İlk Bosnaca-Türkçe sözlük: Makbul-i Ârif

Sözlük, özgürlük ve bağımsızlığın en önemli göstergesidir. Sözlüğü olanların, konuşacak dili, söyleyecek sözü vardır.
Sözlük, özgürlük ve bağımsızlığın en önemli göstergesidir. Sözlüğü olanların, konuşacak dili, söyleyecek sözü vardır.

İşgalciler, baskı altına aldıkları veya işgal ettikleri topraklarda yaşayan toplumların; öncelikle dillerini ve kültürlerini tahrif etme yoluna giderler. Toplumlar için asıl tehlike, topraklarını değil, dillerini ve kültürlerini kaybetmeleridir. Sözlük de öyledir. Sözlük, sadece kelime karşılıklarının verildiği, alfabetik bir dizinden ibaret değildir. Dilin zenginliğinin bir göstergesidir. Sözlük, canlıdır. Nefes alır, büyür, gelişir ve değişir. İnsanlar gibi, bazıları boştur, bazıları dolu.

Dil ile sözlük arasında derin bir bağlantı var. İkisi de birbirini besler, tamamlar. Dil, hepimiz için büyük bir imkândır. İnsanlar arasındaki irtibatı sağlar. Kendimizi onunla ifade ederiz. Dil, insanın kendisidir. Dil de, insanlar gibi, din ve kültür değiştirir. Dil, varlık ve kimliğin en belirgin ifadesidir. Dilini kaybedenlerin, kendini kaybetme süreci daha hızlı işler. Mevlana’ya ait olduğu söylenen şu söze hep birlikte kulak verelim: “Ana dilinden koparılan kimse, kendisine yabancılaşır.” Meselenin önemine binaen, arka arkaya, ikinci alıntımızı yapalım. Mehmet H. Doğan, Şiir ve Eleştiri (YKY, 1998) isimli kitabında bir tarihçinin “Dil eşittir kimlik.” sözünü aktardıktan sonra şöyle devam ediyor: “Dilini yitiren, dilinin konuşulduğu ortamın dışına savrulan ya da atılan kimse, her şeyden önce bir kimlik bunalımına düşüyor.” Şurası bir gerçek: İşgalciler, baskı altına aldıkları veya işgal ettikleri topraklarda yaşayan toplumların; öncelikle dillerini ve kültürlerini tahrif etme yoluna giderler.

Toplumlar için asıl tehlike, topraklarını değil, dillerini ve kültürlerini kaybetmeleridir. Sözlük de öyledir. Sözlük, sadece kelime karşılıklarının verildiği, alfabetik bir dizinden ibaret değildir. Dilin zenginliğinin bir göstergesidir. Sözlük, canlıdır. Nefes alır, büyür, gelişir ve değişir. İnsanlar gibi, bazıları boştur, bazıları dolu. Sözlük, yaşanmışlığın neticesi ve kanıtıdır. Belli bir döneme şahitlik eder. Sözlük, özgürlük ve bağımsızlığın en önemli göstergesidir. Sözlüğü olanların, konuşacak dili, söyleyecek sözü vardır. Sözlük, milletin tecrübesi, değerleri ve derinliğidir. Milletler arasındaki irtibatı sağlar. Onsuz: Derdimizi anlatamayız, başkalarının dertlerini anlayamayız. Cemil Meriç, Bu Ülke’de şöyle söylüyor: “Kamus, bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla. Kamusa uzanan el namusa uzanmıştır.”(Bu Ülke, 88) Buradan şuraya geçmek niyetindeyim. Asırlarca Osmanlı hâkimiyeti altında yaşayan Bosnalılar, dil ve kültür anlamında en müreffeh dönemlerini yaşamışlardı.

