Meslek: Politikacı

Arşiv
Arşiv

Toplumun derdi çoksa politikaya ayırdığı enerji ve zaman da çok olur. Siyaset genellikle kendilerini güçsüz görenlerin güç açlıklarını doyurma mesleğidir. Çünkü güya güç piramidinin en tepesidir. O yüzden politikacılar gösterişe ve makamlara önem verirler.

Siyaset bilimi alanında lisans, yüksek lisans ve doktora yaptım. Aynı alanlarda dersler verdim, veriyorum. Devlette bürokrat olarak otuz yıl çalıştım. Kısacası siyaset denen mesleğin hem içini hem de dışını biraz bildiğimi iddia edebilirim. Bu tecrübelerim ve araştırmalarımdan elde ettiğim sonuçları yazılarımda, sosyal medyada, televizyonlarda dile getiriyorum. Ama günlük siyasete girmeden, polemik yapmadan, partiler ve particilerin ismini pek zikretmeden...

Siyaset özellikle toplumumuzda herkesin iç içe olduğu bir mevzu. Mahrumiyetin olduğu yerde siyaset vardır. Toplumun derdi çoksa politikaya ayırdığı enerji ve zaman da çok olur. Siyaset genellikle kendilerini güçsüz görenlerin güç açlıklarını doyurma mesleğidir. Çünkü güya güç piramidinin en tepesidir. O yüzden politikacılar gösterişe, tumturaklı lâflara, lükse, makamlara önem verirler. Farklı ülkelerde bulunsalar, farklı partilere, ideolojilere mensup olsalar bile bu böyledir. Siyasetçinin tanımadığı insanların derdini dinlemesi, onlarla uğraşması, gece-gündüz oradan oraya koşturması, kişisel hayatını bir tarafa atması, içindeki güç açığını doldurmak içindir. Ama çoğuna sorarsanız öyle demezler. Onlara göre güya hepsi “dâvâ” uğruna kendilerini feda etmiş kahramanlardır.

Bazıları “politika” kelimesinin “çok yüzlü” anlamına geldiğini söylerler. Bu doğru değildir. “Politika” kelimesi “şehir, şehir devleti” anlamına gelen eski Yunanca “polis” kelimesinden gelir. “Şehri yönetmek” demektir. “Siyaset” kelimesi ise “seyislik” kelimesiyle aynı köktendir. Bildiğiniz gibi seyis sadece atı yönetmez, ona iyi bakar, onu büyütür, terbiye eder, onun sağlığıyla ilgilenir, ona vasıf kazandırır. Fakat siyaset kavramı sadece bu hoş çağrışımıyla geleneğimizde yer almaz. Topkapı Sarayı’nın dış bahçesinde bir siyaset çeşmesi vardır. Padişahın öldürülmesini emrettiği sadrazamların, vezirlerin, üst düzey bürokratların kellesi o çeşmenin yalağında kesilirdi. Aslında “siyaset etmek” güç sahiplerinin başka insanları şu veya bu şekilde tasfiye etmesi demektir.

Siyaset en büyük güç addedilen devleti yönetmek için yapılır. “Devlet” kelimesi Kur’ân’da ve hadislerde geçmez. Kelimenin aslı “dûle”dir ki “elden ele dolaşan şey” anlamındadır. Biz “tedâvül” diyoruz ya, o da aynı köktendir. Gerçekten öyle değil mi? Bir devletin başına geçen hangi kadroysa borazan ona göre öter. Daha sonra o iktidar başkasına geçer. Bu böyle sürüp gider. Devlet kavramı günümüzdeki anlamını Abbasîler zamanında kazanmıştır.

