Gözlüğün, aynan, kedi ya da kebap: seni sen yapan detaylar

Gözlüğün, aynan, kedi ya da kebap: seni sen yapan detaylar
Gözlüğün, aynan, kedi ya da kebap: seni sen yapan detaylar

Sustuğun anları hatırla. Susmak, hayatının en büyük hurafesi. Susmak ve bedel ödemek… Hayatına hiçbir zaman aynı anda giremediler. İkisi de seni daha tenha, daha ücra, daha karanlık, daha çekilmez biri yaptı. Yalnızlığının bedelini ödedin; en azından borcun kalmadı.

Bir kebapçı masasında hayatın derinliklerine dalış yaptıysan, elinde inciden çok çakıl taşları kalır. Etin lezzeti, servisin özeni, ikramların bolluğu ve seni mutlu eden envaiçeşit detay… Tüm bunlar, çakılların varlığını unutmana yetmez. Bir repertuvara başvurmadan ölemezsin. Kanser tedavisi gören teyzenin telefondaki sesiyle fermente edersin ruhunu. Belki biraz masumiyet bulaşır diye kedi sahiplenirsin. Berber aynalarında kendini en çok Al Capone’a benzetirsin. Arkadaşlarının ezberlenmiş tuhaf huyları vardır. Herkes gibi sen de onları ya kıskanır ya da acınası bulursun. Pantolonunun düğmesi zor kapanırsa diyete başlarsın. Teslimat kodları, hayatının güvende olduğunu sana vaaz eder.

Bir kebapçı masasında hayatın derinliklerine dalış yaptıysan, elinde inciden çok çakıl kalır. Apartmanın önündeki ambulans, alt komşunun son misafiridir. Zaman bir ambulans gibi geçer. Geçtikçe, daha az şeye daha çok inanırsın. Güneş gözlüğü üzülmüşlerin takkesidir. Üç taksitle satın aldığın güneş gözlüğü, seni bıyıklarından bile daha dindar gösterebilir. Senin için etrafı belirsizlikle çevrilmemiş hiçbir şey gerçek değildir. Hayat boyu, her gün, her saat değişen ve değişmeyen kimliğini, değişen ve değişmeyen çevreye uyarlamakla meşgulsündür. Aslında yaşamak, bu uyarlama eğrisinden başka bir şey değildir. Bunu yaparken azıcık başarısız olduğunda aptal, pervasızca başaramadığında ise deli sayılırsın. Uyarlama çabasına son verdiğinde artık ölüyorsundur.

  • Senin için etrafı belirsizlikle çevrilmemiş hiçbir şey gerçek değildir.

Bir kebapçı masasında hayatın derinliklerine dalış yaptıysan, elinde inciden çok çakıl kalır. Tuttuğunu koparan insanların çaresizliği memnun eder seni. Aslında yapıp ettiklerinin birçoğu emrivakiler yığınıdır. Aidatlar zamanında ödenmeli, iyi geceler mesajı tam zamanında atılmalıdır. Bunu bilirsin ve devam edersin. Çünkü devam etmen beklenir. Her gün özel jeopolitik konumlar serilir önüne. İkinci kez cevapsız bıraktığın çağrı, yepyeni bir fay hattıdır. En kolay ilişki on bin kişiyle kurulan, en zor ilişkiyse tek bir kişiyle kurulan ilişkidir.

Bir kebapçı masasında hayatın derinliklerine dalış yaptıysan, elinde inciden çok çakıl kalır. Anneler ve doktorlar mekânsız düşünülemez. İstersen dene. Başaramayacaksın. Hastalandığında çekilmez birine dönüştüğüne sen bile inanamıyorsundur. Mızmız değilsin. Bazı hastalıkların mekânı beden değil, sicildir. Hastaymış gibi yapıp aldığın istirahat raporları, seni daha az dürüst biri yapar en çok. Öyle anlarda, kendinin dışına mı çıkıyorsun yoksa kendin derinlerden bir yerden su yüzüne mi çıkıyor, ayırt edemiyorsun. Dürüstlük; dürüstlere karşı en iyi, dürüst olmayanlara karşı en kötü siyasettir. Sen acemi ve ukala bir siyasetçisin. Her gece, yastığının kenarındaki ikna odalarında icat ettiğin ideal kişiliğe giden yolda daima trafik vardır. Donanımlı bir hayal kırıklıkları uzmanısın sen.

Bir kebapçı masasında hayatın derinliklerine dalış yaptıysan, elinde inciden çok çakıl kalır. Bilirsin ki hakikat, kendini teslim etmen gereken şeydir. Ve arzuların bu teslimiyeti sıklıkla sabote eder. Yapılan bir espriye gülmemişsen, esprinin komik olduğuna dair dünya kadar kanıt da olsa, yine gülmezsin. “Kendimi feda ettim” diyenin kanıtları da aynı bunun gibidir. İnsanın parıldadığı anların kanıtla işi yoktur. Öyledir ya da değildir. İzahat etkisiz ve hükümsüzdür. Birine olan biteni anlatma isteğin hat safhaya varmışsa, ya kendine anlattığın kendi hikâye tükenmiş ya da hikâye aşırı sancılı hale gelmiş demektir. Hikâyenin sallantıda kalmış yanlarını bir başkası yerli yerine oturtsun diye anlatmak istersin. Çoğunlukla başlangıç, nadiren de son sallantıdadır. Bunu çocuklardan ve ihtiyarlardan bilirsin. Hikâye fabrikaları gibidirler.

Bir kebapçı masasında hayatın derinliklerine dalış yaptıysan, elinde inciden çok çakıl kalır. Çünkü kendini gıdıklayamazsın. Çünkü öylesine keskin hatlarla çiziyorsun ki benliğini, getirdiğin radikal çözümler yaşadığın sorunların sıradanlığı yüzünden heba oluyor. Çünkü bütün korkuların yanlış. “Hadi ama korkular yanlış olamaz,” diyeceksin. Sen öyle san. O denli özgün olmaya çalışıyorsun ki duygularının nedeni olan her şey, duygularının hedefi haline geliyor. Geçmişe gelecek fırsatı vermekten ödün kopuyor. Bedeni ve bilinci gizemli bir anlam tarafından zapt edilmiş bir kurbansın sen. İyileşmekle, sorunun yok edilmesinin bir ve aynı şey olmadığını fark edene kadar, o gizem seni kelimesiz bir anlam kaosuna dönüştürüyor. Senin kim olduğun, neleri risk olarak gördüğünle o kadar ilintili ki... Risk repertuvarında ne varsa sen osun. Sustuğun anları hatırla. Susmak, hayatının en büyük hurafesi. Susmak ve bedel ödemek… Hayatına hiçbir zaman aynı anda giremediler. İkisi de seni daha tenha, daha ücra, daha karanlık, daha çekilmez biri yaptı. Yalnızlığının bedelini ödedin; en azından borcun kalmadı.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.


Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım