Mori pırasa

Kalabalıkla bir güzel olur ki...
Kalabalıkla bir güzel olur ki...

Dört mevsim domates, biber, hıyar yeme özgürlüğü diye bir akım musallat oldu başımıza. Her şeyi her an elde etme hırsı ya da ulaşma hastalığı yediklerimize de bulaştı yaklaşık son on yıldır.

Öncesi de var tabii ama buna sebep olan şey, dışarıda yeme kültürünün yaygınlaşmasıdır diye düşünüyorum. Ve birbirinden bağımsız düşünemeyen ezberci restorancılık zihniyeti. Koy kahvaltı tabağına domates, hıyar biraz şekil şukul tamam. Oysa turfanda diye bir kelime vardı, şimdi kullanmıyoruz galiba. Sebze ya da meyve mevsimi geldiğinde pazar tezgahına düşmeden lüks manav tezgahlarında biraz da pahalı fiyata satılırdı bollaşana dek. Benim için turfanda, gazete kağıdından yapılmış kese kağıdında gelen çilekti en çok.

Babam manav Ali dayıdan ilk domates, biber, çilek çıktığında yarımşar kilo alır eve getirirdi. Adeta değerli bir mücevher ihtimamı gösterirdik onlara; koklar, güzelce yıkar, yavaşça ve tadını çıkararak yerdik. Sonra kese kağıtlarını bir bıçak yardımıyla özenle açar ve okumak için saklardım. Halbuki günlük gazete de gelirdi evimize ama kese kağıdından okumanın zevki bir başkaydı doğrusu.

90’lı yılların başında İstanbul'a taşındığımda pazar tezgahlarında kış mevsiminde domates biber ve bilumum yaz sebzelerini görmek çok şaşırtıcı ve bir o kadar ürkütücü gelmişti bana. Zaman içerisinde pek çok kişide hangi mevsimde, hangi sebze meyve yetişir algısının da değiştiğini gördüm üzülerek. Sonra bir organik tarım ve ürün mevzu çıktı piyasaya evlere şenlik. Neresinden tutsanız elinizde kalır. Bu konuyla alakalı katlı pazarda tezgahı olan Geyveli Erdal’a kulak verelim derim. “Toprak ne verirse, ne zaman verirse üstelik azotsuz gübreyle yetiştirim sadece, o kadar.” Organik tarımdan önce, mevsiminde tüketmek asıl konumuz olmalı.

Organik pazardan alınan her mevsim yenir mi?
Organik pazardan alınan her mevsim yenir mi?

Neyse oldukça uzun ve tartışılası bir mevzu ama ne yeri burası ne de alan yeterli; asıl amacım kış bitmeden pırasalı, havuçlu bir bulgur pilavı tarifi vermek ama domates biber niçin yok tarifte demeyesiniz diye böyle bir giriş yapayım dedim. Pırasaya bir iadeyi itibar gerekli zira orkideyle aynı familyaya mensup bu kadar itelenmesine gönlüm hiç razı değil. Onun için en uygun olan da bulgur pilavında soğan niyetine kullanmak. Börek de şahane olur fakat onu bir başka zamana bırakalım kat etmemiz gereken biraz daha yol var börek için.

  • Bir büyükçe pırasanın dış kabuklarını ve yeşil saplarını ayırıp minik minik doğrayalım.
  • 1 çay bardağı zeytinyağı ya da iki kaşık tereyağında kısık ateşte kavurmaya başlayalım.
  • 4-5 dk sonra rendelediğimiz büyük iki havucu ilave edelim.
  • Bu arada ocağın altı kısık, tencerenin kapağı da kapalı olsun 3-4 dk sonra 2 su bardağı pilavlık bulgur, tuz ve kitap fuarı hatırası cins baharatınızdan 1 yemek kaşığı ilave edip 3,5 bardak suyu da verip kısık ateşte pişmeye bırakalım.

Biz fuara gelemedik cins baharatımız yok diyorsanız, siz de uygun miktarda pul biber ve nane ilave edebilirsiniz.

10 dk dinlendirip yanına marul cacığı. O da pek kolay kıvırcığı ince ince doğrayalım çırpılmış yoğurdun içine koyalım üzerine de nane pul biber. Kışın son demlerine uygun nefaset bir öğün sakın tek başınıza yemeğe kalkmayın, kalabalıkla yakışır bulgur pilavı!

Hem şenlendiren hem dinlendiren marul cacığı!
Hem şenlendiren hem dinlendiren marul cacığı!