Kav tutar aşkından siyah ve kahverengi

Bir kızı seversiniz. Olmaz. O aşkı içinizde taşırsınız. Harflere, hecelere, kelimelere, dizelere dökersiniz. Yayınlarsınız sonra bir dergide. “Monna Rosa” öyle bir yaygınlaşır öyle bir efsane katına ulaşır ki görülmemesi imkânsızdır. Şair görünmemek isteyendir, tanınmamayı dileyendir. Kaçamaz. Her kaçış teşebbüsü yepyeni pırıl pırıl bir şiiri gün doğmadan gün yüzüne çıkarmasıyla sonuçlanır.
Birbiri ardına Şahdamar, Körfez ve Sesler kitaplarını yayımlar. Bu kitaplarda ortak olan bir durum vardır. 1953 yılından 1958 yılı dâhil her yılbaşı gecesi şiir yazar Sezai Bey. Bir adam yılbaşı gecesi şiir yazıyorsa yalnızdır demektir hatta kimsesiz.
Sesler kitabı üçüncü şiir kitabıdır Sezai Bey’in. Bu kitap bir geometri sağanağı sıfatı ile tanımlanmış şairi tarafından. Kitapta yer alan Kav şiiri, Hızırla Kırk Saat kitabından sonra yayınlanan Taha’nın Kitabı’nda yer alacak Kav 2 ile devam edecektir. Taha’nın Kitabı şiirinin omurgasıdır. Omurga dikkatidir. Bir piknik arka planında bir aşk anlatılır Kav şiirinde. Geometri ve Batı şiiri formu ile işlenmiştir bütün serüven. Kav 2 şiiri daha doğulu ve cebir dilindendir. Müthiştir.
Kav nedir diye sorarsanız cevabını Sezai Bey versin: “Almışsın üstüne örtücülüğünü siyahın kahverenginin /Ağaç gövdelerinin kavların rengini”
Zaman geçmiştir ve ağaç kabuk tutmaya başlamıştır. Siyah ve kahverengi.
- Gece mavisi
- Birazdan sahile ineceğim. Önce akşamı sonra gece olmasını bekleyeceğim. Gece mavisini severim. Geceye karşılık gelir erkekler. Kızlar sabaha, gündüze, güneşin ışıltısına. Nedense kız denilince zihnime ışıl ışıl akan bir nehir ve o nehrin akışındaki ince ses ve önce pırıltı sonrasında ise parlayış geliyor. Nehir ve Deniz ve Irmak isimleri kızlara veriliyor zaten. Tam isabet. Peki Leyla’ya ne demeli. Leyla gece demek. Ama Leyla dediysek şu bizim Leyla. Sezai Bey’in deyişi ile okuyla yayıyla yaylasıyla bizim olan Leyla. Değişmeyen hep aynı kalan Leyla. Leyla’da bulunan gece hali Mecnundan kaynaklanıyor sanki. Çünkü o Mecnun’un Leyla’sı. Mecnun u Leyla daha doğru bir isimlendirme olabilir.
- İkisinden biri olmasaydı her biri için hayat kopması zorunlu gergin bir tel olabilirdi. Gerçi Mecnun kopmuştur. Kopup gelebilmiştir. Sadece erkeklerden oluşan gruplarda tekdüze bir karanlık sadece kızlardan oluşan gruplarda ise tekdüze bir aydınlıktan bahsedilebilir. Bu noktada ‘Akşam kente bir Meryem gibi girer.’ Akşamı ve geceyi aydınlatır. Tekdüzelilik uzun bir zamana yayıldığında insanın hissettiği sıkıntı edebiyata, müziğe, resme, bazen sadece bir tınıya sığınamıyorsa katlanılması zor bir sürekliliği işaret eder.
