar”

İ’tizâr eyle diyor bir de. Yani özür dile.

Allah’tan özür dilemek.

Şöyle bitiyor kıt’a:

Her şeyi veren O iken, başkasından istemek olur mu.

Bir çağrışım daha (eskiler tedâî derdi):

Tâ key sefer mesâlik-i ‘isyâna Nâbiyâ

Seccâde-i amelde ikâmet zamânıdır

Şair Nâbî üstadım diyor ki;

Ey Nâbî! Ne zamana kadar günaha devam edeceksin. Amel seccadesine oturup Allah’dan özür dileme zamanı geldi geçiyor. Son fırsat bu. Allah ile arayı düzelt.

Şunlar da Hazretin mısraları. Öyle izah falan da istemiyor:

Kim umar senden vefâyı,

Yalan dünyâ değil misin?

Muhammed-ül-Mustafâyı,

Alan dünyâ değil misin?

Kimisini nâlân edip,

Kimisini giryân edip,

Âhir-i kâr üryân edip,

Soyan dünyâ değil misin?

Kasdedip halkın özüne,

Toprak doldurup gözüne,

Ehl-i gafletin yüzüne,

Gülen dünyâ değil misin?

Eğer şâh u eğer bende,

Her kişiyi salan bende,

Kimse mekân tutmaz sende,

Virân dünyâ değil misin?

Sihr ile donatıp kendin,

Meydana salan semendin,

Âleme mihnet kemendin,

Salan dünyâ değil misin?

İşin gücün dâim yalan,

Çok kişiden arta kalan,

Nice kere boşalarak,

Dolan dünyâ değil misin?

  • Bilindiği gibi Üsküdar’da çok ziyaret edilen türbesi var. Bursa’nın anlı şanlı kadısı iken bir gönül sultanına, Hazreti Üftade’ye aşk ile bağlanır. Şiirinde dediği gibi ‘sivâ’yı bırakır. Gönüller sultanı olur. Ülkenin sultanı Sultan Ahmed onun sadık talebesidir, meftûnudur.

Aşağıdaki Na’t-ı Şerîf de onun:

Kudûmun rahmet u zevk u safâdır Yâ Rasûlallâh

Zuhûrun derd-i uşşâka devâdır Yâ Rasûlallâh

Nebî idin dahî Adem dururken mâ-ı tîn içre

İmâm-ı enbiyâ olsan revâdır Yâ Rasûlallâh

Kemâl-i zümre-i kümmel senin nûrunla olmuştur

Vücûdun mazhar-ı tâm-ı Hudâdır Yâ Rasûlallâh

Seninle irdiler zâte dahî envâ-ı lezzâte

İşin erbâb-ı hâcâte atâdır Yâ Rasûlallâh

Hüdâyî’ye şefâat kıl eğer zâhir eğer bâtın

Kapuna intisâb etmiş gedâdır Yâ Rasûlallâh

Ezber yapmak iyidir ruh ve beden sağlığı açısından derim ben ve aşağıdaki şiirini de, ezberlenmesi ricasıyla takdim ediyorum. İnanın sanılandan kolay ezber. Dahası “neşve tahsîl etmek” için birebir.

Âşık k’ere maksûda

Cân bezl ede cânâna

Atsa özünü oda

Pervâneye pervâ ne

Dünyâda çeker her ferd

Hâlince belâ vü derd

Ol âşıka derler merd

Baş eğmeye nâdâna

Vaslın olalı matlab

Cân eğlenimez yâ Rab

Yap gönlüm evini yap

Şöyle koma vîrâne

Âşık sararıp soldu

Bin cân ile kul oldu

Âhir dileğin buldu

Bak Yûsuf-ı Ken’ân’a

Mûsâ gibi gel Tûr’a

Tâ kim eresin nûra

Merdâne bakan mûra

Erişdi Süleymân’a