Milliliğin sınırları

​Milliliğin sınırları
​Milliliğin sınırları

Millilik genel olarak “halkımızın uhdesinde” bulunan bir yaşama biçimi en başta... Bir düşünce yapısı, hassasiyet ve kırılganlık ölçüsü. Yıllarca Türk milletine hakaretler edildi, bugün kendini milli ve yerli olarak görenler de, insanımızı sağcı, muhafazakâr, idare-i maslahatçı, cahil, bilmediği halde oyuyla Demirel’i, Çiller’i, Ecevit’i iktidara getiriyor diye yaftaladı, küçümsedi. Milli irade kimden yana ise halk o derece övgüye mazhardır, yücedir.

Millet olarak sınırlarda, uç’larda dolaşmayı seviyoruz fakat her zaman bir “orta”da buluşmayı da biliriz.

Bizi biz yapan değerlerin başında gavura karşı marjinal Müslümana karşı ortada durabilme, vasatı koruyabilme yeteneğimizdir.

Bizde marjinallik “milliliğin sınırları” içinde mümkün değildir; marjinali sevmeyiz, “çıkıntılık” yapandan nefret ederiz... Her zaman “ehil”, toplumun tasvip ettiği hareketleri, sözleri etmeyi önemseriz. Marjinal olunacaksa, en uçtaki, en sivri, en tehlikeli hareketi yapıp sözü söyleyeceksek millet olarak birlikte yapmalıyız; mümkünse kâfire karşı tavizsiz, katı olmalıyız.

Bizde marjinallik “milliliğin sınırları” içinde mümkün değildir; marjinali sevmeyiz, “çıkıntılık” yapandan nefret ederiz... Her zaman “ehil”, toplumun tasvip ettiği hareketleri, sözleri etmeyi önemseriz.

Müslümana hatta ihtida edip Müslüman olana hep bir sempatimiz vardır, onları kurtarıcı gibi görmesek bile kendi varlık alanımızı meşrulaştırdığı için sahiplenir, başköşeye oturturuz. Biraz da ihtida edenlerin bizim mahallenin kanaat önderi gibi muamele görmesi bizim bu zaafımızdan belki de yüce özelliğimizdendir.

Milli karakterimiz

Millilik genel olarak “halkımızın uhdesinde” bulunan bir yaşama biçimi en başta... Bir düşünce yapısı, hassasiyet ve kırılganlık ölçüsü. Yıllarca Türk milletine hakaretler edildi, bugün kendini milli ve yerli olarak görenler de, insanımızı sağcı, muhafazakâr, idare-i maslahatçı, cahil, bilmediği halde oyuyla Demirel’i, Çiller’i, Ecevit’i iktidara getiriyor diye yaftaladı, küçümsedi. Milli irade kimden yana ise halk o derece övgüye mazhardır, yücedir.

Millilik biraz da beka meselesiyle bağlantılı olarak Türkiye’nin veya hususen kişilerin kendi aile, birey, cemaat, grup bekalarının devamı için gerekçe de oldu. Milli demek bu anlamda modernleşme tarihimizle birlikte gelişen “muhteşem kararsızlık” ile “biçare arayış”ların bileşkesi olarak kimi zaman iddialı olmaktan korkarak kimi zaman gözü karartıp, ne olacaksa olsun deyip atağa geçerek kendini gösterdi.

Siyasi tavırlar, millet davranışları, konjonktürel refleksler hariç tutulursa ortada sahiden tarihi manada karakterimizi belli eden bir millilik var. Bunun belirgin bir kalıbı, standardı yok ama net temelleri kesinlikle bulunuyor... ehli sünnet inancı, Hanefilik, Türk karakteri, devlet varlığının mutlaklığı, İslam davası, vahdet-i vücud’la şekillenen felsefe ve dünyaya bakış tarzı bunlardandır.

Kutsallara sövmeme, kutsiyeti önemseme, kutsalına söz söylettirmeme hassasiyetlerin başında gelir. Siyasi manada millilik esasında bilindiğinin aksine muhafazakâr ve sinik değil cesur, maceracı, kelleyi koltuğa almaktan imtina etmeyen mahiyettedir.

Kutsallara sövmeme, kutsiyeti önemseme, kutsalına söz söylettirmeme hassasiyetlerin başında gelir.
Kutsallara sövmeme, kutsiyeti önemseme, kutsalına söz söylettirmeme hassasiyetlerin başında gelir.

