Marquez dizisi beş yıl sonra yayında: Büyülü gerçekçilik yansıdı mı?

Marquez dizisi beş yıl sonra yayında: Büyülü gerçekçilik yansıdı mı?
Marquez dizisi beş yıl sonra yayında: Büyülü gerçekçilik yansıdı mı?

Büyülü gerçekçi sahnelerde rast geldiğim şeyler eyvah dedirten cinsten. Evet, sorun hikâyenin temelindeki büyülü gerçekçi bakış. Kitapta açıkça sezilen, puslar içindeki Macondo’nun büyülü ve şen aurası dizide trajik ve epik tonda gerçeküstücülüğe kayıyor. Bunu fark edince Marquez’in sinemaya mesafesinin sebebini anlamaya başladım.

Beş yıl önce “Gerçek bu. Sihir bu. Bu Yüzyıllık Yalnızlık.” başlığıyla videolu bir tweet yayınlandı. Egzotik yapraklar arasında uçuşan sarı kelebekler, ardından “Macondo’ya hoş geldiniz” yazısı. Çeyrek dakikalık o video beş yıllık bekleyişimin fitilini ateşleyecek ilk haberdi. Marquez’e olan muhabbetimi bilenler beklentimi yükseltmememi salık verseler de kitabı defalarca okuyarak muhayyilemde kurduğum evrenin dünya gözüyle neye benzediğini görme isteğimi dizginleyemedim. Belki dizginlemeyi de istemedim.

Nisan’da tanıtım yayınlandığında Hint Okyanusu’nda egzotik bir adadaydım. Fragman ve bulunduğum mekân, özlemimi tetikledi. Kitabı online olarak edinip o adanın atmosferinde yeniden okudum. Etrafım muz bahçeleri. Kulağımda JAJA-Elega El Che. Kitabı okuyup fragmanı birkaç kez izledim. O etkiyle gayet iyi bir işle karşı karşıya olduğumu düşündüm. Diziyi umutla bekler oldum. Nihayet 2024 sonunda sekiz bölümlük ilk kısım yayınlandı. Sindire sindire izledim. Dizi bitti. Üzerine düşündüm. Kafama takılan yerler için kitaba döndüm. Kitapla özel bağ kuran bir izleyici olarak beni rahatsız eden bazı noktalar olduğunu fark ettim. Ancak huzursuz olduğum meseleden önce emeğin hakkını teslim ederek başlamalıyım. Marquez’in anlatma iştahının sinema eserine aktarımı büyük takdir hak ediyor; ama rahatsızlık duyduklarımı da söylemem gerek.

Diziyi Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık’ı neden bir filmle kısıtlamak istemediğini düşünerek izledim. Oğulları Rodrigo ve Gonzalo onay sürecini “Dizilerin altın çağında...” diye açıklasalar da dizide bir sorun gözüme çarptı. Büyülü gerçekçi sahnelerde rast geldiğim şeyler eyvah dedirten cinsten. Evet, sorun hikâyenin temelindeki büyülü gerçekçi bakış. Kitapta açıkça sezilen, puslar içindeki Macondo’nun büyülü ve şen aurası dizide trajik ve epik tonda gerçeküstücülüğe kayıyor. Bunu fark edince Marquez’in sinemaya mesafesinin sebebini anlamaya başladım. O sinemayla da ilgilenen birisi olarak görsel sanatların kaçınamadığı göstermeye dayalı anlatımının edebi eserin büyülü gerçekçi ruhunu zedeleyebileceğini sezmişti. Sinemanın gösterme arzusu karşısında o anlatmayı istiyordu.

 İzleyicinin hayal mi hakikat mi tereddüdüne düşürülmesi hatta kimi noktalarda büyülü olanın karikatürize edilmesi büyülü gerçekçi bakışı aşındırıyor.
İzleyicinin hayal mi hakikat mi tereddüdüne düşürülmesi hatta kimi noktalarda büyülü olanın karikatürize edilmesi büyülü gerçekçi bakışı aşındırıyor.

Büyülü gerçekçi aktarımın dizide aşındığı hatta gerçeküstücülüğe kaydığı ortada. Gereksiz bir beklenti belki bilmiyorum. Özellikle büyülü gerçekçi sahnelerde gerçeküstücü tavır yerine kitaptaki umursamaz büyülü hali aradım. Esasında büyülü gerçekçilik çıkışı itibariyle gerçeküstücülükle bağıntılı. Yine de onun hakikat arayışı yine de yapay kalabiliyor. Çünkü gerçeküstü olan muhayyeldir. O, rüyadan ve hezeyandan beslenir. Gerçekliği duvarların ardında arar. Oysa Latin Amerika büyülü gerçekçiliği gündelik olanın tam ortasında, sıradan ve şenliklidir. 1920’lerin Paris’inde gerçeküstücülüğün etkisindeki Carpentier, Austrias ve Pietri gibi Latin Amerikalı edebiyatçılar kıtanın büyülü gerçekçiliğinin temelini atarlar. Gerçeküstücülüğün rasyonel gerçeklik surunda gedik açmasından cesaretle, olağanüstünü gerçeğin ve gündeliğin ötesinden bugünün ortasına çekerler. Büyülü gerçekçilikle, sıradana olağanüstülük veya olağanüstüne sıradanlık bahşedilir. Kıtanın yerli ve ilkel kültürünü post kolonyal süreçte rasyonel gerçeklikle bağdaştırmayı amaçlar. Dizideki sorun da kitabın bu tanıma yakın büyülü bakışının bazen gerçeküstücü çerçevede sunumu. İzleyicinin hayal mi hakikat mi tereddüdüne düşürülmesi hatta kimi noktalarda büyülü olanın karikatürize edilmesi büyülü gerçekçi bakışı aşındırıyor. Oysa Marquez, olağanüstülükleri aktarırken büyükannesinin takındığı tavrı örnek almıştı. Kadının en acayip olayları bile yüzünde çizgi oynamadan anlatması Marquez’in üslubunun çıkışıyken dizide bu tavrın göz ardı edilmesi büyülü gerçekçi havayı sorgulattı.

