İhtiyarlara yer yoksa kime var?

​İhtiyarlara yer yoksa kime var?
​İhtiyarlara yer yoksa kime var?

İnsana daha fazlasına ihtiyacı olmadığını düşündürecek şey Anadolu irfanıdır ve sistem bundan nefret eder. Çünkü Allah’tan başkasının Rezzak olmadığını bilen şeyin adı Anadolu irfanıdır. İnsana daha fazlasına ihtiyacı olmadığını düşündürecek şey Anadolu irfanıdır ve sistem bundan nefret eder. Çünkü Allah’tan başkasının Rezzak olmadığını bilen şeyin adı Anadolu irfanıdır.

“İhtiyarı var” diyorsak biri için o konuda işin doğrusunu seçebilme, yanlışını doğrusundan, doğrusunu, yanlışından ayırt edebilme kabiliyeti var demek istiyoruz.
“İhtiyarı var” diyorsak biri için o konuda işin doğrusunu seçebilme, yanlışını doğrusundan, doğrusunu, yanlışından ayırt edebilme kabiliyeti var demek istiyoruz.

İhtiyar seçim yapabilme kabiliyetine deniyor. Bir konuda “ihtiyarı var” diyorsak biri için o konuda işin doğrusunu seçebilme, yanlışını doğrusundan, doğrusunu, yanlışından ayırt edebilme kabiliyeti var demek istiyoruz. Fakat modern dünyanın buna ihtiyacı yok. Dolayısıyla ihtiyarlara. Çünkü modern dünya, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, iyiyi kötüden ayırabilme yeteneğini insanlara bırakmak istemiyor. Tamamen kendisi belirliyor ve neyin doğru, güzel, iyi olduğunu belirleyebildiği sürece varlığını sürdürebiliyor. Belirleyebilmeye güç yetiremediği yerde sistemin dışına atıyor. ‘Dışarıda yemek yemeye ne gerek var’ ihtiyarı, birini ihtiyar haline getiriyor sistemin gözünde. ‘Yeni bir çift ayakkabı almaya ne gerek var’ ihtiyarı, ihtiyar (eski, ilkel dolayısıyla yanlış) hâline getiriyor bu sistem nezdinde. Dolayısıyla ihtiyarlara niye yer olmadığı konusunu tam da burasından ele almak lazım.

İhtiyarlara yer olmadığı gibi aileye ve ailenin oluşturduğu bağa da yer yok yeni dünyada. Dolayısıyla ‘dede, nine, babaanne, anneanne, büyük baba, hacı dede’ bunlar gereksiz birtakım insanlar, hiçbir şeyden anlamazlar. Sosyal medyada sabahtan akşama kadar yakın akraba düşmanlığı videoları izliyoruz. Türkiye pandemide bütün dünyaya örnek olabilecek bir şey yaptı ve korona tedavisine -öyle bir hastalığın olup olmadığı tartışmalarından bağımsız olarak söylemek gerekirse- yaşlılardan başladı. İtalya’da yaşlı insanlar sokakta ölüme terk edilmişken, Türkiye “ben önce yaşlılarımdan başlarım ve tedaviye öyle devam ederim” diyerek eşsiz bir inisiyatif kullandı. Şimdi burada durup düşünmek lazım. Doğunun ihtiyara verdiği yer ve önemle Batının ihtiyara verdiği yer ve önem konusunda nasıl bir yakınlık uzaklık var?

Doğu toplumlarında ihtiyar kimse, kendisine sorulan, danışılan, seçim yapması istenilen, doğrusunu bildiği umut edilendir. Batı toplumları için bunun böyle olmadığını fiziki olarak gördük zaten.
Doğu toplumlarında ihtiyar kimse, kendisine sorulan, danışılan, seçim yapması istenilen, doğrusunu bildiği umut edilendir. Batı toplumları için bunun böyle olmadığını fiziki olarak gördük zaten.

Doğu toplumlarında ihtiyar kimse, kendisine sorulan, danışılan, seçim yapması istenilen, doğrusunu bildiği umut edilendir. Batı toplumları için bunun böyle olmadığını fiziki olarak gördük zaten. Yani kolayca Batı toplumları için biri iş gücü olmaktan çıktığında ‘başa bela’ haline geliyor. Her geçen gün emeklilik yaşının daha da ileriye atılması bunun delili. Yani mümkünse hayatının sonuna kadar çalışsın ve emekli olduktan hemen sonra ölsün, bir de toplumun sırtına yük olmasın. Bu tabi tekno-kültürle çok yakından alakalı. Bizim kullandığımız gibi Instagram kullanamıyorlar doğru. Hatta çoğu Instagram’ın ne olduğunu bile bilmiyor. Ama hayatı boyunca gördüğü manzaralar bizim Instagram’da her gün gördüğümüz hikâyelerden çok daha fazla ve güzel. Doğru Twitter’a girmiyor. Twitter’ın o rezil atmosferinde var olmaya çabalamıyor çünkü bu çeşit bir var olmayı ‘ihtiyar’ etmiyor, seçmiyor. Biraz Facebook’ta takılıyor. O da eşten dosttan haberdar olmak, köyden haber almak, hatta kimin öldüğünü çabucak öğrenebilmek için.

