Küresel kapitalizm tarihin ne başıdır ne de sonudur

Srecko Horvat
Srecko Horvat

Demokrasinin kendisinde yazılı bir bug var, nedir bu? Antik Yunan'dan bugüne "demokrasi" nin eşitsizlik, dışlama, sömürgecilik ve emperyalizme dayandığı gerçeği.

SÖYLEŞİ: SERDAR BİLİR

ÇEVİRİ: HÜDANUR AKKUZU

Henüz genç bir yaşta olmasına rağmen yayınladığı Gelecekten Gelen Şiir ve Slavoj Žižek ile çıkardığı Avrupa Ne İstiyor? kitaplarıyla, Avrupa ve dünya basınında dikkatleri üzerine çeken aktivist- filozof Srecko Horvat ile Avrupa'yı, "Yeni Dünya"yı ve küresel sistemin işleticisi bağlamında siyasi yönetimleri Cins için konuştuk.

Küresel salgın önlemleri ile beraber "olağanlaşan bir olağan üstü hâl" süreci mi yaşıyoruz sizce? Demokrasinin bug'ı mı bulundu?

İtiraf etmeliyim: Bir süredir, pre-sokratik felsefeden büyülendim. Bilirsiniz, lisede bize bunların dünyanın kökeninden (arche) bahseden filozoflar olduğu anlatılıyordu. Oysa üniversitede bu dönemi hâlâ uygun bir politik ya da etik düşüncenin olmadığı bir felsefi düşünce dönemi olarak tasvir edilir. Ama gerçekte, Kojin Karatani'nin Isonomia adlı kitabında gösterdiği gibi, o dönem demokrasinin bug'ının keşfedildiği bir dönemdi. Ve bu yalnızca Antik Yunan'da sözde "demokrasinin doğuşu"ndan beri var olan ve bugün kelimenin tam anlamıyla her yerde çeşitli şekillerde mevcut olan sıkıyönetim, olağanüstü hâl, gözetim, kontrol, yolsuzluktan ibaret değil.

Demokrasinin kendisinde yazılı bir bug var, nedir bu? Antik Yunan'dan bugüne "demokrasi" nin eşitsizlik, dışlama, sömürgecilik ve emperyalizme dayandığı gerçeği. Pre-sokratik filozofların bir "isonomia" kavramı vardı; kozmopolitlikten bahsediyorlardı ve yine Arkaik dönemdeki – M.Ö. 800-480 -Yunan toprakları ve kolonilerinin haritasına bakarsanız, bu filozofların ağırlıklı olarak Afrika da dahil olmak üzere hem Avrupa hem de Asya topraklarında yaşadıklarını ve düşündüklerini göreceksiniz. Bu ‘poleis'lerin çoğu otokratlar veya rahipler tarafından yönetilmiyordu ve sadece ekonomik olarak değil, aynı zamanda "isonomia" ve eleştirel düşüncenin icadı yoluyla da birbirine bağlıydılar. Bugünün siyaseti bundan çok şey öğrenebilir.

Bugün Avrupa'da yaşayan biri olarak size de sormak isterim. Avrupa(AB) ne istiyor?

Henry Kissinger'a atfedilen ünlü - ama uydurma - fıkrayı mutlaka biliyorsunuzdur: "Avrupa'yı aramak istesem kimi ararım?" Bir nevi sorunuza da cevap veriyor. "AB" ile "Avrupa" arasında elbette bir fark var. Ve AB içinde bile, güçlerine göre "daha fazla Avrupa" olarak kabul edilen ülkeler ve daha az güçlü, "daha az Avrupa" olarak kabul edilen ülkeler var. Kendi ismimde de bir kısmı bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu tarafından, bir kısmı da Avusturya- Macaristan İmparatorluğu tarafından fethedilen AB'nin çevresinden geldiğim yazıyor. Çeşitli tarihi dönemlerde Antik Yunan; Roma veya Venedik yönetimi altındaydı, daha sonra İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan gerçek sosyalizmin çöküşüne kadar Yugoslavya idi. Artık var olmayan bir ülkede doğdum.

Bugün Hırvatistan ve Slovenya AB'nin bir parçası, diğer eski cumhuriyetler ise Çin, Rusya veya Türkiye'ye yakınlaşmakta. Şimdi söyleyin bana, yüzyıllardır Balkanlar'da var olan bu güçler, o zaman ve şimdi ne istiyorlar? Her zaman olduğu gibi, kaynaklar - doğal veya beşeri-. Avusturya- Macaristan veya Osmanlı döneminde odun, maden ve ucuz iş gücü; bugün lityum, havayolları, tersaneler, altyapı gökdelenleri... AB gücünü kaybediyor. Hem jeopolitik hem de teknoloji rekabetinde. Aynı zamanda kendi çelişkileri nedeniyle de patlıyor. Artık birleşik bir AB yok.

Önleyici yönetim biçimleri artık baskın siyasi yöntem olacak gibi duruyor. Bu konuda düşünceniz nedir?