- Sahile indim. Kasım sert rüzgârı ile kendini usuldan hissettiriyordu. Oturduğum bankın yakınlarına tüneyen iki karga birbirlerini bekleyerek gaklamaya başladılar. Karga; kimileri için sadece gaklama seslerinden ibaret kimileri içinse bilgeliğin sembolü. Kabil mezar açmayı, defin işlemini bir kargadan öğrenmişti. Rüzgârın şiddeti artınca akşamı beklemedim. Geceyi de. Asıl beklemek istediğim geceydi. Bu sefer olmadı. Aklıma mavi gözlülerin halk tarafından sanki körmüşler gibi algılanması geldi. Mavinin geceye yakın olması sanırım bu algının nedeni. Bir de sabahı bekleyenler var. Necat Çavuş’un dizeleriyle: ‘Acuzenin gözünde akşam / Sabahı beklemekti’
Aralık
Gülün ölçü birimi güldür. Bu yüzden gülümser her hal ve durumda kimi insanlar -, mahzun olmalarındaki abartısızlık kendiliğindendir. Güzeldir. Gözleri ile görüp elleri ile işlerler “hatıralar haritası”nı.- Elbet gamzede bir tavrı ahlaksızlaştıranlara hiç ama hiç kapılmadan yürürler.
Benim hatıralar haritam bir bakıma mevsim şeridini kış mevsimi ile başlattı. 21 Aralık 1970 yılına kadar geçen çocukluğum uzun bir ilkbaharı dağlar içinde ormanların yamacında şenlik içinde çizilmiş haritaydı. Sonra en uzun gece denilen üstüne şiirler kitaplar yazılan gün geldi. Bu tarihte babam bahçesinde serum şişelerinin dizildiği tek odalı bir evde emanetini sahibine teslim etti. Allah rahmetinde dinlendirsin.
Aralık yetimliğimin başlangıcıydı. Hayatım için de uzun sürecek bir kışın başlangıcıydı. İlçedeki evimizin bahçesini çiçeklerle donatan annem, arık saksılara çiçekler işleyecek siyahlara bürünecek ve hep siyah kalacaktı. Benimse bir ablam bir ağabeyim yok. İyi tarafı şu; demek ki ölmeyecekler.
Matematiği severdim. Şimdi de severim. Başlangıçta, biraz mantıkta zorlandım. Kapı ya açıktı ya kapalı. Aralık yoktu. Sonra iyi derecede mantık öğrendim. Cevdet Paşa haklıydı: Mantık bilmeyenin ilmine itibar edilmezdi. Ancak bir türlü Ocak gelmiyor baca tütmüyordu.
Ölürken yazmak yazarak ölmek
Eflatun ölürken yazıyordu, cümlesi Latince bir cümleymiş. Latince öğrenenlerin mottosu belki. Kimi düşünür ve yazarlar ölürken bile yazarlar. Yazıya ve yazmaya gösterilen ve hissedilen bu tutum saygıya değerdir. Bir de yazarken ya da yazarak ölüm tecrübesini iliklerine kadar hissedenler var. Aynı durum kimi müzisyenler ve ressamlar içinde geçerlidir. Ben ikincilerden yanayım bu sefer.
Kaderin kâğıdın içinde saklı olduğunu sananlar yanılıyor. Kader kalemin içindedir. Kalemin hakkını vermek, kendisine kalem emanet edilenin, zorunluluğu kaderine tutunmasını gösterir. Cumhurun yani çoğunluğun ölürken bile yazmaları içinde yazarak ölmeyi de taşıyor ise bir değer ifade edebilir. İslam coğrafyasında ölene kadar yazan Eflatun’un ölümcül etkilerini silmek için Arabi’yi beklemek gerekmiştir.
Önceden de söylemiştim bir şiiri okuduğumuzda bir müziği dinlediğimizde ölmüyorsak ya şiirde ya bizde ya da hem şiir hem de bizde problem var demektir.
Bu noktada Tolstoy ölümü gösterip sıtmaya razı ediyor hem kendini hem de okurunu. Epik bir anlatıma dayanması trajedi yerine dramı öncelemesini beraberinde getiriyor. Getiriyor da ne oluyor derseniz içinde metafizik gerilim şartını taşımayan makul bir din anlayışı yerine vicdani dinin savunucusu bir portre çıkıyor. Ahlaklı değil ama ahlakçı.
Anna Karenina’daki Levin karakteri bizdeki toprağa ve değerlerine bağlı muhafazakâr girişimcileri andırıyor. Anna’yı, iktidar nimeti eşini, bürokrasi aşığını askeriye olarak kodlamak mümkün. Türkiye’nin son yüzyıllık serüvenini zihninizde tutarsanız çok eğlenceli okumalara kapı aralayabilirsiniz. Yolda olmak ve kapıları açmak gerekir zaten.
Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.