Kavramlar kelimeler ve acayip hakikatler: Akıl

Kavramlar Kelimeler Ve Acayip Hakikatler
Kavramlar Kelimeler Ve Acayip Hakikatler

İnsan cennetten sürülünce dünyaya geldi. Dünyayı bir tarla gibi sürmeye başladı. Ekini biçti, avı avladı. Suyu içti, ateşi harladı. Huzuru buldu. Huzuru bulunca kendini cennette hissetti. Kendini cennette hissedince aklı uyandı. Çünkü şeytan cennetteyken bile ona aklını kullan demişti de insan buna uymuştu.

Atalarımız demiştir ki;

Akıl akıl gel peşime takıl.

Sürüden kopma dök köküne çakıl.

Çakıldan uyanıp in dibine dökül.

Seherden önce yatma da kendine bükül.

Her mısraına bir hece eklenerek oluşan bu şeye bakıp da şiir diyeceğin ekmeğe sürülecek kabilinden anılan şeysine akıl denir. Akıl, kafadadır, ama yaşta değildir, baştadır ama elbet bir nebze yaşla ilgilidir. İnsan çok yaşlıdır ama gençliğe heveslidir. Gençlik cehalete teşnedir. Bilen bilmediğini bilendir, bilmeyen bilmediğini bilmeyendir. Velhasıl insana akıl kendine kanmasın diye verilmiştir. Ama insan aklını görüp ona hayran olmuş, bu hayranlıkla kendini zehirlemiştir. Peki insanın akılla imtihanı nasıl başlamıştır. Velev ki epeyce bir eğretilemeyle şöyle başlamıştır;

İnsanlar aklı keşfettiklerinde cennet bahçesinde huzur duymaktaydılar. İnsanlar duyduklarına hemen inanmasalar bile, huzura inanmaktaydılar.

İnsanlar aklı keşfettiklerinde cennet bahçesinde huzur duymaktaydılar. İnsanlar duyduklarına hemen inanmasalar bile, huzura inanmaktaydılar. İnsanlar inandıkları zaman değerlendikleri için huzur duymakla yetinmekteydiler. Huzurla yetinen insanların kalpleri vardı. Kalpleriyle duymakta ve konuşmaktaydılar. Kalp, atmaktaydı. Vurmaktaydı. Durmaktaydı. Şeytan kalbin sesini duydukça kudurmaktaydı. Bir plan yaptı ve cennet bahçesinde planıyla yol aldı. Cennet, planıyla yol alan şeytanı görünce ona engel çıkardı. Şeytan engele takılıp yere kapaklandı. Yerde sürünerek ilerledi. İlerledi ve ilerledi. Şeytan çok ileri gitti. İnsanın dibine kadar gitti. Onun yaratıcıya giden yoluna çöreklenip oturdu. İnsana dedi ki. Sen akıllısın. Aklını kullan. İnsan aklını kullandı. Cennetten kovuldu.

Elbet bu hikaye böyle değildi. Akıl bu hikayeyi de eğip bükendi. Rabbi, insana bir çubuk vermişti, bununla dürt de elmayı düşür de ye demişti. İnsan kendisine verilen çubuğu, elmayı görmesin de onun düşüreceği elma da kendine kalsın diye arkadaşının gözüne sokmuştu. Arkadaşı gözsüz ve elmasız kalmıştı. Kendisi elma sahibi ama kalpsiz kalmıştı. Çünkü aklı kullanmak kalbi öldürürdü.

Elbet bu hikaye böyle değildi. Akıl bu hikayeyi de eğip bükendi.
Elbet bu hikaye böyle değildi. Akıl bu hikayeyi de eğip bükendi.

İnsan cennetten sürülünce dünyaya geldi. Dünyayı bir tarla gibi sürmeye başladı. Ekini biçti, avı avladı. Suyu içti, ateşi harladı. Huzuru buldu. Huzuru bulunca kendini cennette hissetti. Kendini cennette hissedince aklı uyandı. Çünkü şeytan cennetteyken bile ona aklını kullan demişti de insan buna uymuştu, cennet benzerindeyken mi bundan geri duracaktı.

  • İnsanın aklı uyandı ve insan yine aklına uydu. Çünkü aklı kalbin denetiminde işlemeyen insan, hevası hevesiyle, derdi tasasıyla kendini şekillendirirdi. Nasıl ki cennette bile yasağa bahaneyi şeytanın önerisiyle akıl bulduysa, dünya döndükçe gözü dünyada olanın gözü mü dönmeyecekti.

Tuttu Habil’i öldürdü kendini Kabil etti. Cennette bile şeytanın fikriyle kendini kandıran ve yani kendini kandırmakla kendine kanan insan cennet benzeri dünyayı da Kabil olmakla kendine cehennem etti. Dünya insan için cehenneme dönünce zaten toparlacık olan dünyada ayakta kalmak imkânsızlaştı.

Ayakta kalmak imkânsızlaşınca şeytanın insanla işi bitti. Düşmez kalkmaz bir Allah’tı, ama insan düşmeyeyim diye insanın canına okur oldu. Ayakta kalayım diye dostuna düşmanına kıyar oldu. Yükseleyim diye alçaldı. Zenginleşeyim diye fakirleşti. Yaşayayım diye leşleşti. Her yaptığı fenalığı aklı dolayısıyla meşrulaştırdı.

Akıl kendisine en başta ne diye verildi, unuttuğundan onun kölesi haline geldi. Geldiği yerde genleşip oturdu ve bunu çok sevdi. Buna mukabil bir Tenekeci’nin şairliğiyle söylediği bize dua olsun, ve Murat’ımız odur ki, kararlar kalbimizden gelsin;

“Akıl git başımdan.”

Amin.