Ne yazık ki, günlük gerçekliğimiz giderek daha fazla Philip K. Dick'in, daha sonrasında Steven Spielberg tarafından Tom Cruise'un başrolde oynadığı bir filme çevrilen, bilim kurgu romanı "Azınlık Raporu"na benziyor. Malum, senaryoda henüz işlemediğiniz bir suçla itham ediliyorsunuz. Bugün her yerde bu tür bir "suç öncesi" veya "öngörücü polislik" sistemimiz var. İster veri toplamayla ister yapay zekâyla olsun, teknoloji tarafından da desteklenmektedir. Hızın, savaşın özü olduğunu söyleyen büyük Çinli stratejist ve filozof Sun Tzu'ydu. Onun zamanında bu hız, atların ve develerin hızıydı. Bugün bilgisayarların hızı, nano saniyelerde gerçekleşen yüksek frekanslı ticaretin hızı.

Ve algoritmik ticaret zaten insan ticaretinden daha hızlıdır. Yakında teknoloji olmadan bir şey yapmak imkânsız olacak. Ayrıca insan ve algoritmik olan iç içe geçtiğinden, gezegenimizin jeolojisi üzerinde bile etkiler bıraktığından, hepimiz zaten birer siborg olmuş durumdayız. Salgın süreci tüm bunların sebebi değil ama salgın sadece bunu hızlandırdı. Ancak önleyici/ihtiyatlı siyaset, baskın siyaset hâline geldikçe, yani bir tür yüksek teknoloji totalitarizmi hâline geldikçe, her zaman çatlaklara, sürprizlere ve olasılıklara sırtınızı yaslayabilirsiniz. Sun Tzu şöyle der: ‘Beklenmedik rotalarda seyahat edin ve önlem alınmayan yerlere saldırın!'

Yaptığınız veya benim yaptığım her şey şeffaf olduğunda ve güçlülerin yaptığı şeylerin çoğunun şeffaf olmadığında bunu bir sorun olarak görüyorum.
Yaptığınız veya benim yaptığım her şey şeffaf olduğunda ve güçlülerin yaptığı şeylerin çoğunun şeffaf olmadığında bunu bir sorun olarak görüyorum.

BAZILARININ SÜPER YATLARI VAR VE BAZILARININ YİYECEĞİ YOK AMA AYNI FIRTINADAN ETKİLENİYORUZ

Dünya küresel kapitalizme bir alternatif geliştirebilecek mi?

Tabii ki. Küresel kapitalizm tarihin ne başıdır ne de sonudur. Yunan iktisatçı ve arkadaşım Yanis Varoufakis gibi bazıları, zaten kapitalizmden sonra yaşadığımızı iddia ediyor ve o bu döneme "tekno-feodalizm" diyor. Ben ise "post-apokaliptik" bir çağı yaşadığımızı iddia ediyorum, bunun tam olarak ne olduğu henüz belli değil, ama kesinlikle yaşadığımız türden bir kapitalizm değil. Ve belki sadece "tekno-feodalizm" değil, aynı zamanda siyasi icatlar, ulus-ötesiliği yeniden inşa etmek, yeni jeopolitik gerçeklikler ve gezegensel aidiyetimiz ve evrende paylaşılmış seyahatimiz hakkında ortak bir anlayış için olanaklar da açar. Hepimiz kesinlikle aynı teknede değiliz; bazılarının süper yatları var ve bazılarının yiyeceği yok ama aynı fırtınadan etkileniyoruz. Ve bu, Walter Benjamin'in Paul Klee'nin Angelus Novus tablosuyla ilgili unutulmaz betimlemesinde belirttiği gibi, ‘ilerleme fırtınası'. Bugün tek alternatifimiz, yok oluş ya da postapokaliptik dünyanın radikal bir şekilde yeniden icadıdır.

Şeffaflık ve mahremiyet kavramları sizin için ne ifade ediyor? Şeffaflığı bir sorun olarak görüyor musunuz?

Yaptığınız veya benim yaptığım her şey şeffaf olduğunda ve güçlülerin yaptığı şeylerin çoğunun şeffaf olmadığında bunu bir sorun olarak görüyorum. İnternette arama yapmaktan telefon görüşmelerine, alışveriş alışkanlıklarınızdan flört alışkanlıklarınıza kadar yaptığımız hiçbir şey artık özel değil ama aynı zamanda dünyanın geleceği ile ilgili en önemli kararlar hâla bazı lüks kayak merkezlerinde, süper yatlarda, kapalı kapılar ardında alınıyor. Hayatın hiç bitmeyen ‘zoom'larıyla, ben veya siz gibi insanlar için özel ve kamusal arasında daha da az fark var; iş, aile, aşk, hayaller, bilinçaltının kendisi şeffaf hâle geldi - ve çoğu zaman teknolojinin anahtarlarına sahip olanlar tarafından manipüle edildi. Muhtemelen Dave Eggers'ın The Circle adlı bilimkurgu romanını okumuşsunuzdur, işte oraya geliyoruz, ama yine de Michel Foucault ve Gilles Deleuze'ü okumak daha faydalı.

Son yıllarda herkesin söylediği şey bu: Yeni Dünya. Bu yeni dünya meselesiyle ilgili birkaç soru yöneltip bitirmek istiyorum.

