İbrahim Ethem dede gömleği keten dede

Gökten üç elma düşmüş. Biri Ethem Dede'ye, biri sana, biri de bu masalı anlatana.
Gökten üç elma düşmüş. Biri Ethem Dede'ye, biri sana, biri de bu masalı anlatana.

"İnsan, evine döner de onun için, ‘Kayboldu' denilebilir mi hiç? Sor kendine, Ethem Dede dünyada olmadığı hâlde nasıl yardım ediyor insanlara? O yaşamıyor mu? Bizim bulamadığımız onca şeyi o nasıl bulabiliyor? Söyle, hangimiz daha diri?"

Sadık Yalsızuçanlar'a

"Babacığım, bir masal uydurur musun?"

Kozadan doğma sesiyle, babasına bakıyordu Suna. Gözleri lütfenlerle parlıyordu. Hikmet ey: "Portakalı da soyup başucuna koyayım mı?" dedi gülümseyerek.

Suna, hınzırca atıldı: "Eğer masal uydurmazsan, sakallarını çimdiklerim." Bir yandan da babasının sakallarına tırnaklarıyla fiske vuruyordu. Hikmet bey kahkahalar içinde aman verdi ve kızını kucaklayarak başını yastığa serdi. "Dili yaratan Allah, sözü de verir elbet" diyerek anlatmaya koyuldu: "Bir varmış bir yokmuş. Allah'tan başka hiç kimse yokmuş. Diyarların birinde kaybolan her şeyi bulup yerine koyan bir dede varmış…"

Bir zaman, Ethem Dede diyarında yaşayan bir hoca, bin bir gayret ve emekle yazdığı ilmî kitabını hanesinde kaybedivermiş. Bakmadığı bir iğne deliği kalmışmış.

"Karıncaların kaybettiği ekmek kırıntısını bile mi?" diye sordu heyecanla Suna. "Evet, onları bile yavrucuğum. Amma araya girme ki anlatayım." "Tamam babacığım, elmanın üzerine yemin ederim ki konuşmayacağım. Anlat hadi." "Bu dedenin adı İbrahim Ethem imiş. Biri bir şeyini kaybetmiş olsun, Ethem Dede'nin adını anarak yardım dilediği an, kaybettiği her ne ise, eğer onun civarında ise, o şey hemencecik ortaya çıkarmış. Bir zaman, Ethem Dede diyarında yaşayan bir hoca, bin bir gayret ve emekle yazdığı ilmî kitabını hanesinde kaybedivermiş. Bakmadığı bir iğne deliği kalmışmış. Tam vazgeçeceği anda hatırına İbrahim Ethem Dede düşmüş ve şu maniyi söylemiş:

  • "İbrahim Ethem Dede
  • Gömleği keten dede
  • Kitabımı kaybettim
  • Kitabımı bul dede"

Ve hoopp diye buluvermiş kitabını. Çocuklar gibi sevinçten zıplamış durmuş. "Varsın sen Allah dostu!" diye bağırmış neşeyle. Ethem Dede'yi yardıma çağıran bir çocuk oyuncağını, bir kadın örgüsünün tığını, bir adam ekmek parasını daima bulurmuş. Kaybedilen her ne ise, Allah müsaade eder, Ethem Dede de kaybolan o şeyi bulup insanları mutlu edermiş. Ethem Dede'nin sana yardım etmesi için ille de o diyarda olması gerekmez. Nefes aldığın gök neresi olursa olsun, kaybettiğin her şey için bu maniyi söylersen, onu önünde bulacaksın. Gökten üç elma düşmüş. Biri Ethem Dede'ye, biri sana, biri de bu masalı anlatana. "İbrahim Ethem Dede kimmiş ki bu kadar şeyi bulabiliyormuş? Gözlerim bozulurdu benim."

Ethem Dede dünyada olmadığı hâlde nasıl yardım ediyor insanlara?
Ethem Dede dünyada olmadığı hâlde nasıl yardım ediyor insanlara?

Kızının yanaklarını okşadı Hikmet Bey. Ve dedi: "O, Allah dostudur kızım. Kendini buldu ve bittabi Allah'ı buldu. Allah'ı bulan neyi kaybeder?" "Peki, neden seni de bulmuyor o zaman? Seni kaybettiğimi daha kaç kere demeliyim ona?" "Ben kaybolmadım ki yavrum." "Ama yaşamıyorsun. Kayboldun işte." "İnsan, evine döner de onun için, ‘Kayboldu' denilebilir mi hiç? Sor kendine,

Ethem Dede dünyada olmadığı hâlde nasıl yardım ediyor insanlara? O yaşamıyor mu? Bizim bulamadığımız onca şeyi o nasıl bulabiliyor? Söyle, hangimiz daha diri?" "Babacığım." "Söyle yavrum." "İlk kez, anlattığın masal beni uyandırdı."