İdeal toplum mitine bir güzelleme olarak; Richie Rich

Paranın belirleyici gücünün yozlaştırılmış toplumlardaki aşkınlığı, beşeriyetin hayvani bir dürtüye dönüştüğüne şahitlik etmemize yol açar.
Paranın belirleyici gücünün yozlaştırılmış toplumlardaki aşkınlığı, beşeriyetin hayvani bir dürtüye dönüştüğüne şahitlik etmemize yol açar.

Richie Rich'in zengin olmak üzerinden kurgulanan hikâyesi, yardımlaşma, dostluk ve diğerkâmlık gibi erdemlerin değil -doğal olarak- paranın gücü ve sahip olma duygusunun geçerliliği üzerinden vahşileşmiş bir alan açıyordu kendisine.

Kültürel biçimlendirme çeşitlerinin "masumiyeti" hakkında konuşmak hiç kolay değil. Dünya öyle bir yer değil çünkü. Hiçbir zaman olmadı ve tabiatıyla olmayacak da. Mesele şu ki; yaygın kitle iletişim araçları (sinema-televizyon) alıcılarına/müşterilerine yalnızca eğlence sunmuyor. Bu sâfiyânelikteki bir düşünme biçiminin soğukkanlılığı elden bırakmakla aynı şey olduğu kanaatindeyim. Soğukkanlı olmak zorundayız oysa. Bu bağlamda eğlencenin (ki o da bir ideolojidir) yalnızca bu amaca (üzerindeki etikete) matuf bir saikle önümüze getirilmeyecek kadar ciddi bir yerden konuştuğunu/konumlandığını söyleyebiliriz. Bu hep böyle oldu. Ancak ve ancak, satın aldığımız paketin içine dahil olanlar hakkında düşünecek zamanımız varsa durumu fark edebiliriz ki, buna takâtimizin kalmış olması gerekir öncelikle. Takâtimiz kaldı mı, emin değilim.

Türkiye'deki kitlesel eğlence tapınakları olan sinema salonlarının, etkinlik alanlarını, evlerdeki yeni iktidar aygıtlarına yani renkli televizyonlara devrettiği mâlum yılların sosyolojisini konuşmak, bizi bir yere kadar götürebilir. Bu yer, dolaylı etkileşimden doğrudan etkiye geçişin, yani yeni bir kültürel hizalanmanın adresini de içerecektir. 1980-2000 arasını kapsayan 20 yıllık oldukça uzun bir dönem. "Konuşan Türkiye" de bunun içinde mesela, "Holding İdeolojisi" ya da "Özal Kuşağı" da. Bahse konu bu yıllarda çocuk olmanın, bugünlerde sıklıkla parlatılan bir nostaljisi var mâlum. Anlaşılır bir ilgi aslında. Bu nostalji televizyondan bağımsız değil, hatta bilakis televizyonu merkezine alan bir havaya sahip. Yerli diziler, yarışma programları, açık oturumlar gibi o dönemin çocukluk hafızasında yer etmiş bütün televizyon fenomenleri, bu nostaljinin etken belirleyicileri olarak yüceltiliyorlar. Türkiye'nin; ağır krizler, faili meçhuller, ekonomik bunalımlar ve derin suikastlarla örüldüğü, sivil siyasetsizlikle meşhur en karanlık 20 yılına yalnızca çocuk gözüyle, "çocukça" bakmak maliyetli bir iş. Bir yanıyla masum elbette. Ama nostalji tutkusunun insanı bugünden kopararak, geçmişle zehirleyen bir tarafı mevcut. Özlem, tek başına açıklayıcı bir sonuç değildir.

