Kısa biyografi, uzun hikâye yorulmuş bir anlam: Kemal Tahir

Kemal Tahir 21 Nisan 1973’te geçirdiği kalp krizi sonucu, yorgun bir adam olarak… dışarıda tutulmuş bir adam olarak… İstanbul'da vefat etti.
Kemal Tahir 21 Nisan 1973’te geçirdiği kalp krizi sonucu, yorgun bir adam olarak… dışarıda tutulmuş bir adam olarak… İstanbul'da vefat etti.

I. İsmail Kemalettin Demir’di. II. Abdülhamid’in yaverliğini de yapan asker bir babanın oğlu olarak 13 Mart 1910’da İstanbul’da doğdu. Doğduğunda büyük harp başlamamış ve İstanbul henüz işgal edilmemişti. Abdülhamid tahtan indirildiğinde babası emekli oldu. 1912 Balkan Harbi’ne çağrıldı. Savaştı ve geldi. Birinci Dünya Savaşı başlayınca tekrar askere alındı. Gitti ve Çanakkale’de savaştı. Yaralandı ve Aydın ve Burdur gibi şehirlerde inzibat subaylığı yaptı. Babasının görevi dolayısıyla bütün savaş yıllarında imparatorluğun çeşitli şehirlerinde geçti çocukluğu. Nihayet 1923’te ailesiyle birlikte İstanbul’a geldi. Galatasaray Sultanisi’ne yazıldı ama 3 yıl sonra annesi ölünce bırakmak zorunda kaldı. Biraz avukat kâtipliği, biraz ambar memurluğu yaptı Zonguldak’ta. Tüm başarılı romancılar, hikâyeciler gibi o da önce şiir yazdı. Ama olmadı.

Kemal Tahir, Aydın ve Burdur gibi şehirlerde inzibat subaylığı yaptı.

II. Samim Aşkın’dı. İstanbul’a geri dönünce bazı gazetelerde röportaj muhabiri ve çevirmen olarak çalıştı. 1933-34 yıllarında aralarında Yakup Kadri ve Arif Nihat Asya’nın da olduğu bir grupla Geçit dergisini kurdu. İlk yazısında Şehir Tiyatroları üzerine Muhsin Ertuğrul’a sertçe çıkıştı: “Bıktırıncaya kadar çıplak bacak değil beyim, taptırıncaya kadar sanat ve vatan eseri görmek istiyoruz” dedi. 34’te Anadolu serilerini kaleme aldı. Anadolu’yu bir masal diyarı haline getiren edebiyatımıza, Anadolu’nun gerçek veçhesini göstermeye girişti. Sonraları pek çok gazetede köşe yazarlığı, muhabirlik, başyazarlık ve idarecilik yaptı. İlk hikâyelerini bu devrede yayınladı. İlk kitabı ‘Namık Kemal İçin Ne Diyorlar’ da bu arada yayınlandı.

Kemal Tahir Anadolu’nun pek çok şehrinde toplam 12 yıl hapis yattı.
Kemal Tahir Anadolu’nun pek çok şehrinde toplam 12 yıl hapis yattı.

III. Nurettin Demir’di. Aldanmış ama aldatmamış bir adamdı. Daha sonra yayınlanacak olan notlarından öğrendiğimize göre Kemal Tahir o yıllarda Mustafa Kemalci bir sosyalistti. Mustafa Kemalci olması yine de sosyalist olmasının üzerini örtemeyecek ve takibata maruz kalacaktı. Bahriye’de ‘Gedikli Başçavuşu’ olan kardeşi üzerinden dâhil olduğu bir meselede yargılandı ve 1938’de 15 yıl hapse mahkûm oldu. Anadolu’nun pek çok şehrinde toplam 12 yıl hapis yattı. Koskoca 12 yıl. Ama devletine küsmedi. 1950’de Menderes’in çıkardığı Genel Af’tan yararlanarak serbest kaldı.

IV. F. M. İkinci’ydi. Mickey Spillane’nin Mike Hammer’lerini çevirdi. Spillane yazmayı bıraktı ama gördüğü büyük ilgi karşısında Mayk Hammer’leri onun bıraktığı yerden yazmaya kendisi devam etti. Çok daha iyilerini yazdı. Büyük bir kalemdi. 12 yıl boyunca cezaevlerinde çok ‘sarı defter’ler doldurmuş, pek çok roman biriktirmişti. Hayatını kazanmak için çoğu tefrika romanlar yayınladı. 6-7 Eylül Olayları’nda kısa bir süreliğine tekrar tutuklandı. Halit Refiğ’le, Metin Erksan’la, Atıf Yılmaz’la senaryo çalışmaları yaptı.

