Işık hızını geçersek karanlığa düşeriz

​Işık hızını geçersek karanlığa düşeriz
​Işık hızını geçersek karanlığa düşeriz

Reklamlar, hayat tarzları, ana babalar, komşular, kapitalistler, fabrikatörler bizim hızlı hareket edip enerji tüketmemizi istiyorlar. Koşuşturacak, yorulacak ve biten enerjimizi yeniden kazanmak için kalori ihtiyacı duyacağız. Dünyanın çarkı böyle dönüyor. Tüketmeyen insan kayıt dışı bireydir.

Oturmak devrimdir!
Oturmak devrimdir!

Oturan Boğa’nın, otuz iki yaşında ilk defa savaşçı arkadaşlarını bir saldırıdan korumak için er meydanına çıktığı ve otuz yedi yaşında şef olduğu söylenir.

Kırk bir yaşında Oturan Boğa efsanesi gerçekleşir. Beyazlarla yaptığı bir savaşın en kızgın anında kulağının dibinden vızıldayan kurşunlara aldırmadan düşmanın üstüne yürür ve sonra bağdaş kurarak yere oturup piposunu yakar. Savaş devam ederken o büyük bir rahatlıkla piposunu tüttürür…

Oturunca Ağrı Dağı gibi oturmak, düşmanın gözlerine bakarak durmak, aslanı görünce kaçmayan tavşan olmak, düşmana doğru yürümeden onun gelmesini erkekçe çayını karıştırırken beklemek…

Oturmayı bilmek, nişadır sürülmüş eşekler gibi ahırı yıkmadan ay ışığının keyfini çıkarabilmek cüret ister.

Oturmak devrimdir!

Durmak en soylu eylem biçimidir.

Herkesin hedefine, konfora, lükse koştuğu bir zamanda, her şeyi reddederek ve niçin reddettiği üzerine felsefe yapmadan durmak isyandır!

Tüketim mühendisleri durup dinlenmeden bizlere ihtiyaç listeleri ve yeni savaş alanları üretiyorlar… Kolesterolle savaş, depresyonla savaş, estetik savaşlar, yaşlanmama savaşı...


Reklamlar, hayat tarzları, ana babalar, komşular, kapitalistler, fabrikatörler bizim hızlı hareket edip enerji tüketmemizi istiyorlar. Koşuşturacak, yorulacak ve biten enerjimizi yeniden kazanmak için kalori ihtiyacı duyacağız. Dünyanın çarkı böyle dönüyor. Tüketmeyen insan kayıt dışı bireydir. İki keçisiyle bir köyde ömrünü tamamlayan adamdan nefret ediyorlar çünkü ondaki insanlık emareleri, yetinme duyguları, tüketmeme alışkanlığı kapitalistleri zarara sokuyor.

Dünyada kutlanan önemli günler icat ettiler: Sevgililer Günü, Anneler Günü, Babalar Günü, Öğretmenler Günü, Tıp Bayramı filan… Sadece böyle günlerde bile tüketmeden yerimizde otursak kapitalistler derin yaralar alacaklar, dünyanın kurtuluşu, fakirliğimiz oturmakla çözülecek buna inanıyorum.

Tüketim mühendisleri durup dinlenmeden bizlere ihtiyaç listeleri ve yeni savaş alanları üretiyorlar… Kolesterolle savaş, depresyonla savaş, estetik savaşlar, yaşlanmama savaşı, cinsellikle ilgili savaşlar, yabancı dil savaşları, kurslar…

  • Saçları beyazladıkça içi kararır mı insanın? Gençliğimizin yasını tutan siyah saçlarımız niçin beyazlayınca kefen olamıyor isteklerimize?

