Masalların söylediği filmlerin gösterdiği

Animasyonlar birer filmden çok daha fazlası. Her şeyden önce kâr amacı güden bir şirketin ürünü.
Animasyonlar birer filmden çok daha fazlası. Her şeyden önce kâr amacı güden bir şirketin ürünü.

Disney'de kahramanların başına gelen felâketlerin çözümünde "büyülü yardım" ön plandayken Ghibli filmlerinde karakterler refaha ermek için fazlasıyla çaba gösteriyor. Tüm bu durumlar Japon stüdyosunun filmlerini masallardaki "felâketlerle mücadele" ve "olgunlaşma" kavramlarına daha yakın kılıyor.

Sinemayı, küreselleşmenin propaganda aracı olarak kabul edecek olursak, Disney filmlerinin bu tabirin hakkını fazlasıyla verdiğini söylemeliyiz. Şirket, neredeyse tüm yapıtlarında bu misyonu işleyen ürünler ortaya koymuştur. Milenyum öncesi dönemde çılgın bir artışla geniş kitlelerin hayatına dahil olan Disney, sinema alanında günümüzde de etkinliğini sürdürmektedir. Hepimiz çocukluğumuzda ya da ön ergenliğimizde Disney filmleri tüketmişizdir. Bugün debu filmleri izlemeye ve çocuklara izletmeye devam ediyoruz. Sinema salonlarını çocukların doldurması yetmiyor çocuk kanallarıyla da evlerimizin kapısını bu kuşatmaya sonuna kadar açıyoruz. Peki, Disney filmleriyle bu stüdyonun en büyük alternatifi olan Gihbli Stüdyosu filmlerini karşılaştıracak olursak nasıl çıkarımlar elde ederiz? Şüphesiz tüm bu filmlere karşı bilinçli olmak ve alternatiflerle tanışmak gerekiyor.

Deniz Kızı masalında küçük deniz kızı ailesiyle yaşadığı su altındaki dünyadan çıkmak, merak ettiği yeryüzüne ayak basmak istemektedir. Babası ise buna karşı gelir. Başına buyruk davranan kız kimseyi dinlemez ve bir cadıyla anlaşma yaparak yeryüzüne çıkmayı başarır. Aşık olduğu prensle evlenirse kurtulacak, bu evlilik gerçekleşmezse bir su köpüğüne dönüşecek, ölecektir. Babasına karşı gelen kız dış dünyadaki kaçtığı prenste aradığını bulamaz. Prens başkası ile evlenir. Deniz Kızı'nın kardeşleri ona son bir şans verilmesi için cadıya gitmiş ve başka bir anlaşma karşılığında cadıdan büyülü bir hançer almışlardır. Küçük Deniz Kızı hançerle prensi öldürürse ölmekten kurtulacaktır. Fakat kızcağız bu kötülüğü prense yapamaz. Kimi anlatılarda köpüğe dönüşürken Andersen'in aktardığına göre birtakım ruhlar bu dürüstlük karşısında onu ödüllendirir ve onun gökyüzünde ruhani bir hayat sürmesini sağlar. Babasına karşı gelip tehlikelerle dolu bir dünyaya, tanımadığı bir erkek uğruna, kötü bir cadı ile anlaşma yaparak atılan küçük kız masala göre dersini almıştır. Fakat 1989 çıkışlı Disney yapımı animasyonda işler hiç de böyle yürümez. Deniz kızı ve prens hikâyenin sonunda cadı ile savaşır ve kızcağızın babası da kızının sırılsıklam âşık olduğunu görüp bu aşka mani olduğuna pişman olur. Öyle ki film boyu kahramanların yanında olan yengeç karakteri deniz kızının babasına şu sözleri söyler: "Çocuklar kendi kararlarını kendileri vermelidirler."

Amerikan Walt Disney Stüdyoları yenidünyanın yeni misyonlarını benimsemektedir ve verdiği mesajlar da bu algılarla doğrudan bağlantılıdır. Genç kahramanlar kendi düşüncelerine ters düştüğü zaman ebeveynlerine karşı gelirler ya da Aslan Kral filminde de olduğu gibi başkahramanlar yetim kalır, onları bağlayacak bir aile yoktur ve hayatın içinde kendi kararlarını verebildikleri yalnız birer "birey" olurlar. Japon menşeli Ghibli film stüdyolarının çıkardığı filmler, taşıdığı değerler açısından bir Doğu toplumu olarak bizlere çok daha yakın. Şirketin filmlerinde "aile olmak" ve "sorumluluk" gibi kavramları rahatça gözlemliyoruz. Bu filmlerde çocuklar yaşlılarla ilgilenebiliyor, karakterler bir işte çalışabiliyor ve hatta bir kız çocuğu uyuyan kardeşini sırtında taşıyabiliyor. Bu animelerde iyi ve kötünün net ayrımı olmuyor. Kötü olan affedilebilir ya da anlaşılabilirken filmler savaşa ya da insanların kötü niyetli çıkarlarına karşı önemli mesajlar veriyor. Bu stüdyonun filmlerinde ve dolayısıyla ünlü yönetmen Hayao Miyazaki'nin animelerinde klasik Disney filmlerinden farklı iki unsur daha var: şiddet ve felâketler.