20 yıllık televizyon (medya) hakimiyetinin Türkiye'si de konuşulmalıdır mutlaka. Bahse konu bu 80'ler-90'lar nostaljisinin çizgi filmler üzerinden ilerleyen çok başka bir boyutu daha var. Neredeyse dokunulmazlığı olan bir sınır bu. Dokunulmazlığı olan ve gücünü masumiyetinden alan. Bu yılların televizyon fenomenleri arasında, sabah ve akşamüstü kuşaklarında çocukları ekran başına sürükleyen Türkçe dublajlı ithal çizgi filmlerin, diğer fenomenlere (dizi, açık oturum) göre çok daha özel bir konumda durduğunu söyleyebiliriz. Benim açımdan, paketli eğlencenin pedagojik sakıncalardan arındırılmadan doğrudan evlerimize misafir edildiği zamanların bir nişanesi olarak -zihnimde doğrudan yer etmiş- zengin çocuğu Richie'nin hikâyesi, en unutulamazlar arasındaydı. Bir çocukluk fenomeniydi, elbette kıymetliydi, ancak merkezine zengin olma duygusunu alan bu meşhur çizgi anlatıya -doğruyu söylemek gerekirse- hiç ısınamamıştım. Elbette yüksek bir bilinçle-kavrayışla değil, dümdüz çocuk aklımla bakıyordum meseleye. Her şeyi olan bu sarı kafa'nın hikâyesini sıkıcı bulmamla ilgili bir şeydi bu. Evet fena hâlde sıkıcıydı Richie'nin "renkli" hayatı. Sözgelimi Taş Devri gibi eğlenceli ya da Ninja Kaplumbağalar gibi maceralı da değildi. Yine de önümüze ne gelirse izlediğimiz için, hayatımıza dahildi Richie Rich.

Bugün çocuk gözünü bir kenara bırakıp soğukkanlı bir şekilde geriye dönüp baktığımda, bu eğlencenin (belirli bir bakışın ürünü olan çizgi filmler) bir ideolojiyle birlikte o en saf bakışın (çocuk gözü) özüne doğru paket olarak servis edildiğini ve nihayetinde kızım Zeynep Esma'nın Richie Rich ya da muadili ideolojik bir eğlenceyi izleyerek büyümesine asla rızamın olmayacağını biliyorum mesela. Olanı-biteni anlamaya, anlamlandırmaya çalışan saf bir zihnin, tam da değerler dünyasının şekillenmeye başladığı bir yaşta, dış alıcıların ilettiklerinden ayrı-bağımsız bir karakteri olması çok zor. Bu bağlamda iyi ve güzelin, yeri ve zamanı bu konuda belirleyici bir anlam kazanıyor. Filtresiz eğlencenin de mutlaka görünmez bir maliyeti oluyor. Bunu bugün açık (Youtube v.s) ve ücretli (Netflix v.s) eğlence sağlayıcılar üzerinden de görebiliriz.

YA ZENGİN OL YA DA ÖL!

Peki Richie Rich kimdi? Tam yerine rast gelmiş sırma saçlı bir çocuk. Tüketim toplumunun, tek tip Amerikan hayat tarzının, küreselleşmenin, satın alınan bir rüya'nın simgesi. Bugün rapçi 50 Cent'in "Ya zengin ol, ya da (bu uğurda) öl! " sloganıyla anlattığı o dünyanın taşıyıcı köprüsü yani. Richie Rich'in etkili olduğu yılların ilki, İkinci Dünya Savaşı sonrasına, ikincisi de 80 sonrası tüketim kültürü çılgınlığı çağına denk geliyor. Bu iki dönemi, satılan eğlencelerden bağımsız olarak anlayamayız zaten. Hikâyemize gelecek olursak eğer, ki şöyle bir cümleyle açılıyor; "Richie Rich, dev bir malikânede yaşayan dünyanın en zengin çocuğu olarak, servetine göz diken kötüleri yakalamaya çalışır." İşte maceramız da burada başlıyor, çünkü bu bir ön kabuldür. Richie iyi- doğru-zengindir / kötü-hırsız-yoksullara karşı savaşacaktır o hâlde. Aslında bu denklemdeki en önemli ayrıntı, Richie Rich'in neredeyse bir süper kahraman olarak tasvir edilmesi bahsidir. Kocaman bir R harfine sahip kırmızı kazaklı üniforması, parayla elde ettiği doğal-süper güçleri ve her seferinde kötüleri yakalayarak büyük insanlık ailesini kurtarmasıyla, ustalıkla çizilen o zeki-sevimli-iyi portresi sürekli tahkim edilecektir.