1967'de en çok ses getiren romanı Devlet Ana’yı yazdı.
1967'de en çok ses getiren romanı Devlet Ana’yı yazdı.

V. Cemalettin Mahir’di. Çokça yanlış anlaşılmış, hepten yanlış anlatılmış bir adamdı yani. 1955’te önce Göl İnsanları’nı ve Sağırdere’yi yayınladı. Peşi sıra hapis yıllarının verimleri, Esir Şehrin İnanları, Rahmet Yolları Kesti ve Yorgun Savaşçı’yı yayınladı. 67’de en çok ses getiren romanı Devlet Ana’yı fırlattı Türk aydının önüne. Şaşırdılar. Kemal Tahir’di. Yani Devlet Ana’nın yazarı. Anadolu Türk kimliğine gerçek hüviyetini kazandıran ve oradaki sürekliliği sağlayan ilişkilerin ortaya çıkarılmasına inanıyordu. Devlet Ana’yı yazdı ve eksik ya da fazla Anadolu toplumuna ilişkin düşüncelerini orada kaleme aldı. Halit Refiğ’in dediği gibiydi; “Devlet Ana, batı burjuva kültürünün bireyci bir sanat türü roman olmaktan çıkıp, doğu medeniyetlerinin ortak kamu vicdanına dayanan bir bilgelik eseri haline geliyor.

VI. Bedri Eser’di. Romancıydı ve bir Türk romanı ortaya çıkarmak için yazıyordu. Osmanlı’nın kuruluşundan günümüze kadarki serüveninde Türk toplumunun cevherini oluşturan Osmanlı sürekliliğini arıyordu. Eşkıyadan romantik bir ‘devrimci’ şapka çıkarmaya çalışan İnce Memed’in karşısına Rahmet Yolları Kesti’yi koyarak eşkıyanın türkü yakılanını, kahpesinden ustalıkla ayırmayı bildi. Türkiye’deki sosyalistleri kurtaracak adamdı. Ama kafaları hiç çalışmadı. Sadece düşmanlık gördü. Cemil Meriç’in dediği gibiydi; “Kemal bu ülkenin, yani hepimizindir” ama öyle olmadı.

Cemil Meriç “Kemal bu ülkenin, yani hepimizindir” diyordu.
Cemil Meriç “Kemal bu ülkenin, yani hepimizindir” diyordu.

VII. Celal Dağlar’dı. Kemalizmi kıyasıya eleştirdi. Sosyalist çevrelerden tehdit, tahdit ve ihbar yedi. Esir Şehir üçlemesiyle bir dönemin tarihini yeniden tartışmaya açtı. Tıpkı Osmanlı’nın kuruluşuna giriştiği gibi, Türk tarihi açısından büyük kırılmaların yaşandığı yeni devletin kuruluş günlerinin olaylarını da romanlarında işledi. Kurt Kanunu’nda İzmir Suikastı’nı, Yol Ayrımı’nda Serbest Fırka’yı anlattı

VIII. Ali Gıcırlı’ydı. Batı düzen savunucularına karşıydı. Resmi sosyalist yaklaşımlara karşıydı. Yeni Cumhuriyet’in Osmanlı’dan ve imparatorluk siyasetinden vazgeçerek kendisini Anadolu’yla bile değil, köyle sınırlandırmaya çalışıp köylüyü yüceltmek ve değiştirmek isteyişindeki kofluğu fark etmişti. Kerim Devlet’e inanmıştı. Sadece resmi görüşün dışında değil, resmi görüşün dışında kalan ama sağ’ından sol’undan onunla bağlantılı kadrolar ve aydınlar tarafından da dışarı itilmişti. O yüzden yazı dünyamızın en çok müstearına sahip oldu. 21 Nisan 1973’te geçirdiği kalp krizi sonucu, yorgun bir adam olarak… dışarıda tutulmuş bir adam olarak… maskaralık etmediği için bakılmamış bir adam olarak… devletine küsmeyen bir adam olarak… tıpkı Türkiye gibi bir adam olarak İstanbul’da vefat etti.