Geçen çok başka bir bağlamda Yusuf Genç’le insanların ölüm karşısındaki acemiliğini konuştuk. Bir ihtiyar başkası öldüğünde nasıl davranacağını biliyor fakat Türkiye’de gençler ölüm duygusu karşısında, cenazede, bir ölüm töreninde ne yapacaklarını bilmiyorlar. Anneleri, babaları ya da herhangi bir yakınları öldüğünde herkes onu yalnız bıraksın ve altı ay boyunca yapayalnız bir şekilde yas tutsun istiyorlar. Hâlbuki ihtiyarlar, cenaze dediğimiz şeyin hemen arkasından hayata doğru bir yolculuk öneriyor herkese. Yemek yediriyor. Çünkü dolayımsız şekilde hayatı hatırlayabileceğin ilk eylem yemek yemek çünkü. Neşesiz şekilde hayatı hatırlayabileceğin ilk eylem.

Türkiye’de gençler ölüm duygusu karşısında, cenazede, bir ölüm töreninde ne yapacaklarını bilmiyorlar.
Türkiye’de gençler ölüm duygusu karşısında, cenazede, bir ölüm töreninde ne yapacaklarını bilmiyorlar.

Bir cenaze evine gittiğinde eüzü besmele çekip Fatiha yahut Yasin okumayı bilmiyor gençler. Fakat ihtiyarlar bilir. Hayatı ve ölümü nasıl karşılayacağını bilme yeteneğidir belki de zaten ihtiyarlık. Ama dünya artık bununla ilgilenmiyor. Dünya çünkü sadece ‘experience’ ile yani deneyimlemekle ilgileniyor.

Uzun ve derin düşünme sonunda elde edilen şey, bulunulan gerçeklik demektir hikmet. Dünyada hikmete yer olmayınca ihtiyarların altmış, yetmiş, seksen yıl boyunca biriktirdikleri tecrübelerinden süzülen hikmete de yer olmuyor. Dalga geçilen kavramlardan biri de Anadolu hikmeti, Anadolu irfanı. Niye? Çünkü insana daha fazlasına ihtiyacı olmadığını düşündürecek şey Anadolu irfanıdır ve sistem bundan nefret eder. Çünkü Allah’tan başkasının Rezzak olmadığını bilen şeyin adı Anadolu irfanıdır. Daha birçok şey…

Sistemde niçin ihtiyarlara yer olsun? İhtiyarlar mümkünse çalışabildikleri son noktaya kadar çalışsınlar ve hemen ölsünler! Fakat burada bir tenakuz (çelişki) var. Tıp imdada fazlaca yetişmeye başladı ama bir taraftan da insanın ömrünü biçen şeyin eceli olmadığına inanıyorlar. Ecel kavramından nefret ediyorlar. Aslında tıbbın ihtiyar insanların yaş ortalamasını yükseltmesinden de nefret ediyorlar. En istenmeyen yan etkisi bu. Buna da bir formül bulurlarsa yani ihtiyarları bir çeşit soykırıma tabii tutabilecek bir aralık bulurlarsa onları sistemin dışına tamamen çıkarabilecekler. Çünkü ihtiyarlar üretici değil ve artık tüketici de değiller, yani sistemin işine yaramıyorlar.

Bebekler de çocuklar da üretmiyor ama tüketiyor. Sistemin en sevdiği şey, ürettiğinden daha fazlasını tüketmek isteyen hırslı adam modeli. İhtiyarlar, genel olarak bütün dünyanın ihtiyarları artık nispeten parayla, üretimle, hatta bir oranda tüketimle de ilişkisini bitirmiş bir insan tipi. Ve sistemin genci, gençliği her şeyiyle ön plana çıkarmasının yegâne amacı da her zaman olduğu gibi ‘Kârlılık Maksimizasyonu’.

Sistemin en sevdiği şey, ürettiğinden daha fazlasını tüketmek isteyen hırslı adam modeli.
Sistemin en sevdiği şey, ürettiğinden daha fazlasını tüketmek isteyen hırslı adam modeli.

Gençlerin ne hissettiği ne düşündüğü kapitalist sistemin umurunda değil. Asıl amaç onlara ne satabiliyor? Sözüm ona adı ‘genç’ ve gençlere hizmet olan markaların tamamı hakikaten gençlerimizle mi ilgileniyorlar yoksa onlara bir şey satmakla mı ilgileniyorlar? LGBT lobisi gençlerimizle mi ilgileniyor yoksa gençlere bir şey satmakla mı ilgileniyor? Siyasi partiler, gençlerimizle mi ilgileniyor, yoksa gençlerden bir şey almakla mı ilgileniyor gibi bir sürü soru…

Gençlerimiz bunları asla düşünmeyecek çünkü ‘ihtiyar’ değiller.