Mazgal

Yalvarıyordu âdeta, beni bu ölüm meleğinin elinden kurtar diyordu.
Yalvarıyordu âdeta, beni bu ölüm meleğinin elinden kurtar diyordu.

Rilke kendi şiir sanatını şekillendirirken ötelere açılmak ve oralara bakabilmeyi "köpek gibi bakmak" olarak nitelendiriyordu. Neyse, bugün ve birkaç gün daha hep aynı noktaya, mazgallara bakan köpeğin bizim görmediğimiz neyi gördüğünü merak ettiğimden bir sonraki gün büromdan canlıların ısını ölçecek en modern aygıtlarla o caddeye koştum. Köpek oradaydı.

Heidelberg Üniversitesi'ndeki fizyoloji eğitimimin yanında, beyne duyduğum hayranlıktan ve bunu da kendime hobi edindiğimden ötürü yıllarca süren hipotalamus okumalarım oldu. Hipotalamusta beden ısısını sağlayan bir düzeneğin oluşu ve beden ısısının mikro ve makro düzeyi, neredeyse insan bedeninin ısısını korumaya şartlanmış oluşu, beden ısısının aşırı yükselmesi ve aşırı düşmesiyle ölümün gerçekleşmesi, ısının insanda nasıl normal seyrinde olabildiği üzerine araştırmalar yaptım.

Kanalizasyonda o hızlı akış ritmini hızlandıradursun aygıtı mazgaldan çekip insanların olmadığı boşluklara tuttum. Her taraf gözle görülmeyen ısısı hissedilebilir canlılarla doluydu. Kuşatılmıştık. Yerimde kalakaldım.

Fizyoloji ile ilgi aparatları üniversite karşıladığından laboratuvarda onları kullanmaktaydım ama ayda bir Heidelberg'te bitpazarında, insanların kullanmadıkları ne varsa getirip koydukları bu yerde insan ya da canlıların ısısını ölçen aygıtların peşine düşmekteydim. Uzun süre bu aparatların avında olduğum için de bu alanda nerdeyse ilkel olandan en modern olanına kadar bazılarını uygun fiyatlarla, fiyatları uygun olmayanları da saatlerce dil dökerek adeta yalvararak uygun fiyata indirerek almaktaydım. Odamda hemen hemen her yer insan, hayvan, nebatların fizyolojisinin rengârenk ısı tabloları ve posterleri asılıdır. Aslında evimin her yanı bunlarla doludur. Beden ısısı biraz da mavi, turuncu ve sarı renklerden oluştuğundan odam adeta bir Van Gogh, bir Klimt sergisine dönmüştür.

Almanya'ya kırklı yıllarda işçi olarak gitmiş ve uzun yıllar çalışmaktan yorgun düştüklerinden memlekete dönmeyi zihnine yerleştirmiş memleketim insanları gibi, artık Almanya'da yorulup memleketime dönmeyi ve Türkiye'de bir iş yeri açmayı düşünmemle kendimi burada bulmam bir oldu. Mütevazı bir iş yerinde fizyolog olarak görev yapmaktayım çok şükür. Geçimimi de sağlamaktayım. Kendime ait bu iş yerinde fizyolojiden ayrı özel hobi olarak bir türlü unutamadığım ve bırakamadığım canlı ısısını ölçme aygıtlarım da yer almakta. Evlendiğimde, biraz da eski olduğu için eşim bunları çok seviyorsam iş yerine götürebileceğimi, evde bunlara pek de yerin olmadığını dillendirmişti. Ben de öyle yaptım olmadıkları zaman mutlu olmadığım tüm aparatlarımı bir sergi salonu edasıyla büromun bir odasının köşelerine dizdim.

Pazartesi günüydü işe biraz gecikmiştim. Her gün geçtiğim sokakta bir köpeğin mazgallara baktığını gördüm. Mazgallardan başını kaldırmıyordu. Pür dikkat mazgallara bakıyordu. Bazen oturuyor yine gözlerini mazgallardan ayırmıyordu, bazen ayaklanıyor ve nerdeyse burnunu yapıştıracak denli mazgallara yaklaştırıyordu. Etrafta benden daha önce onu gözlemleyen dükkân sahiplerine köpeğin durumunu sorduğumda her gün saat 19.00 sularında oraya geldiğini, aynı yerde mazgallara saatlerce baktığını, mazgallarda pür dikkat bir şeyi takip ettiğini söylediler. Köpek dişi olsa, annelik refleksiyle çocuğunu orada yitirmiş, mazgala düşürmüş ve onu kurtaramadığı için de onun travmasıyla, bir yas havasıyla âdeta böylesi bir ayin içinde olduğu düşünülebilirdi. Köpek erkekti o anaçlık onda aranamazdı. Bunda başka bir şey vardı. Çok garibime gitti bu olay. Bana inanmayacaksınız dostumla aynı akşam ünlü bir kahvecide kahvemizi içerken Rilke'nin Malte Laurids Brigge'nin Notları'ndan kendisini çok etkileyen, akşam okuduğunda gözüne uyku sokmayan bir yeri bana okudu.

Etrafta benden daha önce onu gözlemleyen dükkân sahiplerine köpeğin durumunu sorduğumda her gün saat 19.00 sularında oraya geldiğini, aynı yerde mazgallara saatlerce baktığını, mazgallarda pür dikkat bir şeyi takip ettiğini söylediler.
Etrafta benden daha önce onu gözlemleyen dükkân sahiplerine köpeğin durumunu sorduğumda her gün saat 19.00 sularında oraya geldiğini, aynı yerde mazgallara saatlerce baktığını, mazgallarda pür dikkat bir şeyi takip ettiğini söylediler.

Tesadüf olamazdı. Sahibine çok bağlı bir köpek, ömrü boyunca kendisine hizmet etmiş ve artık yorulmuş, Azrail'in kendisini almaya gelmesiyle Azrail'i sezmiş, ölmek istememiş, sahibinin kendisini kurtarması için nasıl da yalvarır gözlerle ona bakıyordu. Köpeğin gördüğü ay üstü âlemi ve öteleri, köpeğin sahibi göremediğinden köpek de sahibinin bunu göremediğini bilemediğinden küskün gözlerle sahibine bakıyordu. Yalvarıyordu âdeta, beni bu ölüm meleğinin elinden kurtar diyordu. Burada dikkate şayan şey köpeklerin sadece burunlarının dehşetengiz koku alması değil, gözlerinin de insanın göremediği şeyleri görmesi meselesiydi.

  • Hatta Rilke kendi şiir sanatını şekillendirirken ötelere açılmak ve oralara bakabilmeyi "köpek gibi bakmak" olarak nitelendiriyordu. Neyse, bugün ve birkaç gün daha hep aynı noktaya, mazgallara bakan köpeğin bizim görmediğimiz neyi gördüğünü merak ettiğimden bir sonraki gün büromdan canlıların ısını ölçecek en modern aygıtlarla o caddeye koştum.

Köpek oradaydı. Mazgallara yapışmıştı. Yanına sokuldum. Beni hiç fark etmedi. Aygıtı açtım. Mazgala tuttum. Bana inanmayacaksınız ama ısısı gayet seçilebilir gözle görülemez milyonlarca canlının kanalizasyondan şehre aktığına şahit oldum. Ürperdim. Kanalizasyonda o hızlı akış ritmini hızlandıradursun aygıtı mazgaldan çekip insanların olmadığı boşluklara tuttum. Her taraf gözle görülmeyen ısısı hissedilebilir canlılarla doluydu. Kuşatılmıştık. Yerimde kalakaldım.