Beyaz saçlı, beyaz sakallı adam gördüğümüzde kendimize gelir ölümü hatırlardık. Nefsimizin koşuşturmalarını o güzel adamların saç telleri durdururdu ama şimdi aksakallı adamlar bile dünya nimetlerinden payımızı almamızı öğütlüyorlar. Hepsi varoluşçu kesildi başımıza. Bıraksan Ay’a gidecekler, dizilerde oynayacaklar. Kadere inanan gençlere kızıyorlar. Çok çalışmak, çok kazanmak fikrine iman etmişler. Düz olan dünyayı yuvarlak ettiler. Fahişe dünyanın vizite ücretini arttırdılar. Şimdi dünya yuvarlak, ona tutunan düşer. Pençeleriyle dünyaya tutunmaya çalışan insanlar kaybedecekler, hepsi kaybedecek, herkesi bir avuç toprak yiyip bitirecek…

Ne demişti Oturan Boğa: “Biz yenildik, çünkü kadınlarımız beyaz adamın aynasından kendi yüzlerine baktılar…”
Ne demişti Oturan Boğa: “Biz yenildik, çünkü kadınlarımız beyaz adamın aynasından kendi yüzlerine baktılar…”

Karamsarım, simsiyahım, istiyorum ki tüm insanlar pineklesin, dünya acı bir fren yapıp hepimizi sırtından atsın, evet aynen bunun için yaşıyorum…

Koşmak köleliktir. Koşan özgür değildir. Koşuyorsan seni kovalayan vardır, koşuyorsan isteklerinin arkasından köpekleşmişsindir.

Sen koştuğun için dünya duruyor. Sen durursan dünya dönecek. Sen hızlandıkça şeytan hızlanıyor, şeytan hızlandıkça sen hızlanıyorsun. “Kaderine meydan okuyan; kararlı, gururlu, kaybetmeyi sevmeyen, düşük karakterli insana modern insan denir.”

İnsan, kaderine rağmen bir şey olamaz. Olsa bile o işten hayır çıkmaz.

Koşmanın nirvanası durmaktır.

Bakın dağlar, taşlar yerinde duruyor. Onlar durduğu için dünya dönüyor.

Duran özgürdür. İtekleyici güçlere karşı dirençlidir.

  • “Mümin odur ki hep oturur, hiç durmaz.” demiş M. Arabi. Şimdi bu cümleyi şerh edecek cüreti gösteremem, nakledip geçiyorum.

Durmadan dinleyemez, anlayamaz, problem çözemezsin. Durmak en soylu eylem biçimidir.

Ölüm ruhun bedenden ayrılmasıdır. Bu çağda, kimin ruhuyla bedeni aynı yerde ki? Ruhumuzdan daha hızlı hareket eden araçlar sayesinde ruh-beden ikiliğimizi kaybettik.

Işığın önünde karanlık vardır. Işık hızını geçersek karanlığa düşeriz.

Otur ey insanlık, bir sigara yak ve savur dumanını bu kaosun üstüne. Sadeleşmek için, şehadet için.

“Herkes dünya için koştururken bir yiğit oturup toz oldu, duman oldu desinler.”

Ayağa kalkacak günlerimiz de olur bir gün. Daha rahat oturmak için elbette, bir çay demler yeni bir dünyayı konuşuruz bakarsınız ama şimdi koşacak zaman değil, oturup beklemek, beklerken sabretmek, kör ve sağır, hiç kıpırdamadan...

Ne demişti Oturan Boğa: “Biz yenildik, çünkü kadınlarımız beyaz adamın aynasından kendi yüzlerine baktılar…”

  • Karamsarım, simsiyahım, istiyorum ki tüm insanlar pineklesin, dünya acı bir fren yapıp hepimizi sırtından atsın, evet aynen bunun için yazıyorum…

Göz kapaklarınız kireçleninceye kadar bir tavanın çatlaklarına bakıp medeniyetler kurun.

Bakın Sezai Karakoç halen Mona’yı anlamaya çalışıyor. Onu anlamaya çalışırken bu toprakları dizayn etti…

Her şey bir ping pong masasında başlayıp bitmişti. Şimdi kimse kalmadı, raket ve topun sesleri kulaklarımızda: Tik tak tik tak tik tak…

Yavaş olun.

Sakin olun.

Durun ve bekleyin.

Oturan Boğa gibi durun ki başak sapları gibi ayağa kalkasınız. İnşallah, maşallah, maazallah, ugh!