Müslüman Boşnaklar, devlet idaresinde yer almış, bazıları ise yüksek kademelerde görev üstlenmiştir. Birçok Boşnak okuma yazma biliyordu ve yüksek eğitimliydi. O yıllarda Müslüman Boşnaklar, edebi ve bilimsel eserlerini Türkçe kaleme alıyorlardı. Buna karşılık Bosnaca, bir anlamda, Osmanlı Sarayının resmi dili olmuştu. Ancak Osmanlı’nın bölgeden çekilmeye mecbur bırakılmasıyla birlikte, Bosnalı Boşnak Müslümanların dil ve kültür cephesi, ağır yara aldı. Batılılar bizi yani Osmanlı’yı bölemediler, sadece parçaladılar. Ailemiz dağıldı, fakat aramızdaki irtibat ve muhabbet kopmadı. Buna karşılık, bazı küresel ve yerel siyasi, kültürel ve edebi çevreler, kirli emellerden, hâlen vazgeçmiş değiller. Osmanlıdan sonra yeni bir ülke inşa etmek isteyenlerin dile ve dolayısıyla sözlüğe müdahale etmek istemesi, elbette boşuna değil. Bosna Hersek’i ve Bosnacayı uluslararası arenada yok saymaya, görmezden gelmeye ve hatta yok etmeye çalışıyorlar. Ancak tarihin hakikatlerine toslayıp, geri çekilmek zorunda kalıyorlar. Artık gelmek istediğim yerdeyim.

Tuzlalı Boşnak şair ve kültür adamı Muhammed-i Hevaî-yi Üsküfî, 1631 yılında, Makbul-i Ârif (Ariflerin Beğendiği) isimli Bosnaca-Türkçe manzum bir sözlük kaleme almıştır. Bu sözlük Bosnaca dili açısından çok büyük önem taşımaktadır. Balkanların en eski dillerinden biri olan Bosnacanın varlık ve yaşam kanıtı niteliğindedir. Bosnacanın ayrı bir dil olarak zikredilmesinin ve bu dilin yazılı belgelerle ilk defa beyan edilmesinin delilidir. Karanlıkla mücadele etmenin en iyi yolu aydınlatmaktır. Makbul-i Ârif hem Bosna Hersek’in hem de Bosnacanın varlığını tüm dünyaya ilan etmektedir. Bu yönüyle, Muhammed-i Hevaî-yi Üsküfî’nin de ifade ettiği üzere, Boşnakçanın derin ve köklü geçmişine ışık tutmuştur. Hevai-yi Üsküfi’nin bu sözlükte kullandığı dil, Bosnaca geleneğinin kesintisiz süregeldiğinin göstergesidir. 17. yüzyılda kullanılan Bosnaca ile bugünkü Bosnaca pek farklı değildir. Sözlükte kullanılan kelimelerin birçoğu, bugün bile Bosnacada tamamen aynı şekilde bulunmaktadır.

Makbul-i Ârif, bilinen en eski Bosnaca sözlüktür. Ştokavtsa (Stokavca) lehçesinin İyekavski (İjekavski) ağzıyla yazılmış ilk Güney Slaven sözlüğüdür. Eserin önsözünde, ünlü sözlük bilimci Farsça-Türkçe manzum sözlük müellifi Dede İbrahim-i Şahidî’nin Tuhfe-yi Şahidisi isimli eserinden esinlenerek, “Şahidi usulüne göre” kaleme alındığı dile getirilen bu sözlük Potur Şahidiya (Köylü Şahidi) olarak da anılmaktadır. Üsküfi’nin bu eseri, çok hacimli olmasa da dil, üslup ve kavramlar anlamında İbrahim-i Şahidi’nin sözlüğünden hiç de aşağı kalmıyor. Kafiye kullanarak ahengi yakalamış ve bu ahenk ile kelimelerin ezberlenmesini kolay hâle getirmiştir. Son derece özgün ve tamamen güvenilir olması hasebiyle, sözlükçülük geleneğinde kendine has bir yer edinmiştir. 17. yüzyılın ilk yılları, Osmanlı’nın fırtınalı dönemlerindendir. Kanuni Sultan Süleyman’ın ardından kargaşa ve isyanların baş gösterdiği yıllardır. Hevaî-yi Üsküfî eserini kaleme alırken, Sultan IV. Murat isyanları bastırıp düşmanlarını ortadan kaldırmıştı.

