'İlk Dize'nin serüveni Arif Ay

Arif Ay
Arif Ay

Cins, şiirimizin ustalarını "başlama vuruşu"na davet ediyor ve bir şiirin nasıl kurulacağı gibi şiirin temel meselelerine cevap arıyor. Başlama vuruşu'nun ilk konuğu ise Arif Ay...

İlk dizenin nasıl zuhur ettiği eski Yunandan günümüze hep konuşula gelmiştir. Eski Yunanda şairlere peygamberlik izafe edildiği için onları esinleyen, onlara ilham veren tanrılar da icat edilmiştir. Bugün artık ne şairler peygamber katındadır ne de onlara ilham veren tanrılar söz konusudur. Anadolu'da: "Söyleyene değil, söyletene bak" diye bir söz vardır. Dolaysıyla etkili bir sözün, değerli bir sözün ya da ilk dizenin ortaya çıkışında Tanrı'nın müdahalesi olduğu gerçeğini işaret eden bu sözü de yabana atmamak gerekir.

Ne söylersek söyleyelim ilk dizenin bir esin sonucu ortaya çıktığı gerçeğini göz ardı edemeyiz. Bütün mesele esin dediğimiz bu büyülü şeyin nasıl ortaya çıktığıdır. Esin olayını ruhun bir vecd hali olarak değerlendirebiliriz. Somut gerçeklikten bunalan ruhun soyut gerçekliğe açtığı bir pencere diyebiliriz esin için. Muhayyilemiz somut gerçeklikle dolu bir malzeme deposudur. Esin dediğimiz hadise bu somut malzemeden soyut dilsel yapının ortaya çıkmasıdır. İlk dize dediğimiz bu dilsel yapı çoğu kez aklımızın mantığımızın ölçütleriyle çelişebilir. Biz yine de onu şiirin kapısını açacak bir anahtar olarak görürüz. Dilimizde bir süre dolaşan bu anahtar dize bazen bizi hayal kırıklığına da sevk edebilir. Öylece ortada kalmıştır o ilk dize. Ardından başka dizeler sökün etmemiştir. Bu durumun başlıca nedeni o esin dediğimiz ilk dizenin hayata dokunan bir yanının olmayışındandır. Kendimden şöyle bir örnek vermek istiyorum: "denize bir şeyler diyor adam" Bu dize "Su Düşü" adlı şiirimin ilk dizesi. Esin var mı? Var. Esinin kaynağı somut bir gözleme dayanır. Sabahın erken saatinde İzmir'de Kordon boyunda yürüyorum, yürürken gözüm birden, çömelmiş, hiç kıpırdamadan denize bakan bir adama ilişti. Kederli, dertli bir hali vardı. Denizle bütünleşmiş gibiydi adeta. Başında kasketi, giyim kuşamıyla doğu illerinden gelmiş izlenimi veriyordu. O ilk dizenin ardından hemen başka dizler de gelmeye başladı:

  • "çiviler çakarak / gözlerinden / denize bir şeyler diyor adam / deniz sımsıcak Erzurum karı / denizden bir parça / adamın alnına koymalı / belki çoğalır özlemi / rüzgârsa toprağın dansı / gelir esen meltemle / ölüm ıhlamur kokusu / çeker maviliği bir soluk / belki çoğalır özlemi / çoğalır adamın"

Bir başka ilk dize: "denizi topluyor bir kadın" Kadıköy'de sabahın erken saatlerinde sahilde çöp toplayan bir kadını görür görmez dilime geliveren bir ilk dize ve devamı:

  • "horoz boşluğa ötüyor durmadan / bir tekne bir ölüyü çekiyor / ilk duyuyorum yorulduğunu suyun / horoz boşluğa ötüyor durmadan / deniz dişiliğini korumuş / sokaklara kirli bir su yürümüş / uzak bir düşü tutuyor martılar / martılar denizle aramızda salıncak / yürüyorum denizle yan yana / kent uyanırken beni görecekler / denizi ve ölüyü görecekler / bin yıl geçmiş gibi deniz kurumuş gibi / kadınlar doğurmamış gibi / bu sabah beni söyleyecekler / denizi topluyor bir kadın / ölü bir zamanı diriltmek için"

İster somut bir gerçekliğe dayansın ister soyut bir olgudan kaynaklansın esin içimizde oluşan bir yoğunlaşmanın, başta da belirttiğimiz gibi vecd halinin şiir olarak dışa vurumudur. Esin kendiliğinden gelen bir şey değildir. Şairin kendini esine hazırlaması gerek. Şair, şairce duruşunu, hayat tarzını şiirle iç içeliğini sürekli diri tutmak zorundadır. Esinin sıklığı da buna bağlıdır. Baudelaire: "Esin kesinlikle günlük çalışmanın kardeşidir" derken belki de bu gerçeğe vurgu yapıyordu. "Merhamet gibi esin de her zaman ona layık olanlara verilir ya da onun peşinde koşmaktan bıkmayanlara" diyen J. L. Joubert şunu da der: "Esin, tanrısal bir nitelikte olmadığında şairin o oldukça yüksek düzeydeki duyarlığına sığınır: algısal asabiyet, algılanan her uyarıda yoğun bir şekilde titreşen kişi esinlidir." Burada şiirin tamamlanma sürecinde şairin ruh haline de dikkat çekilir. Kısacası her şairin kendi özelinde yaşadığı esin olayı her şairde başka bir tecrübeyi beraberinde getirir. Esini önemsemeyen şairler olduğu gibi esinsiz şiir yazılamayacağını söyleyenler de vardır.