Katil devletin özgüveni

cns
cns

Mesele gerçekten keşke Kürtlerin verilmeyen hakları olsa. Keşke hakikaten tarihimizle yüzleşip Allah bizim belamızı versin dediğimizde meseleler hal yoluna girse. Mesele keşke Arz-ı Mev’ud olmasa. Mesele gerçekten Ermenilerin fantastik saplantıları olsa. Hıristiyanlar, Yahudiler ve kendilerine kitap indirilen ne kadar başkaları varsa bu topraklarla ilgili manyakça planlar yapıyor olmasalar.

Tam bir yüzyıl önce tamam, bu sefer oldu demişler. Müslümanların belini kırdık. Bizimkiler de aslında tamam, bu sefer bittik demişler. Bir yanıyla ikisi de doğru. Bir yanıyla ikisi de yanlış. Balkanlar’ı, Osmanlı’nın, Türk’ün vatanım dediği toprakları kaybetmişiz. Bozguna uğrayarak, rezil olarak, ezilerek, kırılarak, sürülerek. Balkanlar ve Kafkaslardan kazınışımız, çektiğimiz acılar on tane Ermeni meselesi büyüklüğündedir de bugün bile hem hâlâ canımız yandığından, hem utançtan, hem de ‘Dünya Düzeni’yle papaz olma ihtimali yüzünden sesimizi çıkaramayız. Unutmaya, unutturmaya çalışırız. Konuyu açmamız gerektiğinde de “Unutturmaya çalışıyorlar!” diye bağırırız, ayrı.

Balkanlar’ı kaybettik. Kafkaslardan sürüldük. Bağdat’tan, Şam’dan; hepsinden ve her şeyden önemlisi Hicaz’dan kovulduk. Korkunç hezimetler yaşadık. Bütün bir dünya tarihine yetecek acılar çektik. İstiklal Harbi’ne kadar belki biraz Çanakkale ve Kut efsanesi hariç dayak yedikçe yedik. Ancak arada parlayan Kut Zaferi öyle acayip bir ikramdı, öyle inanılması güç, öyle akıl dışı bir destandı ki bugün bile Kut’ül Amare zaferini bütün çerçevesiyle anlamak, anlatmak neredeyse imkânsızdır. Bu arada İngilizler yemedi içmedi, kendileri açısından bu korkunç hezimeti, bu tarihî utan- cı gizleyebilmek için, tarihten silebilmek için ellerinden geleni yaptı. Bize bile unutturmayı başardılar sayılır bir yanıyla. Bize bile çocuklarımıza Kut’ül Amare’yi anlatmak, tarih kitaplarına koymak, müfredata eklemek adeta yasaktır. Ne diyordu İsmail? Bu burada bir dursun. Dursun.

Kut Zaferi’ni dışarıda tutacak olursak, dışarıda Batı dünyası, içeride de Ermeniler ve Rumlar tamam demişlerdi. Dama! Bu sefer oldu. Bir şey oldu sonra. Kimine göre ‘Dünya Düzeni’yle kirli bir gizli anlaşmanın, kimine göre Düvel-i Muazzama’yı bıktıracak, takatsiz bırakacak kadar direnmenin, kimine göre şunun, kimine göre bunun yüzünden az biraz nefes alacak bir boşluk bulduk. Türkiye Cumhuriyeti tarihi o boşluğun tarihidir. Size zorlama gelebilir ama ben son zamanlarda başta Kut Zaferi olmak üzere bu milletin acayip ve akıl dışı direnişi hatırına, bize bir imtihan fırsatı daha verildiğini düşünüyorum. Allah bize bir bütünleme hakkı daha verdi. Görünen o ki o bütünleme hakkının, o boşluğun, bize tanınan nefes alma süresinin sonuna geldik. Bitti. Bu sefer tamam…

Yüz yıldır Müslümanlara yapmadıklarını bırakmadılar. Aşağılık insanlar şimdi yüz yıl önce derin dondurucuya koydukları iftiraları yeniden ısıtıp piyasaya sürüyorlar. Dolaptan çıkardıkları çok sesli koroyla söylenecek eseri seslendirmek için ne kadar hain, haysiyetsiz, münafık, katil varsa hep bir ağızdan bağırıyor: “Katil devlet!” Hep bir ağızdan ve sürekli bunu söylüyorlar: “Katil devlet!” Gezi’de Türkiye’yi yakmaya kastettiler, hayatı felç ettiler ama katil olan devletti. Barış süreciydi çözümdü kardeşlikti derken Suriye’de kovboy bozuntularından öğrendikleri ne kadar terör türü varsa uygulamaya koydular ama katil olan devletti. On beş yaşında şuursuz akıl baliğ olmamış sabi çetelerini barikatlara çukurlara gömdüler, aylardır güneydoğuyu karış karış patlatıyorlar ama katil devlet. Barış istiyoruz çığlıklarıyla Ankara’yı havaya uçurdular, sen aynı sırada teröristi bodrum katta kıstırdın diye katil oldun. Gavur ahlakı böyle bir ahlak işte. Saldırır, kan döker, katliam yapar ve gözyaşlarıyla çığlık çığlığa katiller saldırıyor diye bağırır. Elli tane katil devlet gelmiş yıllardır burnumuzun dibinde Afganistan’ı, Irak’ı, Suriye’yi tarihe gömüyor ve senin aşağılık münafık güruhunu bağırtıyor katil devlet diye. Katil devlet aradın da Türkiye’yi buldun, öyle mi? Allah belanı versin.

