İşinin ehli zanaatkar makineler!

Çalışan insan, makine olmayınca bir hiç olur.
Çalışan insan, makine olmayınca bir hiç olur.

Sanayi devrimiyle beraber insanlar zanaatkârlıktan uzaklaşmış, makineler yardımıyla kurulan tesislerde işlerin en basit kısmında var olmaya başlamıştır. Bu noktada çalışan kişinin yaptığı iş son derece temel seviyededir ve ustalık gerektirmez. İşçi ise sadece çalışan ve işleyen çarkın bir dişlisi olma niteliği taşır.

  • “Yaşamanın bir yolu kalmayınca ölüme hazırlık yapmanın ustası olmayı öğretti ustam bana.”
Zanaatkâr kitabı, meslekler konusunda derinlemesine bir çalışma sunuyor bize.
Zanaatkâr kitabı, meslekler konusunda derinlemesine bir çalışma sunuyor bize.

Richard Sennett’in Zanaatkâr, Karakter Aşınması, Yabancı adıyla yayımladığı üçlemesinden özellikle Zanaatkâr kitabı, meslekler konusunda derinlemesine bir çalışma sunuyor bize. Sennett’in kendi gözlemleri ve okumalarıyla sunduğu bu çalışmayı biz Türklerin Ahi teşkilatı ve esnaflık düsturlarıyla kıyaslayıp modern zamanlarda meslek kavramının nasıl da aşındığını gözler önüne sermekti niyetim. Şimdilik sadece bir sufle vermiş olalım, belki ilerde daha kapsamlı konu edilebilir. İsmail Kılıçarslan’ın Ortaçağ Meslekler Atlası adını verdiği kitabındaki, Ortaçağ mesleklerini şairene bir dille anlattığı şiirleriyle karşılaştığımda, yazının konusu büyük oranda değişti diyebilirim. Çünkü benim açımdan mevzu ele alınmış ve şiiri yazılmış bir noktaya taşındı. Kitap Ortaçağ’da, çölde yapayalnız kalmış bir şamana varıncaya dek meseleyi ele alması yönüyle bende hayranlık uyandırdı diyebilirim.

  • Özellikle yazının başına da aldığım dizeler, aslında benim anlatmak için belki günlerce kıvranacağım mevzunun nakavt edilmesi oldu. Usta çırak geleneğinde yıllar boyu sadece iş, beceri, bilgi değil; aynı zamanda ahlâk, edeb, sanat ve düsturun da tecrübenin hakkı gasb edilmeden aktarıldığını anlatmaya çalışacaktım.

Fakat “ölüme hazırlık yapmanın ustası olmak” ancak bir şair cümlesiyle anlatılabilirdi. Bu yüzdendir ki bu yazımı insan emeği noktasında odaklamaya çalıştım. Karmaşık bir teknolojiyle donatılmış her makine, insan emeğini değersizleştirir. Birçok iş kolunda bunu destekleyen bilindik cümleler vardır. İlk aklımıza gelebilecek olan masa başı ofis çalışanları hakkındadır; insan bedenini hapseden, zihnini yoran ağır bir iş olmasına rağmen bütün gün bilgisayar başında oldukları söylenir ve esas işi bir makinenin yaptığı vurgulanır. Yine günlük hayatımızda ise çamaşır ve bulaşık makinesinin evlerde iş yükünü azaltmasıyla beraber, ev işlerinin yoruculuğunun kalmadığına inanılır.

“Ucuz adamlar pahalı makinelere ihtiyaç duyarlar.”
“Ucuz adamlar pahalı makinelere ihtiyaç duyarlar.”

Bu örneklerde de görüldüğü gibi, insan artık bir makine kullanıcısı/kontrol edicisi olduğu için yaptığı iş hem küçümsenir hem değersizleşir. Aslında modern iş kollarının tamamında bu böyledir. Richard Sennett, Karakter Aşınması kitabında Sterling Bunnell’dan alıntı yaparak “Ucuz adamlar pahalı makinelere ihtiyaç duyarlar.” der. Burada da gördüğümüz üzere, makine insan emeğini iyiden iyiye yok sayan bir icat olarak konumlanıyor. Sanayi devrimiyle beraber insanlar zanaatkârlıktan uzaklaşmış, makineler yardımıyla kurulan tesislerde işlerin en basit kısmında var olmaya başlamıştır. Bu noktada çalışan kişinin yaptığı iş son derece temel seviyededir ve ustalık gerektirmez. İşçi ise sadece çalışan ve işleyen çarkın bir dişlisi olma niteliği taşır. Öyle ki birçok iş yerinde makine arızasıyla karşılaşıldığında çalışan insanın da bir önemi kalmaz ve cihaz tamir edilene kadar üretim durdurulur.

Karmaşık bir teknolojiyle donatılmış her makine, insan emeğini değersizleştirir.

Sistem arızalandığında, bir memur ve bir vatandaş birbiriyle bakışmaktan başka hiçbir şey yapamaz hâle gelir. Çalışan insan, makine olmayınca bir hiç olur. Bireyin zanaatkârlıktan, yani bir anlamda ömür boyu sürdürülen bir uzmanlık alanından uzaklaşmasına dair onlarca örnek vererek meselemizi bir ispat savaşına getirmek anlamsız olacaktır. O yüzden konuyu tek bir örnekte toplayarak bitirmek isterim. Son yılların mobilya sektörüne damga vuran modüler kurulum uygulamasına bir bakalım. Evine/ofisine bu yöntemle mobilya temin etmeyen neredeyse kalmamıştır. Modüler kurulumda, mobilya demonte bir şekilde paketlenir ve o şekilde satın alınır. Kurulum müşteri tarafından evde yapılır. Burada mobilyanın bütün parçaları numara ve kodlarla adlandırılmıştır. Her bölüm için vidalama ve sıkma aparatları mevcuttur. Bir zanaat ehli olmaya hiç ihtiyaç duyulmadan insanlar evlerine/ofislerine mobilyalarını yerleştirirler böylelikle.

Burada sahip olunan ev eşyasında bir derinlik bulmak tabii ki mümkün değildir. IKEA’nın devleştiği ve tüm dünyada global bir sermaye olduğu bu sektöre Massachusetts Teknoloji Enstitüsü son yaptığı çalışmayla yeni bir boyut getirmeye hazırlanıyor. Enstitü, insanların kendi evinde kendi mobilyasını üretebileceği bir robot üzerine çalıştığını duyurmuştu. Sistem, bilgisayar programı üzerinden seçili mobilyalara aynı zamanda bazı modifiyeler yapma imkânı da sunuyor. Yetkililer bunun daha demokratik olacağını savunuyor. “Demokratik” deyince de hemen teslim olunur malum farz-ı ayndır bu… Zaten zanaatkârın ve emeğin hakkını iyiden iyiye alaşağı etmiş bir modüler sistem, böylesine bir yenilikle insanların eşyayla olan ilişkisini sığlaştırmaya devam edecektir. Ancak kim bunun böyle olduğuna inanır da savunur bu devirde? Sen, ben, üç beş eski kafa belki de…