Richie Rich fenomeninin 1953 yılında Harvey Comics evrenine ait bir çizgi roman serisi olarak kapitalizmin çocuk meleği imgesiyle başlayan macerası, önce Amerika'nın ünlü televizyon kanalı ABC'de 1980-1984 yılları arasında yayınlanan çizgi film uyarlamasıyla evlerimize, ardından 1994 yapımı Richie Rich / 1998 yapımı Richie Rich Mutlu Noeller Diler filmleriyle sinema salonlarına misafir olmasıyla zirveye ulaşacaktır. Ama her seferinde asıl hedef kitlesi yetişkinler değil, çocuklardır. Zengin-yoksul ikilemi, fırsatçı-hırsız-kıskanç yoksullar / iyi-çalışkan-faydalı zenginler, güvenlik ve toplumsal statü, paranın gücü ve arzulanan servet, tüketim kültürü ve modern hayat, insan versus müşteri gibi birçok kavram, kapitalist düzenin işleyişi üzerinden anlamlandırılıp-olumlanarak alıcılara iletilirken, çocuk gözünün yeni bir bakışa doğru evrilmesi kaçınılmaz bir hâle gelmektedir. İyi kavramı, yeni bir anlamın içinden sunulduğu için, bir noktada gerçekliğini yitirecektir.

Peki Richie Rich kimdi? Tüketim toplumunun, tek tip Amerikan hayat tarzının, küreselleşmenin, satın alınan bir rüya'nın simgesi.

MARAŞLI MECZUP ZEKİ, RICHIE RICH'E KARŞI!

Richie Rich'in zengin olmak üzerinden kurgulanan hikâyesi, yardımlaşma, dostluk ve diğerkâmlık gibi erdemlerin değil -doğal olarak- paranın gücü ve sahip olma duygusunun geçerliliği üzerinden vahşileşmiş bir alan açıyordu kendisine. Alt metninde paranın tahakkümüne değil, gerçek dostluğu arayan altın kalpli bir çocuğun hikâyesine atıf yapıldığına dair bir "sevimlilik" var elbette. Ama buradan ahlâkî bir meşruiyet çıkarmak pek mümkün görünmüyor. Son tahlilde Richie Rich varsıllığın hikâyesi ve zenginlik de oldukça beşerî bir ölçü. Zenginlik kavramı hem beşerî bir ölçü hem de durduğun yere göre algılayabileceğin ağırlıkta bir insani durum belki. Dünyanın içinde dolaşan, ne işe yaradığını herkesin bildiği, eski bir ayna olarak da anlaşılabilir, görmek isteyenlerin bakacağı puslu bir ayna olarak da. İnsanın yeryüzü serüveninden bağımsız bir alan değil bu elbette. Yaşamla iç içe. Beşerî bir ölçü ve ölçülebilir tarafları insana mecbur, yakın.

Evrensel, insani ve dinamik bir varoluşun simgesi olarak imleyebiliriz zenginliği, hayatın görünür alanlarına nüfuz edebilme yetisiyle işlevsel ve nobran bir dış yüzeye sahip olmasıyla donuk, soğuk. Zenginliğin ne'liği üzerine konuştuğunuzda, bu anlamdaki ölçüm parametreleri, değer katsayıları ve birim değişkenlerinin farklılık gösterebileceğini en baştan kabul etmeniz gerekir. Ruh zenginliği, hayata baktığın açının zenginliği, gönlünün zenginliği gibi yoksunluğun bertaraf edildiği zenginliklerden de bahsedilebilir elbette. Ama sözgelimi güncel bir ekonomik değer olarak paraya sahip olmanın "zengin" sıfatını elde edebilmek için yeterli olabileceği görüşünü anlayışla karşılayıp, daha çok paraya sahip olmanın bu sıfatı tahkim edeceği öngörüsüne sırtınızı dönememeniz gibi kahrolması elzem bazı cari durumlar var. (Meşhur para babalarından biri, zenginlik için; 30 milyon dolardan fazlasının bir anlam ifade etmediğini, hatta hissizlik oluşturduğunu söylemişti. Bu bir üst sınır olarak burada dursun, zaten toprağın doyuramayacağı hiçbir insan yoktur. En üst sınır limitsiz topraktır aslında.)