“Zamanı geldiğinde”, “şartlar olgunlaştığında”, “rüzgâr esmeye başladığında”, “birileri kahramanlık yapıp öne düştüğünde”, “birisi çıkıp önderlik ettiğinde” milliliğimizin siyasi tavrı net biçimde ortaya çıkar. Kelleyi koltuğa almaktan, kellenin gitmesinden çekinmesek bile eğer güç, devleti idare eden elit kararlı, sert, acımasız ve milli damar sinmişse “ürkütmeme”yi tercih ederiz.

  • Muhafazakârlığımız devrimcidir. Sağcılığımız şartların olgunlaşmasına bağlıdır. Milliyetçiliğimiz sekülerdir. İslamcılığımız her zaman külün altındaki kor gibidir. Millilik bütün ideolojileri besleyen bir ateşleyici olarak “iddia sahibi” kişileri arar.

Yerlilik konusu çok muhataralı ve sorunludur; herhangi bir ortama giren “yerli” bir gayri müslim “bizim” gibi davranabilir; selam verir, Allah’a şükür der, Ramazan’da Allah kabul etsin orucunuzu temennisiyle birlikte bayramlaşır bile! Yerliliğin bu açıdan kültürel ağırlığı yüksektir; fakat dünyada İslami gelişim bakımından bu topraklardan üretilen İslami tezler yerliliği bir nebze olsun karşılayabilir.

Mısır, Cezayir, Pakistan, İran eksenli Seyyid Kutup, Mevdudi, Malik Bin Nebi, Ali Şeriati ve devrimcilik sadece bize uzak değil aynı zamanda zaten bu topraklarda kotarılan düşünceyi, metodu tatmin etmeyecek düzeydedir. Yerlilik ve millilik bu açıdan Tek Parti idaresi, 27 Mayıs sonrası, 90’lardaki tercümelerle şekillenen düşüncelerin baskınlığı karşısında sık sık zikredildi.

Türk düşüncesi ve millilik

Türkiye’de millilik uzun zaman arka plana itildi, milli söylem küçümsendi, bilhassa entelektüel, aydın camiada milliyetçilikle bir tutulup nefrete dönüştürüldü... Hatta o derece ileri gidildi ki milli tavır sergileyenler küçümsendi, yazdıkları basitleştirildi. Bugün aynı kesimlerin bu sefer milliliği öne çıkardıklarını görmek mümkün. Türkiye’de zaman zaman millilik bir tasfiye hareketine bile döndürülebiliyor.

Bir siyasi konjonktürde milliyetçi dille dindar tavırlar öne çekilip, övülüyorsa orada dünya sistemi yeni planlar yapıp oyunlar kuruyor demektir.

Amerikan dünya sisteminin Türkiye’de de tesirini gösterdiği Demokrat Parti idaresi hem halkın teveccühü hem uygulamalar bakımından milli olarak anılırken 27 Mayıs sonrasında bu millilik öteki ideolojik yönelimlere de yayıldı.

Sosyalist hareket “milli ve yerli” söylemi uyarlamaya başladı. TİP “yerli sosyalizm” derken, “sosyalist devrim” peşindekiler öncelikle asker nezdinde bir Kemalist devrim yapmayı, ilerici güçlerin idareyi ele almasını akabinde de sosyalizme geçilebileceğini ön gören “aşamalı sosyalizm”i savundu... Milli Demokratik Devrimciler, sonraki yıllarda ayrışsalar da bugünün ulusalcılarını teşkil eden Kemalist, seküler hatta İslam düşmanı bir milliliği savundular. Hatta 27 Mayıs sonrasında sol Kemalizm milli cephe bile kurdu... Aynen 70’lerdeki MC, Milliyetçi Cephe gibi...

Bunun benzerini Menderes Vatan Cephesi şeklinde teşekkül ettirmişti, 2000’lerde MDD’nin Kemalist sol’unun devamı Ulusalcılar ulusal cepheyi ilan ettiler. Cumhuriyet Mitingleri bunun bir devamıydı.

Yine 27 Mayıs sonrasında milli cepheci’ler “milli demokrasi” kavramını kendilerine mihver aldı, sonraki yıllarda Alparslan Türkeş Temel Görüşlerim kitabında “milli demokrat”, “milli demokrasi” kavramını kullandı.

