Materyalist şiddet yahut kendine akarak boğulmak üzerine

“Fail bizzat kurbandır. Bu paradoksal özgürlüğün patolojik tezahürü, tükenmedir, Burnout’tur.”
“Fail bizzat kurbandır. Bu paradoksal özgürlüğün patolojik tezahürü, tükenmedir, Burnout’tur.”

Hakikate nesnellik örtüsü büründürülerek insanlar görünür gerçekliğin çatısı altına çağırılıyor. Kutsala alenen bir saldırıya gerek duyulmuyor, kutsal pasifize edilerek devre dışı bırakılıyor. İnsan faal hayata icbar ediliyor. Şiddet de burada… Yüce bir değerden yüz çevirmek ancak bu çıplak gerçekliğin kabulüyle (inancıyla) mümkün oluyor. İnsanlardan, bir şey anlatmayan gerçeklikle yetinmesi isteniyor. Bir şeyleri inkâr etmesi istenmiyor. İnkârda dahi bir anlam ve keşif mevcuttur.

Kutsalın devredışı bırakılması, insanı çıplak gerçeklikle baş başa bırakıyor. Kupkuru, sınırları belli bir gerçeklik sözünü ettiğimiz. Şeffaf ve apaçık. Gerçekliğin şiddeti de şeffaflığında. Kendisinden bütün değerleri defeden insan potansiyel bir tecavüzcüye dönüşür, dönüşmesi zorunlu… Zamanın sarf edilmesi gereken bir şey olduğu duygusuyla hayatı yağmalar. Dar havsalası her şeyin materyalist alanda vuku bulduğuna ve bu alanda çözüleceğine inanmıştır. Hayata bakışı, çıplak gerçekliğin ta kendisidir. Materyalist bakış için şeyler hissedilir değil, görünür olmuştur. Bu çıplak gerçeklikte hissedilecek bir şey yoktur. “Pornografi görüntü ile göz arasındaki dolayımsız temastır.” diyordu Chul Han.

İnsanlardan, bir şey anlatmayan gerçeklikle yetinmesi isteniyor. Bir şeyleri inkâr etmesi istenmiyor. İnkârda dahi bir anlam ve keşif mevcuttur.


Şeffaflığın insana şiddeti ise insanın şeffaflığa meyli kadardır. Bu alanda her şey görünürdür ve tüketilebilir. İnsanlara sınırları çizilmiş bir hakikat tasarımı sunuluyor. Fakat sınırları keskin ve dışlayıcı değil, aksine belirsiz ve şeffaf bir tasarım bu. Kendisini kendiyle bitirecek (tüketecek) özne işte bu sınırları belli hakikat tasarımıyla birlikte materyalist mekânda tükenişine kadar sömürecektir kendini.

İnsanlara sınırları çizilmiş bir hakikat tasarımı sunuluyor.
İnsanlara sınırları çizilmiş bir hakikat tasarımı sunuluyor.

Hakikate nesnellik örtüsü büründürülerek insanlar görünür gerçekliğin çatısı altına çağırılıyor. Kutsala alenen bir saldırıya gerek duyulmuyor, kutsal pasifize edilerek devre dışı bırakılıyor. İnsan faal hayata icbar ediliyor. Şiddet de burada… Yüce bir değerden yüz çevirmek ancak bu çıplak gerçekliğin kabulüyle (inancıyla) mümkün oluyor. İnsanlardan, bir şey anlatmayan gerçeklikle yetinmesi isteniyor. Bir şeyleri inkâr etmesi istenmiyor.

  • İnkârda dahi bir anlam ve keşif mevcuttur. “İnsanoğlu kendini iman ile keşfedebildiği kadar inkâr ile de keşfeder.” Artık insanlardan inkâr etmeleri değil, ihtiyaç duymamaları isteniyor. İnsanın kutsala aşikâr bir saldırısı olmasa da onu gündelik yaşamda pasifize ederek tanımayışı da bir şiddet biçimidir. Kutsalı önce görmemek sonra ihtiyaç dışı bırakmak, kişinin kutsala zararıyla değil aksine kendine şiddetiyle sonuçlanır. Peki, hepsi bu kadar mı?

Mekanizmaya birbirine benzer şeffaf tipler işlerlik sağlıyor. Böylece büyük dolap bir şekilde dönüyor ama kişinin kendine şiddeti kendisiyle sınırlı kalmıyor. Materyalist ortak alanlarda şiddet, önce kendine daha sonra herkesin herkese şiddetine dönerek kısır döngüsünü tamamlamak zorunda.

Fakat nihai son kişinin kendini sömürerek, kendinin tükenişiyle yok olmaktır. “Fail bizzat kurbandır. Bu paradoksal özgürlüğün patolojik tezahürü, tükenmedir, Burnout’tur.” Materyalist terör herkesi kırıp geçiriyor, ama bunu mutlak bir güce sahip olduğundan değil, insanların kendilerini sömürmesi yoluyla elde ediyor. Yani kişinin kendini sömürmesi, ötekinin de kendini sömürmesine bir katkı olabiliyor. İnsanın dönen büyük dolaba katkı sunmadan bir başına şeytanileşmesi de mümkün görünmüyor. Bir şeyden yüz çevirenin başka bir şeye dahli ve hizmeti mecbur…