Belki. Ancak COP26'da Glasgow'daki fosil yakıt elitleri, Jeff Bezos, Mark Zuckerberg veya Elon Musk gibi "yeni dünya" vadedenler bile, genellikle Prens Fabrizio Salina'nın sevgili yeğeninin Giuseppe Tomasi di Lampedusa'nın The Leopard filmindeki ünlü repliğini eklemeyi unutuyorlar: "Her şey değişmeli ki her şey aynı kalabilsin". Ya da günümüzün tercümesi olarak, temelde bir zamanlar dünyanın en zengin insanı olan Warren Buffet'ın dediği gibi: "Sınıf savaşı var, ama bu savaşı çıkaran benim sınıfım, zengin sınıf ve biz kazanıyoruz".

Yeni dünya hiyerarşi olmadan olabilir mi?

Soruyu şöyle yapalım mı: Dünya hiç hiyerarşi olmadan da olabilir mi? Pekâlâ, ne yazık ki geçen yıl ölen David Graeber ve David Wengrow, bilimde hâlâ hüküm süren "ilerleme" fikrini yapıbozuma uğrattıkları The Dawn of Everything (Ç.N. Her Şeyin Şafağı) adlı harika bir kitap yayınladılar. Bahsedilen ilerleme fikrini bilirsiniz, önce avcı-toplayıcı çetelerimiz vardı ve herkes bir nevi eşitti; ancak yaklaşık 12.000 yıl önce tarım devrimi nüfus artışını ve kabilelerin ortaya çıkışını ateşledi; sonra şeflikler ve sonunda bürokratik devletler, yani kurumsallaşmış hiyerarşiler... Graeber ve Wengrow'un araştırması, hiyerarşinin olmadığı toplumları da bize gösteriyor. Son 30.000 ila 40.000 yıl içinde çeşitli sosyal oluşumların olduğunu, bazılarının hiyerarşik olduğunu, diğerlerinin ise merkezi olmayan ve kolektif karar vermeye dayalı olduğunu gösteriyor. Bazıları erkekler tarafından, bazıları ise kadınlar tarafından yönetildi. Öyleyse neden gelecekteki dünyamız ya da hâlihazırdaki dünyamız, mevcut sistemimizden daha iyi değerlere ve işlevlere dayanan farklı sosyal kurulumların ve toplumların dünyası olmasın?

YENİ BİR GEZEGEN ANLATISININ YARATILMASI İÇİN ÇALIŞMALIYIZ

Yeni dünya, bir "yüce anlatı" olmadan olabilir mi?

Bu iyi bir soru ve şu anki komplo teorileri virüsü ve her türden yeni mitoloji düşünüldüğünde, bence mitolojileri yapıbozuma uğratmanın ve çeşitli tehlikeli ideolojileri açığa çıkarmanın ya da bunlarla mücadele etmenin yanı sıra, kozmojenik düşünce ve geleceğe uzanan hem ulusötesi hem de kuşaklar ötesi olacak yeni bir gezegen anlatısının yaratılması için çalışmalıyız. Yakında Türkçe olarak da basılacak olan Post-Apokaliptik (Kıyametten Sonra) kitabımda, Human Interference Task Force (Ç.N. İnsan Müdahale Görev Gücü) hakkında yazıyorum; mühendisler, antropologlar, nükleer fizikçiler, dilbilimciler ve derin jeolojik nükleer depolara gelecekte erişimi engellemenin yollarını araştırmak için bir araya gelen diğerlerinden oluşan bir ekip.

Bu çok ilginç bir felsefi soru: Bir mesajı -uzak geleceğe, diyelim ki 5.000 veya 10.000 yıl ileriye, gelecekte birini, bir insanı veya bir uzaylıyı veya hiç kimseyi tehlikeli nükleer atıkların gömüldüğü bir yer konusunda uyarmak için- nasıl iletebiliriz? Bu çılgın bilim insanı ve sanatçı ekibinin yanıtları ve somut önerileri inanılmazdı ve bize hâlâ çok şey öğretebilirler. Birçoğu, bir tür yeni kozmolojiye, hatta mitolojiye veya en azından anlatıya ihtiyacımız olduğu konusunda hemfikirdi.

Yeni dünya bugünden çok geri olabilir mi? Mesela demokrasinin, insan haklarının ve sermayenin olmadığı?

Sermayesiz dünyalar olmuştur ve sermayesiz dünyalar olabilir. Bugün bunu bazılarının hayal etmesi, hatta istemesi ne kadar zor olsa da bu mümkündür. Evet, elbette, yeni dünya mevcut dünyadan bile daha kötü olabilir; kapitalizmden sonra gelenin daha iyi olması gerekmez. Ve şu anda zaten o yönde ilerliyoruz. Ama yine de bu bize bağlı, diğer türler ve gezegenin kendisi de dahil olmak üzere her canlıya saygı duyan radikal demokrasiye sahip bir dünya da olabilir.

Yeni dünya devletsiz olabilir mi?

Umarım devletsiz ve özellikle tarihin çöplüğüne atılmış ulus devletsiz olur.