Milli kelimesi böyle kapsayıcı, grup aidiyetlerine dayalı, kimi zaman yerlilikle bir arada götürülen ve anlam kayması yaşayan kavram olarak günümüzde de aktif hale geldi. İttihatçılar milli kelimesini, milli sermaye, milli eğitim gibi kavramlarla Osmanlı ve İslam dışı bir yerliliğe münhasır hale getirdi. “Yerli Rum ve Ermeni”lerin karşısında millilik ittihatçıların tasfiye kılıfıydı; Yahudiler burada korunmuştu haliyle...

Milli kavramı 60’lı yıllarda sosyalizmi, Turancılığı hatta İslamcılığı Kemalist çerçeveye oturtma, küçük müesses nizama hapsetme, var olan statükoya eklemlenme için kullanıldı. Bunda başarılı da olundu;

  • Ortanın Solu, aslında sosyalizmi dejenere etmeyi başardı. Sosyalizm sonradan etnik, mezhep, gayri müslim iddialarıyla feminizm ve çevrecilik hareketine dönüşürken sünni, Türk, devlet merkezli düşüncenin düşmanlığını üstlendi.

Milliyetçilik MHP, İslamcılık Milli Görüş, neoselefilik ve başta nurculuk olmak üzere 27 Mayıs sonrası cemaat yapılanmasının içine hapsoldu. 80’lerde millilik biraz da 12 Eylül demekti, dolayısıyla zaten Kemalizmin bir unsuru olarak görüldü; bayrak, İstiklal Marşı, Mevlid, ezan gibi simgelerin hepsi enternasyonel eğilimlerin altında kaldı.

Milliliğin hakikati

Günümüzde özellikle terör, Suriye-Irak Savaşı, FETÖ darbe girişimi, Kürt devleti ihtimaliyle milli damar kabardı... İrancılar, neoselefiler bile millikten bahseder oldu.

Kuşkusuz, siyasi konjonktüre de bağlı olarak millilik sanki “cari haliyle” ideal, özlenen beklenen bir duruş gibi sunuluyor.

Oysa bugün millilik sahiden milli olan düşünceyi tasfiye ediyor... İslamcıları, tarihi Türklüğü zikredenleri Kemalizmin rehabilitasyonu adına kıyacak.

Türkiye’nin önüne çıkaranlar ne kadar milliyse İslamsız Türklük, Şeriatsız dindarlık projeleri uygulayanlar da o kadar millidir.
Türkiye’nin önüne çıkaranlar ne kadar milliyse İslamsız Türklük, Şeriatsız dindarlık projeleri uygulayanlar da o kadar millidir.

“Bu ezan susmayacak, bu bayrak inmeyecek” diyen Tansu Çiller ne kadar milliyse bugünün millilik taraftarları da o derece millidir! Kütüphanesine Humeyni’nin fotoğraflarını koyan, uydurukça kelimeler kullanan adam, Demirel, Kadro dergisi ekibi, Falih Rıfkı, etnik tezlerini öne çıkaranlar, Türk Müslümanlığı diyenler, Türk – İslam sentezcileri, Tanrı Dağı kadar Türk Hira Dağı kadar Müslüman diyen, kendi cemaat ve tarikatını İslam’ın ve Türkiye’nin önüne çıkaranlar ne kadar milliyse İslamsız Türklük, Şeriatsız dindarlık projeleri uygulayanlar da o kadar millidir. Bu projelerin hemen tamamı Kemalist milliyetçiliğin yeniden üretilip piyasa zerk edilmesinin sonucudur.

Millilik devlet ama Kemalizm değil; millet ama ulus, İslam ama muhafazakârlık, Sünnilik ama selefilik, sufilik ama epistemik cemaat değildir.

Millilik ümmetçidir; nerede bir mazlum Müslüman, nerede bir zalim kâfir varsa, ya eliyle, ya diliyle müdahale, kalbiyle buğz etmeden kafasını yastığa koyamayan, gözüne uyku giremeyen kişi millidir!

Kapitalizm dışı bir dünyayı kurmayı kafasına koymuyorsa birisi onun milliliğinden kaçın!

Millilik, Anadolu’nun İslamlaşmasıyla biz Türklerin sadece İslam’ı referansı alarak, gaza metoduyla kâfir ve kapitalizm dışı bir nizamı inşa etmemizin adıdır!