Dizi büyülü gerçekçi bakışı daha ilk bölümdeki Prudencio Aguilar’ın ölümüyle başlayan olağanüstü olaylardaki sunuma göre şekillendirmiş görünüyor. Adamın Jose Arcadio Buendia tarafından öldürüldükten sonra yine de köyde dolaşması kitaptaki anlatıma benzer. Hayal ve hakikat arasında vicdan azabıyla bağlantılı. Ancak kitapta kasten muğlak verilen bu bölümdeki ikircikli üslup olağanüstü hallerin hepsinde geçerli bir anlatım tarzı olarak sürdürülmüş. Özellikle Jose Arcadio Buendia’nın olduğu sahnelerde büyülü gerçekçi bakış yaralanmış. Mesela ikinci bölümde çingeneler Mart’ta yeniden gelip panayır kurarlar. Jose Arcadio Buendia da Melquiades’nin nerede olduğunu sorar. Sümer formülü adındaki zift kıvamında bir sıvıyı üstüne döken çingene, Melquiades’nin Singapur’da öldüğünü söyler. Sonra geride birkaç parça elbise kalır ve adam yok olur. Büyülü gerçekçi bakışın bariz olması gereken bu sahnenin akabinde Jose Arcadio Buendia bir hezeyana tutulmuş gibidir. Etrafındakiler silinip gider. Yaşanan hayal mi hakikat mi anlaşılmaz. Bu sahnede büyülü gerçekçi bakış büyük yara alır. Oysa kitap aynı bölümde çingenenin cevabı zifir birikintisinin üstünde yankılanır ve ölüm haberinin Jose Arcadio Buendia’yı sarstığı söylenerek buz keşfi bölümüne geçilir. Hayalle hakikat arasında kalınmaz. Olağanüstülük sıradan olarak kabul görür. Jose Arcadio Buendia ölüme üzülür ancak buhar olan çingeneye veya çevresindekilere dair hayal ve hakikat bocalamasına girmez. İlerleyen bölümlerde Jose Arcadio Buendia’lı sahnelerdeki tavrın bilinçli olarak takınılmış böyle olduğunu fark ettim. Onu kestane ağacına bağlanmaya götüren süreci inşa etmek için kasten öyle bir hava estirilmiş. Büyülü gerçekçiliğin olağanüstülükleri sorgusuz kabullenen nazarından çıkaran bakış hikayedeki temel önermeye en çok balta vuran faktör olmuş oysa. Benzeri şekilde ölümden sıkılıp dönen Melquiades’ın uykusuzluk hastalığını gidermek için köyü sağaltımı, Rebeca’nın toprak yiyişi ve yanında getirdiği hareket eden kemik dolu torbadan diğer çocukların korkması da bir tür gotik ezoterik havada sunulmuş.

Sinema, imkanlarıyla büyülü olanı yakalamanın yollarını iyi bilen bir sanat.
Sinema, imkanlarıyla büyülü olanı yakalamanın yollarını iyi bilen bir sanat.

Kitabın malzemesi dil, sinemanınki görüntü. Bu yüzden de kitaptaki büyülü gerçekçi unsurların belki sinemanın imkanları belki Marquez’in duygudan arındırdığı anlatımının görsel sanata uyarlanmasındaki güçlük birebir uyarlanmayı zorlaştırabilir. Sahneye eklenen müzikten tutun oyuncuların mimiklerine kadar her öge zorluğu katlamış da olabilir. Yine de kitaptakine yakın iki farklı gerçeklik düzlemini bağdaştıran, karnavalesk atmosferde başarılı sahneler de var. Bu örnekleri görünce beklentimde haksız olmadığımı anladım. Bebek Amaranta’nın sepetinin kendiliğinden uçtuğu sahne mesela. Jose Arcadio Buendia “Maddenin özellikleri evlat. Anlarsan görürsün, olağanüstü bir şey yok.” diyor. Bu cümle kitaba hâkim olan büyülü üslubun hatta post kolonyal ülkelerde rasyonel gerçekliği olağanüstüyle bağdaştırmaya çalışan fikrin özeti.

Toparlarsam Yüzyıllık Yalnızlık’ı görselleştirilirken edebi büyüsünü eksiksiz taşımakta sorun yaşanmış. Özellikle büyülü gerçekçiliğin sinemada bundan daha az yadırgatıcı ve kendine has bir tavrı hak ettiğini düşünüyorum. Kaldı ki sinema tarihinde Milano’daki Mucize gibi çokça örneği var. Sinema, imkanlarıyla büyülü olanı yakalamanın yollarını iyi bilen bir sanat. Dizide de bu imkân sonuna kadar zorlanabilirdi. Ancak yine de tüm menfi tespitlerime rağmen diziyi kitabın şenlikli havasını yakaladığı, Macondo’nun hikâyesine görsel bir bakış sunduğu, edebiyatla sinemanın kesiştiği noktada durduğundan sevdiğimi söyleyerek bitireceğim. Dizi Marquez’in dünyasına koca bir selam niteliğinde çünkü. Bu niteliği taşıması bile onun yerini uzun süre koruyacağını gösteriyor.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.