ŞİDDET

Masallar düşündüğümüzün aksine birçok şiddet ögesi içerir. Uzuvların koparıldığı, bazen feda edildiği, çalındığı masallar; kötülerin ceza, baş kahramanların cefa çektiği hikâyeler aslında bugün fazla korumacı yaklaştığımız çocukların gelişimi için işlevseldir. Japon menşeli bu animeler masalların dokusunu bozmuyor ve bu durum Ghibli filmlerini, masalları filme uyarlayan Disney filmlerinden daha masalsı kılıyor. Hayal gücünün sınırlarını aşan filmlerle tüm zamanların en çok izlenen animasyonları olmayı ve masalların evenselliğini yakalamayı başarıyorlar. Disney, her filminde olmasa da birçok yapımında şiddet unsurlarının teşhirine karşı oldukça korumacı bir yaklaşım takınıyor. Ghibli'de ise bu bilinçli örtmenin aksine "olduğu gibi" bir yansıtma vardır. Bu filmlerde her şey gerçek hayatta "olduğu gibi"dir. Örneğin kahramanların düştüğünde kahramanın alnının kanayabildiğini görebiliyoruz. Çünkü bir çocuk yere düşerse alnı kanar!

FELÂKETLER

Çocukların dil becerisini geliştirmeye yarayan; ilişki kurmalarını ve dinleme becerisi edinmelerini sağlayan masallar hayatta her zaman kötünün olabileceğini fakat her şeye rağmen mücadele ederek bu bedbahtlığın içinden çıkılabileceğini çocuklara gösterir. Masallar dış dünyada henüz hiçbir şey deneyimlememiş çocuklara ilk adım olur. Onlara sembolik ifadelerle konfor alanları dışındaki dünyada karşılaşabilecekleri tehlikeleri gösterir. Bunun büyük bir kısmını da masal kahramanının başından geçen maceralar, tehlikeler ve felâketlerle karşılar. Eğer güvenirsek bu kadim tecrübe çocukları felâketlerle en sağlıklı şekilde karşılaştırır. Aslında Ghibli filmleri de birçok açıdan bunu sağlıyor.

2003 yılında Uzun Metrajlı En İyi Animasyon Film Akademi Ödülünü alan ve aynı zamanda Oscar alan ilk anime olan Ruhların Kaçışı filmiyle Ghibli, kendini tüm dünyaya kanıtlamıştı. Disney Pixar'ın Amerika Birleşik Devletleri'nde dağıtımını üstlendiği bu Ghibli filmi kimsenin gözlerini ayıramadığı Hollywood akademisinde de takdir edilince tüm dünyada daha da tanınır bir hâle gelmişti. Bu filmdeki başkahramanın anne ve babasının başına da korkunç bir felâket geldiğini görürüz. Chihiro'nun anne ve babası yaptıkları saygısızlık ve açgözlülükten dolayı birer domuza dönüşünce kızcağız daha önce tanımadığı bu ruhlar aleminde büyük bir mücadeleye girişmek zorunda kalır. Anne ve babasını kurtarmak için "ruhlar hamamı"nda çalışmaya başlayan kız tıpkı Küçük Deniz Kızı gibi patronu ile tehlikeli bir anlaşma yapar. Fakat Japon kızımız bu anlaşmayı geçersiz kılmak ve geç kalmadan ailesini kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapar. Tüm bu felâketin karşısında baştaki şımarık küçük kız yerine olgun ve kendinden emin yeni Chihiro gelir ve ebeveynlerini kurtarır. Aynı şekilde Disney'de kahramanların başına gelen felâketlerin çözümünde "büyülü yardım" ön plandayken Ghibli filmlerinde karakterler refaha ermek için fazlasıyla çaba gösteriyor. Tüm bu durumlar Japon stüdyosunun filmlerini masallardaki "felâketlerle mücadele" ve "olgunlaşma" kavramlarına daha yakın kılıyor.

Elbette bu şirketler iyi ve kötü olarak ayrılamaz. Disney şimdiye kadar filmlerinde pek çok denemede bulundu. Hüznü ağır bastığından pedagojik yanlışlıklar yapılan, tartışmaya açılan çok fazla yapımı oldu. Aynı şekilde Ghibli filmlerini tamamen masum ve temiz görmek de sağlıklı olmaz. Disney yakın zamanda yaptığı Soul (2020) gibi filmlerle yeni şeylerden erken Coco (2017) gibi yapımlarında da "ailenden farklı düşünce ve hayallerin olsa da bunu onların da rızasını alarak yap" çıktısını veriyor. Miyazaki'nin kan dolu Prenses Mononoke filmi de her yaştan çocuğun izleyebileceği bir film olmaktan çıkıyor. Buradan da şunu çıkarabiliriz ki animasyonlar birer filmden çok daha fazlası. Her şeyden önce bu filmler kâr amacı güden bir şirketin ürünü. Ve bu şirketlerin de misyonları, insanlığın ortak çıkarları namına olmaktan ziyade daha çok kendilerini var eden değerlerin çıkarları namına olabiliyor. Bu bakımdan birçoğunun hedef kitlesi çocuklar olan bu filmlerin müşterisi olmadan evvel, ciddi bir ön değerlendirmeye tabii tutulması gerekir.