Bu sebeple sözlüğü, önsözde övgüler dizdiği, “Yüce Padişah’a, Sultan Murat’a” ithaf etmiştir. Makbul-i Ârif, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde şu şekilde geçmektedir: “Bosna- Saray şehrinin ârifleri, şairleri: Farisî’nin (Şahidi) kitabına nazire olmak üzere Bosna lisanıyla manzum bir lügat kitabı yazmışlardır.”(Cilt 5, Sayfa 303)Hevai-yi Üsküfî, bu sözlüğü hem dilbilim hem de milletlerarası kültür için kaleme almıştır. Bu sebeple Bosna Hersek dil biliminin ve Bosnaca sözlük biliminin temelini oluşturmaktadır. Bununla birlikte, sözlük bilimci ve yazar olarak, mükemmel olmadığını dile getirmekten çekinmemiştir. Bu çalışmayı kıymetli kılan bir diğer husus, bir sözlük olmasının yanı sıra, edebi bir eser olmasıdır. Muhammed-i Hevaî-yi Üsküfî, halk arasında yaşayan bir dili yazıya dökerek, Bosnacayı edebi bir dil hâline getirmiştir. Dilbilim cephesinden bakıldığında: Avrupa’da hem sözlük değeri hem de edebi değeri olan başka ikinci bir eser bilinmemektedir. O dönemde yazılan sözlükler, nesir veya nazım şeklinde olabiliyordu. Üsküfî’nin sözlüğü hem şiirdir hem de sözlük.

Dil, varlık ve kimliğin en belirgin ifadesidir. Dilini kaybedenlerin, kendini kaybetme süreci daha hızlı işler.

İki dilli Makbul-i Ârif, üçüncü bir dilin yani Arapçanın aruz veznine göre, özenle dizilerek kaleme alınmıştır. Bu sözlükte, farklı vezinlerle mısra kurma teknikleri kullanılmıştır. Sözlük, kuru bir dil bilgisi veya ilgisiyle izah edilebilecek; üzerinde düşünmek veya çalışmak ile olabilecek bir şey değildir. Farklı alanlara ait kelimelerin buluşma sahası olan bir sözlüğü hazırlamak oldukça meşakkatlidir. Sözlük hazırlayanlar, her sahanın erbabı ile temas hâlindedir, olmalıdır. Muhammed-i Hevaî-yi Üsküfî, “Beyzade” olduğundan, Bosna’nın kültür ve eğitim merkezi olan Tuzla’da yüksek seviyede eğitim görmüştür. Böylesine zor bir işin altından kalkması, Bosnaca ve Türkçeyi çok iyi derecede bilen, eğitimli ve bilgili bir ilim adamı olduğunu göstermektedir. Makbul-i Ârif, önsöz, sözlük ve sonsöz olmak üzere üç bölümden oluşan manzum bir dilbilim eserdir. Her üç bölümde de edebi usuller ve karış vezin sistemleri, başarılı bir şekilde icra edilmiştir. Önsöz yüz iki mısradan, sonsöz on dört mısradan oluşmaktadır.

Sözlükte 700 söz ve 330 mısra bulunmaktadır. Bu sözlükte hem Bosnaca kelimelerin Türkçe karşılıkları hem de Türkçe kelimelerin Bosnaca karşılıkları yer almaktadır: “Usta ağız rame omuz hem kulağa uho de / Celo alın kaş obırva sen güzelsin lipo ti”(Makbul-i Ârif, 116) Hangi dilin ne zaman kullanılacağına dair bir kural bulunmamaktadır. Bazen aynı mısrada, her iki dilin kelimelerine karşılıklar verilmiştir: “Tece ne akar peçe ne pişer dinja ne kavun ne jedi yeme”(Makbul-i Ârif, 121)Makbul-i Ârif, Üsküfî’nin yaşadığı dönemdeki Osmanlı ve Bosnalı günlük hayatının, edebi değerlerin ve sözlükçülük terimlerinin bir arada bulunmasını sağlayan bir eserdir. Sözlük, farklı uzunlukta, on üç ayrı kısma bölünmüştür. Bu bölümlerde bahsedilen konular sırasıyla: Allah ve insan, tarım ve günler, tabiat, köy hayatı, avlu, evlilik ve sevda, sağlık, ölüm, ev ve bahçe, bitkiler ve hayvanlar âlemi, aile, orman, sayı ve beslenme şeklinde sınıflandırılabilir. Sözlükte ağırlıklı olarak more deniz gibi isim, visoko yüksek gibi sıfat, devedeset toksan sayı ile gezinmek hodat gibi seksenden fazla fiil bulunmaktadır.

