Muhteber Hanım'ın hissettikleri

O gün Muhteber Hanım aslında iyilik yapmak istemişti.
O gün Muhteber Hanım aslında iyilik yapmak istemişti.

Otobüse binmeden önce emeklilik maaşından bir miktar çekmek için bankamatiğe yöneldi. Şifreyi girerken sol elini sağ elinin üzerine kapadı. Son zamanlarda haberlerde duyduğu hırsızlık olaylarından etkilenmişti, özellikle de polisim diyerek arayıp para isteyen şebekeden.

Elinde pazar arabası, tezgahlara bakıyordu.
Elinde pazar arabası, tezgahlara bakıyordu.
Karpuzu alan Muhteber Hanım elinde taşımak zorundaydı.
Karpuzu alan Muhteber Hanım elinde taşımak zorundaydı.

İnsan kalabalığının arasında ufak adımlarla pazardan dışarı çıktı, otobüs durağının kalabalığında beklemeye başladı. Kısa süre sonra otobüs geldi ve gençlerden birinin yardımıyla pazar arabasını otobüse çıkarmayı başardı. Pazar arabasını engelliler için ayrılan bölmeye dayayıp cam kenarına oturdu. Muhteber Hanım camdan kalabalığa doğru bakıyordu ve otobüs hareket ederken durağın dibindeki irice bir poşet dikkatini çekti. İyice gerilip pencereden poşete bakmaya devam etti. Poşetin bir kaç metre ilerisinde saçı sakalı birbirine karışmış bir gençle göz göze geldi. Pejmürde görünümlü genç önce poşete sonra da Muhteber Hanım’a baktı. O birkaç saniyede içini bir ürperme sardı. İnsanlar poşetin farkında bile değildi, gelişi güzel yanından geçip gidiyorlardı. Otobüs ilerlerken yerinde duramıyordu. Yanında oturan gence dönüp, “Otobüs durağında bir poşet gördüm çocuğum, bomba olmasın!” diye seslendi. Genç sözleri algılayamamışçasına soruyla karşılık verdi: “Ne bombası teyze?” “Otobüs durağında kocaman bir poşet duruyordu. Yanında da sakallı biri vardı. Bomba koymuş olmasınlar?” “Yok daha neler teyze, her gördüğün poşeti bomba sanacaksak işimiz var!”

Çocuğun Muhteber Hanım’ın hissettiklerini hissetmesini beklemek elbette komik olurdu. Belki de gözüyle görmese, kendine kuşku uyandıracak biçimde dikkatlice bakan o sakallı çocuğu görmese, bu kadar kuşkulanmayacaktı. “Tüh yazık olacak onca insana, o kalabalığa” diye geçirdi içinden. Kendini hem sorumlu, hem de garip hissediyordu. Otobüsten indi. Yolun karşısına geçti. Eve kadar gitmesi, her şey için geç kalması anlamına gelebilirdi, bu yüzden köşedeki büfenin önüne pazar arabasını bırakıp ücretli telefona sarıldı. Tok sesli bir polis açtı telefonu.

Evden nasıl çıktığına, kalbi duracak kadar nasıl koşturduğuna kendi bile inanamadı. Otobüsten indiğinde poşetin olduğu yerde durduğunu gördü. Kimseye fark ettirmeden poşeti aldı. Ortada ne sakallı vardı ne de bir polis. Kalbini yokladı. Hala yerinde duruyordu.