Devleti yönetme anlamına gelen başka bir kavram ise “tedbîr”dir. Önceleri “evi yönetme” ya da “ekonomi” anlamında “tedbîrü’l-menzil,” sonraları “ülkeyi yönetme” anlamında “tedbîrü’l-medîne” kavramları kullanıldı. “Tedbîr” kelimesi ile “arka, kıç” anlamına gelen “dübür” aynı köktendir. Demek ki “tedbîr;” “bir şeyin arkasını düşünme, kollama “anlamındadır. Siyasetçi hep arkasını kollamalıdır. Çünkü her an sırtından bıçaklanabilir.

Politika bir meslektir. Çünkü politikacı, siyaset yaptığı sürece başka bir işle pek uğraşamaz. Uğraşsa bile işi siyasetinin bir parçası olur. İkisini birbirinden ayırması çok zordur. Siyaset bir meslek ama diğer mesleklerden temel bir farkı var. Siyasetçi kendi parası ile değil toplumun ona verdiği para ile, kendi yetkisi ile değil toplumun ona verdiği yetki ile iş yapar. Yani siyaset, emanet mesleğidir aslında. Ama siyasetçilerin arasında bu emaneti hatırlayıp vebalinden çekinen pek azdır.

Dünyanın her yerinde politikacılar hakkında kullanılan sıfatlar pek hoş değildir. En başta kullanılan sıfat “ikiyüzlü” veya “riyâkâr”dır. Samimi bir siyasetçiye rast gelmek çölde göle rastlamak kadar zor bir şeydir. Politikacıların ikiyüzlülüğü üzerine Meşhur Fransız romancı Stendhal şöyle demiş: “Bazı ikiyüzlü bakanların söylediğine hiç bakmayın. Güç zevklerin en büyüğüdür. Ondan daha büyük zevk aşktır. O da mutlu bir hastalıktır. Ama aşk öyle bakanlık gibi neşeyle kabul edilecek bir şey değildir.”

“Riyâ” kelimesi “görüntü, görünüm” anlamındadır. Arapça “görmek” anlamına gelen “raa” fiilinden türetilmiştir. “Rüyâ, reaya, rey” de bu köktendir. Çünkü bunlar da “görmek” ve “görüş” ile ilgilidir. “Riyâ” kelimesinin İngilizce karşılığı ise “hypocrisy”dir. “Sahnede oynamak, rol yapmak” anlamındaki Eski Yunanca “hypokrinesthai” kelimesinden gelir. “Yavaş yavaş ayırmak” anlamından “sahnede başka bir aktöre cevap vermek” anlamına evrilmiş. Riyânın zıddı “samimiyet”tir. Bu kelimenin kökü olan “samîm” ise “bir şeyin içi, öz, ilik” demektir.

Günlük siyaset insanları, toplumları, ülkeleri bölen bir alandır. Siyaset bölmek üzerinden işler. Dolayısıyla “böl ve yönet” sadece İngilizler’in toplumları sömürmek için uyguladıkları kadim bir düstur değildir. Sürekli “birlik”ten bahsetmelerine rağmen politikacılar da bölerek yönetirler. Zaten “parti” kelimesinin Fransızca’daki anlamı da “bölük” demektir. Osmanlılar bu kelimeye karşılık olarak “fırka” kelimesini türetmişler. “Tefrîka” ile aynı kökten gelen bir kelimedir.

Netflix’de ABD siyasetinin içyüzünü anlatan “House of Cards” diye bir dizi var. Türkçesi “İskambilden Ev” demek. Amerikan politikasının ne kadar riyâkâr, oynak, ilkesiz, çıkarcı olduğunu anlatıyor. Hepinize tavsiye ederim. “Bana ne Amerikan siyasetinden?” diyenler acele etmesin. Bu dizide temsil edilen hemen her şey size de tanıdık gelecek. Amerikan sisteminin birkaç kendine özgü mekanizmasını bir kenara koyarsak bunların hepsi memleketimizde de yaşandı, yaşanıyor.