Buna ilaveten bog tanrı, papaz pop ve raj cennet gibi dinî ve mitolojik terimlerde bulunmaktadır. Dağ gora, ördek patka ve tuhum seme gibi köy hayatına ait kelimelerin yanı sıra, ostan öğendir, küski polug, psenica buğday gibi bitki, bülbül salavic, sokol şahin ve vırana karga gibi kuş ile inek kırava, macka kedi ve koç ovan gibi diğer hayvan isimlerine de yer verilmiştir. List yaprak, p’rst parmak ve gibi basit kelimelerin yanı sıra tuman dazd gibi o dönemde çok nadir kullanılan kelimelerde bulunmaktadır. Sözlükteki her bölüm, tamamen müstakil bir edebi eseri temsil etmektedir.

Hemen hemen her bölümün son kısmında “latife” olarak isimlendirilen; duyguları ve nasihatleri uygun biçimde anlatmayı hedefleyen, her iki dilde atasözlerine ve özlü sözlere yer verilmiştir: “İ tko godi dobro cini naci se / Hem kişi kim eylük eder ol bulur.”(Makbul-i Ârif, 131) Özlü sözün ardından, bölümde hangi veznin kullanıldığı ifade edilmektedir: “Fe’ülün fe’ülün fe’ülün fe’ülün / kişiye eyüce gereklü ‘ameldür.”(Makbul-i Ârif, 133) Bu sözlük, hayali muhataplar üzerinden; muhtemel sorulara, muhtemel cevapların verildiği bir eserdir. Bir muhataba “ne” kelimesi ile soru sorulmakta ve muhatabın cevap vermesi sağlanmaktadır: “Ne ipdür - uze zavezi bağla / Boyunduruk ne jaram ve zevle teljigdür.”(Makbul-i Ârif, 133) Halkın daha iyi anlamasını sağlamak istendiğinden ve konuşma dilinde farklı kökenden kelimeler tercih edilmediğinden, sözlüğün Türkçesi saftır.

O yıllarda ve sonrasında dilimize katılan Arapça ve Farsça kökenli kelimeleri pek tercih edilmemiştir. Ancak sözlükteki ima, işaret, kafiye, hiciv, deyim, kelime oyunları ve diğer mecaz inceliklerini anlayabilmek için eseri çok dikkatli bir gözle incelemek gerekir. Hevaî-yi Üsküfî’nin bu sözlükte kullandığı Slavca da saftır. İlerleyen yıllarda Türkçe kelimelerin kullanılacağı yerlerde, Slavca kelimeler kullanmıştır. Mesela, nar yerine şipak, duşek yerine postelja, kurşum yerine olovo, beşika yerine kolijevka ve çoban yerine govedar kelimelerini tercih etmiştir. Eserin kaleme alındığı esnada Türkçenin etkisi o kadar büyük olmadığından, bu durum oldukça tabiidir. Nadiren de olsa, Slavca kelimelerin yerine Türkçe kelimeler de kullanmıştır. Mesela, slijepi mis yerine yarasa, nevjesta yerine gelina kelimesini tercih etmiştir. Bazen de Türkçe kelimeler yerine farklı dillerden alınmış kelimelere yer vermiştir. Mesela, deva yerine kamila, dud yerine murva kelimesini kullanmıştır.

Uzatmayalım, toparlayalım. Bunları, şunun için anlattım, yazdım: Muhammed-i Hevaî-yi Üsküfî’nin Makbul-i Ârif isimli sözlüğü ilk olarak 2012 yılında Bosna Hersek Federasyonu Eğitim Bakanlığı tarafından yeniden basılmıştı. Altı yıl sonra Bosna Hersek’in Tuzla Belediyesi ile İstanbul’un Tuzla Belediyesi el ele verip, bu sözlüğü yeniden yayımladı. Makbul-i Ârif’in yeniden yayımlanmasıyla, her zaman ve zeminde dile getirdiğimiz, Türkiye ile Bosna Hersek arasındaki kardeşlik bağı, kültürel sahaya da yansıtılmış oldu. Böylesine önemli bir hizmete vesile olan herkes adına, Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı’ya teşekkürü bir borç biliyorum.