1970’lere kadar Avrupalı çocukları bile pazarda satan vahşi, manyak, aşağılık bir tür düşünün. Bu tür bırakın insan olmayı, hayvandan aşağı bir türdür. Daha düne kadar zencilerle aynı tuvalete bile girmeyen, zencinin yemek yediği dükkânda yemek yemeyen, iki ayrı dünya savaşında birbirini parçalayan, yüz yıldır İslam dünyasına doğrudan ve dolaylı kan kusturan bir tür düşünün. Şimdi o televizyonda gördüğünüz mülteci botunu batıran, çaresizlik içinde oraya buraya kaçışan mülteciye çelme takan, para atan, pislik yapan, seyredemediğimiz videolarda ve asla alamadığımız haberlerde adım başı zencileri, mültecileri böcek öldürür gibi öldüren tür. Bakmayın siz o devrim masallarına, aydınlanma teranelerine. Burjuva devrimiymiş de kültür sanatmış da bilimsel gelişmeymiş de... Yüzyılın başında kadınları bırakın üniversiteye, kütüphanelere sokmuyorlardı.

Fakirleri, sıradan kimseleri, kiliseye ve saraya mensup olmayan kişileri kendi dinlerinden ve ırklarından da olsa insandan saymıyorlardı. Çok açık bir şekilde yine saymıyorlar. Batılıların gözünde Müslümanlar, işçiler, zenciler, mülteciler, çekik gözlüler insan değildir. Yani aslında Amerikan başkan adayı Donald Trump manyak veya şımarık biri olduğu için değil, dürüst ve açık sözlü olduğu için öyle konuşuyor. Diğerleri sadece her doğru bildiklerini her yerde konuşmuyorlar. Farkları bundan ibaret. O yüzden bu canlı türü bugün de ülkeleri birbirine sokarken gözünü bile kırpmıyor. Bütün dünyanın gözünün içine baka baka gelip bataklığa çevirdiği, kan gölüne çevirdiği İslam ülkelerinde pervasızca hüküm koymaya devam ediyor. O yüzden bütün insanların gözünün içine baka baka terörü hem yaratıyor, hem yönetiyor, hem de istediği kişiyi, topluluğu veya devleti terörist ilan ediyor, teröre destek vermekle suçluyor. İstediği devlete katil devlet diye saldırıyor.

Bitti. Bu sefer tamam… Sona geldik. Zaten İsmet Paşa da Lozan’dan çıkınca “Bir yüz yıl kazandık” demiş. İşte o yüz yılın da sonuna geldik. Batılılar da böyle düşünüyor ki ucun ucun bize doğru geliyorlar. Hem Batılılar hem de biz paranoyaklar böyle düşünmekte, bu sefer tamam demekte haklıyız. Bir yanıyla iki tarafın düşündüğü de doğru. Sona geldik. Doğru çünkü görünen köy kılavuz istemez. Doğru çünkü artık topyekûn üzerimize saldırmak için kendi şehirlerini patlatmaktan bile geri durmuyorlar. Doğru çünkü dünyanın en güçlü, en manyak, en sapık ve en şartlanmış ülkeleri bütün güçleriyle üzerimize saldırmaya hazırlanıyor. İçeride ve dışarıda ne kadar düşman varsa beynimize mermi boşaltmaya hazırlanıyor.

Fakat bir yanıyla iki tarafın düşündüğü de yanlış. Peki, neden yanlış? Batılıların istila senaryosu niye çökecekmiş? İslam’ın, Müslümanların belini bu sefer tam olarak kıracakları hamleleri neden boşa çıkacakmış? Çıkacak çünkü hepimiz en derinden biliyoruz ki, kalplerimizle kavrıyoruz ve gözümüzle görüyoruz ki bir bütünleme hakkımız daha var. Yine çalışmayı son güne bıraktık, son geceye kadar dua etmek aklımıza bile gelmedi yine, kitabın kapağını bile açmadık daha ve yine uykusuz ve yorgunuz. Sona geldik, evet. Neyin özgüveni, neyin şımarıklığı bu bilmiyorum ama hepimiz adımız gibi biliyoruz ki Allah yine kitabı elimizden almayacak. Kapağını bile açmadık daha. Ama sorular hangi kitaptan çıkıyor biliyoruz ya..