Dizinin başrolünde Frank Underwood adlı işini bilir bir siyasetçi var. Underwood Meclis’te grup başkanvekili iken yaptığı tezgâhlarla Amerikan başkanlığına kadar adım adım yükseliyor. Alavere-dalavere, entrika, adam kayırma, üçkâğıt, yalan-dolan, al gülüm-ver gülüm, tehdit, suiistimal, yolsuzluk marifetiyle... Tabii ki “birlik-beraberlik, demokrasi, özgürlük” lâflarını dilinden düşürmeden! Karısı da az fettan değil. Nitekim o da sonradan kocasına katakulli yapıp onun yerine başkan oluyor.

Bu film Amerikan sisteminin röntgenini çeken bir dizi. Politikanın içinden gelen, içyüzünü bilenler tarafından yazılmış. İçinde istihbarat örgütleri, lobiler, rüşvetler, mafya, cinayetler, medya manipülasyonları, tehditler, şantajlar, vb. hepsi var.

Dizinin bir özelliği de şu... Frank Underwood şeytani oyunlarını oynarken arada bir kameraya dönüp seyirciye bazı sözler söylüyor. Kendi bilgi ve tecrübeme dayanarak söyleyebilirim ki bu sözlerin büyük bir kısmı gerçek. Size sadece ABD’deki değil, dünyanın her ülkesindeki politikanın içyüzünü net bir şekilde ifşâ ediyor. Aşağıda Frank’in bu sözlerinden bazılarını sıraladım. Başlayalım...

“Bazıları güce yakınım diye gücü kullanabileceğini sanır.”

“Besin zincirinin en tepesine tırmanan bizlerde merhamet olamaz. Çünkü bu oyunda sadece bir kural vardır: Ya avlarsın ya avlanırsın.”

“Güce giden yol ikiyüzlülük üzerinden gider. Geride birçok kurban bırakarak...”

“Sana ‘hayır’ diyen birine önce ‘belki’ dedirtmeden ‘evet’ dedirtemezsin.”

“En berbat düşmanlar dostların arasından çıkar.”

“Ben kazandığım sürece beni sevmeniz veya nefret etmeniz umurumda bile değil.”

“Şu adam yeteneğini ne kadar kötü kullanmış. Güç yerine parayı tercih etmiş. Bu, herkesin yaptığı bir hatadır. Oysa para, on yıl sonra dökülmeye başlayacak ucuz bir villa gibidir. Güç ise asırlara meydan okuyan bir taş bina gibidir. Bu farkı göremeyen birisine asla saygı gösteremem.”

“Gücün her zaman paradan daha önemli olduğunu söyler dururum. Ama seçimler söz konusu olunca para güce ulaştırır. Yani yeterince para...”

“Müzakere masasının nasıl dizildiğinden hoşlanmadıysan, masaya tekme atıp devir.” “Sağ elinle karşındakinin elini sık ama sol eline de bir taş al.” “İnsanların en iyi yanı, onları kolayca sürü gibi bir yere çekip yığabilmen.” “Güç emlâk gibidir. Onun değerini belirleyen tek şey konumudur. Güce ne kadar yakınsan emlâk değerin de o kadar yükselir.”

“Ona gerçekten acıyorum. Benim tabağıma meze olmak istemedi. Onu parçalara bölüp köpeklere yedirince bu korkunç ve kaçınılmaz gerçeği anlayacak.”

“Zengin adamın serveti kaç özel uçağı olduğuyla değil, kaç kişiyi satın aldığıyla ölçülür.”

“Saygı duyduğum şeyler arasında kurallar yok.”

“Hayal etmek iyidir, fantezi olmadığı sürece...”

“Başkan olduktan sonra sıradan birisi gibi olmayı unutma.”

Nasıl, bu sözlerin ortaya koyduğu ikiüzlülük size de tanıdık gelmedi mi?

  • Sürekli “birlik”ten bahsetmelerine rağmen politikacılar da bölerek yönetirler. Zaten “parti” kelimesinin Fransızca’daki anlamı da “bölük” demektir.