Kavramlar kelimeler ve acayip hakikatler: Kibir

Görmeyen, duymayan ve dokunmayan bir insan için dünyada kendisinden başka can kalmaz.
Görmeyen, duymayan ve dokunmayan bir insan için dünyada kendisinden başka can kalmaz.

Kibir insanın topaç gibi, tencere kapağı gibi kendi kendine, kendi etrafında dönmesidir. Bu dönüş zerre nisbetinde bir ivmelenme ile başlar ve dönüşle sarhoş olmanın akabinde merkezin kütle çekimi nedeniyle kendine yapışma ile sona erer. Sona erme kibirin sona ermesi değil, son evresine ermesidir ki o saatten sonra artık iflah mümkün değildir.

Kibir insanın kendine dönmesidir. Ama burada dönmek ile kastedilen şey insanın içine dönmesi, özüne yönelmesi değildir. İnsanın topaç gibi, tencere kapağı gibi dönmesidir.

Şair eve dön, şarkıya dön, kalbine dön demiştir. Kibir, bu çeşit bir dönüş ile varılan yer değildir. Zaten kibir varılan yer değildir. Kibir bir varamayıştır, her varamayış gibi bir olamayıştır. Kibir, bu çeşit bir dönüş değilse ne çeşit bir dönüştür de, insanın kendine dönmesidir; o da şöyledir; Kibir insanın topaç gibi, tencere kapağı gibi kendi kendine, kendi etrafında dönmesidir. Bu dönüş zerre nisbetinde bir ivmelenme ile başlar ve dönüşle sarhoş olmanın akabinde merkezin kütle çekimi nedeniyle kendine yapışma ile sona erer. Sona erme kibirin sona ermesi değil, son evresine ermesidir ki o saatten sonra artık iflah mümkün değildir. Zira insan kendine yapıştığı zaman, önce görme duyusunu kaybeder.

İnsan elbette dönüşlü bir yaratık türüdür, buna karşın aslında köşelidir. İnsan dönüşlü ve köşeli olduğundan durmadan birilerine çarpar. Çarptıkça çarpmış olduğu kadar çarpılmış da olur.

Her insanda vuku bulan bir duyunun kaybıyla başka bir duyunun keskinleşmesi, mevzubahis insan her insan gibi bir insan olmadığından gerçekleşmez ve insan duyma duyusunu da kaybeder. Görmeyen ve duymayan olunca insan, dokunma duyusunu da kaybeder. Görmeyen, duymayan ve dokunmayan bir insan için dünyada kendisinden başka can kalmaz. Kendinde kendinden başka hiçbir şey kalmayan insan, o tek şey ona kaldığı kadar, kendisi de o tek şeye kalmıştır ki bunu çocuklar bile bilir.

Kibir elbet kalbin içinde uyanır. Uyanınca ilk iş olarak kalbi uyutur.
Kibir elbet kalbin içinde uyanır. Uyanınca ilk iş olarak kalbi uyutur.

İnsan elbette dönüşlü bir yaratık türüdür, buna karşın aslında köşelidir. İnsan dönüşlü ve köşeli olduğundan durmadan birilerine çarpar. Çarptıkça çarpmış olduğu kadar çarpılmış da olur. İnsan çarpa çarpıla köşeleri yumuşar, ama toparlacık olmaz, çünkü her çarpma ve çarpılmanın etkisi aynı değildir. İnsan bu yüzden çarpa çarpıla eciş bücüş olur, insan olanlar birbirlerinden ecişlikleri ve bücüşlükleri ile ayrılır. Ama kibir, insanın köşelerini çarpılmaya değil, çarpmaya dayalı olarak törpülediğinden kibirli insanlar toparlacık olurlar, her dönüş turunda biraz daha hızlanır ve nihayetinde merkezin çekim kuvveti nisbetinde kendilerine yapışıp kalırlar. Bu itibarla kibirli insanlar hem korkaktırlar çünkü çarpılmaya kapalıdırlar, hem yalnızdırlar çünkü yalnızdırlar demek mümkündür. Öte yandan bu yalnızlık bütün büyük anların yontulduğu yalnızlık gibi bir yalnızlık değildir.

  • Buğdayı düşmüş başak gibi dik ama bir başına olma halidir. Zira bilinir ki, buğdayı düşmüş başak boş başaktır ama ağırlıksızlığının dikliği kendine asalet gibi görünür. Teşbihte hata yoktur, telmihte kusur olabilir.

Kibir elbet kalbin içinde uyanır. Uyanınca ilk iş olarak kalbi uyutur. Çünkü bir kalbi yoksa insan nereye gidebilir ki, anca kendine gider. Bu kendine gitme kendine gitme değil de kendine kalma, kendinin içinde bir sığıntı gibi ama bir saraydaymışçasına oturma türündendir. İnsan kendi içinde oturduğunda kendi kalbinde oturmuş olur. Kendi kalbinde insan kendisi oturunca kalp denen et parçacığı yumruk büyüklüğünde olduğundan başkasının oturmasına yer kalmaz. Başkasının oturmasına yer kalmayınca, kendi kalbinde kendi oturan insan, her şeye tepeden bakar.

Tepeden bakar ama göremez, ama tepeden baktığı için göremediğini de göremez, gördüğünü zanneder. Zannını görür, zannıyla akleder. Her şeye tepeden bakan insan her şeyin sadece tepesini gördüğüne hükmeder. Her şeyin tepesini gören insan perspektif duygusunu yitirdiği için büyükle küçüğü, iyiyle kötüyü ayırt edemez hale gelir. Görüsünü ve duyusunu zaten yitirdiğinden ve ne bir yaprağa ne bir çimene ne denize ne de göğe dokunduğundan neşesiz, nesnesiz, insansız ve cansız kalır, kendi aldığı nefesi can bilir, tek kendi varlığına kapılır, dünyaya ve hayata kapanır, ben der de başka bir şey demez hale gelir.

Herkes bilir ki, insan inandığını zikreder, zikrettiğine inanır. Kibirli insanın fikri de ‘ben’dir, zikri de ‘ben’dir. Rabbimiz bizi ‘biz’cilerden, sizi ‘siz’cilerden, beni ‘ben’den, seni ‘sen’den korusun. Amin.