Paranın belirleyici gücünün yozlaştırılmış toplumlardaki aşkınlığı, beşeriyetin hayvani bir dürtüye dönüştüğüne şahitlik etmemize yol açar. Paranın aynı zamanda sosyolojik katmanları yaralayan bir etkiye sahip olması irade kırıcı bir sonucu ortaya çıkarabilir, mümkündür. Orhan Gencebay'ın politik temennisi "Batsın Bu Dünya"nın anlamlı bulunduğu anın fotoğrafını çekmek gibi. Ağlatıp da gülenlerin resmi... Georg Simmel'in "Paranın Felsefesi"nde anlattığı, tek ve yegâne amaç olarak, paranın hükümranlığı meselesinin doğurduğu arızaları, modern kapitalist sistem içerisinde tespit ve teşhir etmenin mümkünlüğü gibi ya da. Zenginlik afettir. Ya da Mustafa Özel'in Maraşlı Meczup Zeki'den duyduğu üzere: “Adam zengin olmaz." Zengin olur da, Richie Rich gibi olmaz mı diyelim. O hâlde Maraşlı Meczup Zeki'nin çizgi filmi yapılabilir mi?

MCDONALD'S VERSUS HAPİSHANE

Richie Rich, kırmızı kazağı, zengin özgüveni ve istediği her şeyi hemen elde edebilme gücüyle, yani bütün o hikâyesizliğiyle ortadaydı. Bir çocuğa benzemiyordu aslında. Bu seri, bir çocuğun hikâyesi olarak okunamazdı. Win-Win olarak doğmuş sıkıcı bir tipin, hiçbir şeyden etkilenmeyen, yaralanmayan, sarsılmayan, travmasız hayatını izlemenin ne anlamı olabilirdi ki? Evet görkemli bir hayat. Nazi mimarisi gibi ama, heybetli ama neşesi eksik. Küresel tüketim kültürünün, vahşi kapitalist anlatının ve McDonald's toplumunun hikâyesi. Richie Rich sıradan bir çizgi film değildi. Hem yaşadığı malikanenin günlük hayat rutininin sınırsız lüksünü yansıtan havasının, hem de malikanenin çevresindeki arazideki bulunan, bir şehir sistemi içinde olması gereken(!) (lunapark, stadyum, çiftlik, McDonald's, hapishane, bilim merkezi) tüm o mekânlarla kurulan ilişki biçiminin, toplamda başka bir anlatıya tekabül ettiği ortadaydı aslında.

Richie'nin, robot hizmetçisi Irona, sevgilisi Gloria ve köpeği Dolar'la kurduğu kendisine ait evrenindeki yegâne uğraşı -hemen ilk bölümde gösterileceği üzere- bazen yakın bir arkadaşı bile çıkabilecek o amansız maskeli düşmanlara karşı bitimsiz servetini müdafaa etmektir. Yüksek güvenlikli koruma tedbirleriyle; gözetleyen ve yakalayan bir sistem. Tanıdık geldi değil mi? Richie Rich'in çizgi film serisinde statü ve imge bakımından genişleyen anlamlara sahip iki mekânın özellikle altını çizmek gerekir ki, bunlar McDonald's ve hapishanedir. İkisi de sarı kafanın evinin bahçesinde bulunan bu mekânların, küreselleşme ve uslandırma olarak okunabilecek -kapitalizmin ideal toplum mitine kapı aralayan- anlamlara sahip olmaları oldukça mühim. Kusursuz tehlike, tam ifadesiyle.

Richie Rich, tam yerine ve zamanın ruhuna rast gelmiş bir çizgi film olarak, asla sıradan, üzerine düşünülmemiş, seyirlik bir çocuk eğlencesi değildi. Hatta uzun bir aradan sonra 2015 yılında Netflix uyarlaması olarak iki sezonluk yepyeni bir diziyle geri dönerek, zihin dünyamıza yaptığı hatırlatma ziyaretini de oldukça anlamlı bulduğumu söylemeliyim. O zaman şimdi bir 50 Cent feat Richie Rich düeti gelsin, nasılsa herkes aynı şarkıyı söylüyor artık. Bir filtre olarak şu belki; eğlence de bir ideolojidir.